Kılıçdaroğlu’na yapılan haksızlık
Kılıçdaroğlu CHP tabanının en azından bir kısmı için sosyolojik bir güç odağı olmaya devam ediyor. Hakkındaki hain ve AKP ajanı gibi suçlamalar ise daha çok Kılıçdaroğlu muhaliflerinin temennisi gibi.
Geçenlerde Kemal Kılıçdaroğlu’yla Fatih Altaylı arasında sert bir polemik yaşandı. Benzer bir tartışma 2023 seçim sürecinde Levent Gültekin’le CHP eski genel başkanı arasında da gerçekleşmişti. Üslupları ve ayrıntıları birbirinden farklı olsa da her iki ünlü gazeteci de Kemal beyi AKP’nin iktidarda kalmasını sağlayan siyasi bir figür olarak tanımladı. Tabii bu iddia muhalif bir siyasetçinin aslında muhalif olmadığı, iktidar aygıtının bir unsuru, hatta ajanı gibi davrandığı söylemini sistematize ediyordu. Tahmin edileceği üzere Kılıçdaroğlu’nun bahsi geçen gazetecilere yanıtı oldukça sert oldu. Meselenin siyasi magazini ilgilendiren veya kişisel polemik yanı ağır basan bir düzeyi var. Ama biz bu boyutu parantez içine alarak daha derin bir şeyle, Kılıçdaroğlu’nu hedef alan komplocu bakışla hesaplaşalım.
Komplo teorilerinin hedefi olmak bakımından Kılıçdaroğlu yalnız değil. Akşener, Bahçeli ve İnce gibi çok bilinen siyasi figürler de sarayın adamı olmakla, AKP’ye hizmet etmekle veya derin devletle işbirliği içinde muhalefeti kontrollü muhalefet seviyesinde tutmakla suçlandı. Özellikle Akşener’le ilgili iddiaların bu aralar epey popüler olduğu, İyi Partinin eski liderinin AKP’yle işbirliği yaptığı savının pek çok kişiyi cezbettiği açıkça ortada.
Neden böyle şeyler konuşuluyor, muhalefet liderleri komplo teorilerinin hedefi oluyor sorusuna aslında oldukça kapsamlı yanıtlar vermek mümkün. Makalenin sınırlarını zorlamamak adına sadece şu gerçeğin altı çizilmeli. Post-truth çağında yaşıyoruz. Siyaset daha çok popülist kişiler tarafından sosyal medya aracılığıyla yapılıyor. Böyle bir ortamda inandığın şeyin doğru olduğunu iddia etmek çok kolay. Kanıtlara dayalı rasyonel değerlendirmeler geçerliliğini yitirdi. Yankı odalarına çekilen, basit, sert ve kesin şeyler duymak isteyen kalabalıklar nüanslı açıklamaları çok kolay bir şekilde göz ardı edebiliyor. Komplo teorileri şüphesiz ki hep vardı. Ama yaşadığımız çağ onları çoğaltıp yaygınlaştırdı. Bu durum ciddi bir sorun.
Gelelim Kılıçdaroğlu’na yönelik ithamlara. CHP’nin eski genel başkanının seçim sonuçları bakımından pek de başarılı bir siyasetçi olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak bir kişinin başarısız olması onun ahlaksız olduğunu göstermez. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirel değerlendirmelerde sınırların aşıldığı ve doğrudan kişiliğe yönelik bir karalama kampanyasının devreye sokulduğunu görebiliyoruz.
Siyasette başarı meselesinin ise iki boyutu var: Kılıçdaroğlu’nun ne yaptığı ve neyi yapamadığını tahlil ederken her iki değerlendirme düzeyine de değinmek gerekli. Böylelikle Kemal beyin yaptığı muhalefetin AKP’nin iktidarda kalma süresini uzattığı argümanını daha soğukkanlı bir şekilde incelemiş olabiliriz. Kılıçdaroğlu’nun 2011 ile 2023 arasında girdiği tüm genel ve yerel seçimlerden yenilgiyle ayrıldığı açıkça ortada. Dahası bu 12 yıl içinde ülkede rejim değişti. Parlamenter sistem terk edilerek başkanlık sistemine geçildi. CHP’nin eski genel başkanı sadece sayısız seçim yenilgisi nedeniyle değil, başarısız sonuçlara rağmen koltuğunu devretmediği için de eleştiriyi hak ediyor. Ama bu noktada Özgür Özel dahil olmak üzere Kılıçdaroğlu’nun tüm A takımının en çok eski genel başkan kadar özeleştiri sorumluluğu var. Neden kimse Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet etmedi? Onu değiştirmek için kapsamlı bir çalışma yürütmedi? Bugünün muzaffer değişimcileri Kılıçdaroğlu’nun adaylığını neden sevinç gözyaşları içinde karşıladı?
