YAZARLAR

Kılıçdaroğlu, elma, Newton

Tiyatro sahnesinde silah göründüyse o silah patlamak zorundadır derler ya; politika sahnesinde de artık hem örgütünüz hem seçmeniniz yaygın olarak koltuğunuzu bırakmanız hususunu tartışıyorsa artık cin şişeden çıkmış demektir.

CHP’de değişim tartışmaları, Ekrem İmamoğlu’nun değişime yönelik tüm toplumsal talepleri toparlama amacıyla açtığı internet sitesiyle yeni bir veçheye kavuştu. Ne kadar başarılı olur bilinmez ama bu internet sitesinin açılması İmamoğlu’nun değişimi tepeden değil, örgütten yukarı doğru planladığının bir işareti olarak okunabilir.

Tanju Özcan’ın Bolu’dan başlattığı çakma Adalet Yürüyüşüvârî girişim ise prematüre, şıpınişi bir çaba gibi duruyor. Bir yürüyüş başlatan ekip, yürüyüşün manifestosu sayılacak basın açıklamasını bile doğru düzgün yazamamış; yürüyüşün öncüsü, lideri bu manifestoyu değil “haykırmak”, kağıttan okumayı bile becerememiş; yürüyüş tam olarak Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nü kopyalayarak yola çıkmışsa, kusura bakılmasın ama şıpınişidir, alelacele kotarılmıştır.

Parti içindeki Gelecek İçin Biz grubunun lideri İlhan Cihaner de, “Partinin dili milliyetçi muhafazakar dile döndü.” diyerek genel başkan adaylığını ilan etti. İlerleyen süreçte partide kimler kispet giyip de kurultay çayırına çıkacak, genel başkan olmak için peşrev yapacak, bekleyip göreceğiz

'BAŞARISIZLIK' DEĞİL 'EKSİK BAŞARI'

Yerel seçimlere çok da uzun bir zaman kalmadı. CHP’nin yerel seçimlerdeki tavrı da 2024’teki yerel seçimlerin manzara-i umumiyesini derinden etkileyecek. Beğenelim, beğenmeyelim, eleştirelim, eleştirmeyelim CHP, AKP karşısındaki muhalefetin motor partisi, Kılıçdaroğlu da bu partinin genel başkanı.

İşte sorun da tam olarak burada başlıyor. Kılıçdaroğlu, seçim yenilgisinin akabinde başlayan “değişim” tartışmalarına kapıyı kapatmıyor ama onu yine “kendi liderliğinde” gerçekleştirilecek bir örgütsel yenilenmeye indirgiyor. Kılıçdaroğlu, CHP’nin, farklı toplumsal kesimlere doğru açıldığı, Millet İttifakı’nı oluşturarak 'birleşemez' denilen toplumsal kesimleri ve partileri bir masaya (Altılı Masa) oturttuğu ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 25 milyon civarında oy alarak bir “başarıya” imza attığı düşüncesinde. Kılıçdaroğlu’na göre “değişim” bu 25 milyon oyu 35 milyona çıkaracak bir manivela olacak ve değişim, bu birleşmeleri gerçekleştiren genel başkanın -yani bizzat kendisinin- liderliğinde gerçekleşecek.

Kılıçdaroğlu’nun haklı olduğu noktalar yok mu? Evet, bir seçim yenilgisi alındı ama seçimler öncesindeki günleri hatırlayalım? Seçimlerin hemen öncesindeki 1 Mayıs’ta sendikalar 2023 1 Mayıs’ının “Taksim'in yasaklı olduğu son 1 Mayıs olacağını” söylemiyorlar mıydı? Toplumun kâhir ekseriyetinde bu işin ilk turda biteceğine dair bir umut oluşmamış mıydı? Oluşmuştu. Kılıçdaroğlu gerçekten de seçimin öncesindeki iki yıldan bu yana çok farklı toplumsal kesimlerle bir araya geldi; toplumda seçimlerin kazanılabileceğine dair bir “umut”, bir “beklenti” yarattı. Yarattı ama olmadı, Millet İttifakı hem parlamentoda hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde istediği başarıyı yakalayamadı.

Kılıçdaroğlu’nun iddiası Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 25 milyon oy almasına neden olan bu birlikteliği kendisinin inşa ettiği -ki büyük oranda haklı- bundan sonra da bunu sürdürme -onun sözleriyle “Halil İbrahim sofrasını genişletme”- görevinin ve hakkının da ona ait olduğu yönünde.

Kılıçdaroğlu seçimlerde bir başarısızlık yok da “eksik başarı” varmış gibi; bir başarı elde edilmiş de yeterli değişmiş gibi davranıyor. İşte onun kafasındaki değişim de bu “eksik başarı”yı tekamül ettirecek politakaların toplamı.

HAYAL KIRIKLIĞI

Aslında Kılıçdaroğlu’nun bir “başarı” var ama bu “eksik bir başarı”, “yeterli olmayan bir başarı” dediği nokta toplumun tüm inancının da yıkıldığı “kerte”dir. Yukarıda şöyle ifade etmeye çalışmıştım: Seçimlerden öncesini hatırlayalım, "sendikalar bile 2023 1 Mayıs’ını Taksim’in yasaklı olacağı son seçimler olarak selamlıyorlardı" demiştim. Elbette bu türden beklentiler sadece sendikalara ait değildi. Tüm AKP karşıtı toplumsal kesimler, bu işin bu sefer biteceğini, TBMM’de Millet İttifakı’nın çoğunluğu sağlayacağını ve ilk turda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin biteceğini düşünüyorlardı.

Yaratılan beklentinin üzerine yaşanan yenilgi, toplumda basit bir “seçim mağlubiyeti” olarak değerlendirilmedi; aksine bir “hezimet”, bir “yıkım” gibi algılandı. Yenilgi Tevfik Fikretvârî (Doksanbeşe Doğru) bir hayal kırıklığını da beraberinde getirdi. Seçimler “..millete (ittifakına) bir sille olan darbe-i münker” gibi İttifak'ı darmadağın etti, “millet [ittifakının] ümmîd-i bülendi” yıkıldı.

İKTİDARÇEKİMİ YASASI

Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz haftaki grup toplantısının başında sözü Newton’a getirerek aykırı düşünceler mevzunu tartışmaya açmıştı. Şöyle diyordu Kılıçdaroğlu: “Aksini düşünmek. Elma ağacının altında yatan Newton kafasına düşen elmayı alır ve dünyanın en basit ve en aykırı sorusunu sorar: Bu elma niye yere düşüyor da yukarı doğru gitmiyor? Bu aykırı düşünce Newton’un yerçekimi kanununu bulmasına yol açar.”

Şimdi benzer aykırı soruları, CHP Genel Merkezi’nde otururken seçim sonuçları kafasına düşen Kılıçdaroğlu’nun da kendisine sorması gerekiyor: Bu oy oranları niye yukarı çıkmıyor da aşağı düşüyor?

Kılıçdaroğlu’nun bulması gereken “İktidarçekimi Yasası”nın temel esprisi şu: Bir seçim yenilgisi değil, umutları berhava eden bir seçim sürecinden sonra, Kılıçdaroğlu ile girilecek bir seçimin seçmen gözünde bir cazibesi yok. Kılıçdaroğlu CHP’si 14 Mayıs öncesi ne kadar bir “umut” yarattıysa, yerel seçimlerden önce de o kadar “umutsuzluk” yaratacaktır. Bir lider olarak Kılıçdaroğlu’na düşen, partide “değişim”i de ben yaparım demek değil, hasarsız zararsız, ziyansız bir genel başkan değişimini de kapsayacak bir dönüşümün yolunu açmaktır.

Tiyatro sahnesinde silah göründüyse o silah patlamak zorundadır derler ya; politika sahnesinde de artık hem örgütünüz hem seçmeniniz yaygın olarak koltuğunuzu bırakmanız hususunu tartışıyorsa artık cin şişeden çıkmış demektir.

ÜÇ BİLİNMEYENLİ DENKLEM

Hem örgütte hem seçmende ciddi bir politik-travmaya sebebiyet veren bir genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, yaklaşan yerel seçimlere doğru CHP’nin temel sorununu şöyle özetleyebileceğimi düşünüyorum:

1-Kılıçdaroğlu “değişim” taleplerinin bizzat ve öncelikle kendisini kapsadığını görmezden gelerek, değişimin kendisinin sorumluluğundaki bir “görev” olduğunu sanıyor.

2- İmamoğlu ve diğer müstakbel genel başkan adaylarının “dönüşüm” talepleri için zaman yok. Bu kadar kısa bir süre içinde genel başkan değişimini de içine alacak ve CHP’yi hem örgütsel hem de düşünsel olarak yenileyerek tekrar toplumsal bir alternatif haline getirecek zaman yok.

3- CHP’nin yeni bir seçim mağlubiyeti kaldıracak takâti yok.

4- İlk üç çelişkiyi çözerek yerel seçimlerde başarıyı sağlayacak olana genel başkan değil “lider” denilecek.

Keyifli günler. 


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.