Bu başarısızlık tablosuna paralel bir şekilde gelişen başka bir hikaye daha var şüphesiz ki. Kılıçdaroğlu sağ hegemonyayı bölecek bir dizi adım attı. İmamoğlu ve Yavaş gibi sağ kitlelerin oy vereceği kişileri belediye başkan adayı yapması, başta İyi Parti olmak üzere sağ partilerle olan ittifak ilişkisi CHP’yi büyük bir ittifakın lideri yaptı. Ayrıca Kürt hareketi ve Alevilerle olan sıcak ilişki düzeyi bu kesimlerin gözünde CHP’yi oy verilebilir ya da ilişki kurulabilir bir hareket haline getirdi. Kılıçdaroğlu’nun solu yok saymayan, ama aynı zamanda sağı da rahatsız etmeyen bu karşı hegemonya stratejisi seçmen davranışlarını yumuşatarak CHP lehine oy geçişlerini arttırdı. Ama şahsiyetçi siyasetin yükseldiği politik bir iklimde Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla sonuçlanan seçim yenilgisinin muhalefeti zor durumda bıraktığı da yadsınamaz bir gerçek. Bu nokta Kılıçdaroğlu’nun muhalefet için değeri ve siyasi bir lider olarak katkı sunduğu AKP karşıtı söylemin politik sınırları açısından oldukça önemli. Şöyle ki, Kılıçdaroğlu karşıtları Kemal beyin muhalefeti dizayn etme biçiminin AKP’nin kurduğu oyun içinde oynamayı kabul eden sistem içi bir role karşılık geldiği hususunda ısrarcılar. Hiç sokak siyaseti yapmayan, keskin bir üslup kullansa da politik eylemliliği parlamentoyla sınırlı tutup uysallaştıran Kılıçdaroğlu’nun sağ hegemonyayla çatışmadığı, bunun yerine sağ kitle içindeki bölünmeleri kullanan bir anlayışı yeniden ürettiği tezi şüphesiz ki olgusal açıdan doğru. Ama bu noktadan Kılıçdaroğlu CHP’sine yüklenen kesimlerin unuttuğu bazı temel gerçekler var: CHP devrimci veya sosyalist bir parti değil. Partinin ana omurgası sosyal demokrat ve Atatürkçü. Hem sosyal demokrasi hem de Atatürkçülük düzenle çeşitli kertelerde eklemlenen akımlar. CHP’nin merkeziyetçi ulus devlet, Türk tipi laiklik ve kapitalizmi tartışmaya açması bu nedenle zor. CHP kelimenin dar anlamıyla sistem/düzen içi bir parti zaten. En az AKP kadar devletçi ve müesses nizamın parçası. Böyle bir yapıdan radikal demokrasi ve sol hegemonyaya evirilecek bir siyaset beklediğinizde hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmaz oluyor.
CHP’yi bugün yöneten parti elitleri ise kaybedilen kurultay sonrası Kılıçdaroğlu’nun tümüyle siyasetten çekilmesini ve tarihin yükünü üstüne alarak emekliliğe ayrılmasını beklediler. 31 Mart sarhoşluğu bu beklentiyi daha da güçlendirdi. Ancak tüzük kurultayına giden süreçteki görüşme trafiği de gösteriyor ki Kılıçdaroğlu CHP tabanının en azından bir kısmı için sosyolojik bir güç odağı olmaya devam ediyor. Ayrıca eski genel başkan başarısız olduğunu kabul etmiyor. Ona yöneltilen hain ve AKP ajanı gibi suçlamalar ise gerçekte olan bir şeyden çok Kılıçdaroğlu muhaliflerinin temennilerini ifade etmekte.
* Doç. Dr./ Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü