Kılıçdaroğlu’ndan gazetecilere çağrı: Bu düğümü birlikte çözelim
Marmaris’te düzenlenen ‘Yerel Medya Çalıştayı’na katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız. Çözmek için birlikte mücadele etmek zorundayız” dedi.
MUĞLA - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Muğla’nın Marmaris ilçesinde bu yıl 3’üncü kez düzenlenen ‘Anadolu Buluşması: Yerel Medya Çalıştayı’na katıldı. Basın meslek örgütü temsilcileri ile basının sorunlarının değerlendirildiği, 300’e yakın basın mensubunun katıldığı toplantıda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, devletin medya ve denetim kurumlarını eleştirdi, gazetecilere otoriter düzene karşı mücadele çağrısı yaptı.
‘MÜCADELE GÖREVİ MEDYAYA DÜŞÜYOR’
Türkiye’de demokrasi parametrelerinin işlemediğini gösteren sorunlar yaşandığını söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “Demokrasinin temel kurumları vardır. Gelişmiş demokrasilerde dördüncü bir ayak vardır. Yasama, yargı, yürütme ve medya. Yasama, yargı ve yürütmenin ne halde olduğunu biliyorsunuz. Ama medyanın içinde bulunduğu pozisyon da pek iç açıcı değil. Yolsuzluklar büyük bir ulusal mesele haline geldi. Yolsuzluk yapanların el üstünde taşındığı bir sürece doğru Türkiye’nin sürüklendiğini bu yolculukta siz de gördünüz. Sadece benim sorumluluğum yok, hepimizin sorumluluğu var. Özellikle medyanın sorumluluğu belki benden de fazladır. Eğer siyaset kurumunun yanlışlarını ve bundan sonra yapacakları yanlışları ortaya koyarsak, siyasetçinin daha dikkatli adımlar atmasını sağlamış oluruz. Bu görev demokrasilerde medyaya düşüyor, yasama organına düşmez.”
‘GAZETE ALMAYARAK TASARRUF MU OLUR?’
Anayasa’nın 'Basın hürdür, sansür edilemez' maddesini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi “Dünyanın her tarafında medya özgürce yayın yapar, bütün siyasal aktörler onlara saygı duyar. Siz haber akışını ne kadar kapatırsanız, baskıcı bir yönetim o kadar memnun olur. Çünkü hak arayanı temsil edebilecek hiç kimse kalmaz. Bunun yanında ekonomik kriz var. Özellikle yerel medyanın ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığını her gittiğim yerde bana aktarıyorlar. Tasarruf yapıla yapıla iki alanda tasarruf yapıldı. Kamu kurum ve kuruluşlarının izleme ile ilgili birimleri ve kütüphane dökümantasyon merkezleri hariç hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinde günlük gazete almayarak tasarruf yapacaksınız. Gazete fiyatı nedir ya? Bu nasıl tasarruf?”
‘DOĞRUYU YAZANA CEZA ÜSTÜNE CEZA’
Medya üzerindeki denetim mekanizmalarına da değinen Kılıçdaroğlu, “Bazı kurullar oluşturuldu. Radyo Televizyon Üst Kurulu’na bakıyoruz. İktidar yanlısı değil misin? Objektif yayın yapıyor, iktidarı mı eleştiriyorsun? Ceza üstüne ceza yazıyor. Basın İlan Kurumu çok güçlü bir kurum, medyayı aynı zamanda destekleme özelliği olan bir kurum. Fakat bunlar da infaz kurumuna dönüştürüldü. Eğer Basın İlan Kurumu gerçekten destek verecekse buranın siyasal baskıdan kurtulması lazım. Duayen gazeteciler neden Basın İlan Kurumu'nun yönetiminde görev almazlar ve neden ağırlıklı olarak yönetimde söz sahibi olmazlar? Onlar oldukları takdirde siyasal baskının azaldığını göreceksiniz. Bunun mücadelesini gönülden veriyorum. Ama sonuçta parlamentodaki sayısal çoğunluğa baktığınız zaman düşündüklerimizi gerçekleştiremiyoruz” diye konuştu.
SENDİKALARI TEBRİK ETTİ
Sendikalaşmanın önemine de vurgu yapan Kılıçdaroğlu, “Ben özellikle büyük kentlerde oluşan yaygın medya gruplarında çalışanların haklarının, hukuklarının korunmasından yanayım ve sendikaların yaptıkları anlaşmaları tebrik ederim. Sendika olmalı ki haberi yazan patronun baskısında kalmamalı. 'Benim yazdığım haber doğrudur, patron ne derse desin ben bu haberin arkasındayım' demeli. Eğer medya mensubu arkadaşımız bir baskı altında haberi değiştirir veya kullanamaz ise o zaman ortada ciddi bir sorun var demektir. Bunun yolu da etik değerleri çok güçlü olan bir medya yapılanması ve sendikalaşma. Bu iki kuralı bir arada değerlendirmek zorundayız” ifadelerini kullandı.
'BERABER MÜCADELE EDELİM'
Medya ve ifade özgürlüğü ihlallerini ve çözüm önerilerini sıralayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayatımızda bu kadar toplumun bölündüğü ve bu kadar birbirine düşman olunan bir dönem hiç olmadı. İlk kez tanık oluyoruz. Süreç yanlış gittiği için medya ile halk arasındaki ilişkilerde de büyük bir güven erozyonu ortaya çıkıyor. Bir şekliyle kapatılması lazım. Doğru haberlere erişim engeli getirilmeye başlandı. Bu da daha önce hiç olmazdı. Bu da yeni olmaya başladı. İktidar kanadını eleştiriyorsunuz, bir haksızlığı yazıyorsunuz; mahkemeye başvuruluyor ve o habere erişim yasağı geliyor. Yani yargı kararıyla yolsuzlukların, haksızlıkların üzeri örtülüyor. Bir şekilde geniş kitlelerin duymasına engel olunuyor. Beraber mücadele edelim. Medya mensubunun A partisi B partisi demek yerine ilkeleri varsa, etik değerleri varsa, o zaman güçlü olur. Türkiye'de bugün yaşadığımız dram gerçek anlamda budur.
‘KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU’NA BAŞVURDUM’
Belli gazetelerde tam sayfa kamu bankaları ilanları var. Belli gazetelere hiç verilmiyor. Benim verdiğim ve sizlerin verdiği vergilerle o kamu kurumları ayakta. Hep beraber 85 milyon ödüyoruz. Nasıl olur da kamu bankası belli televizyon kanallarını ve belli gazeteleri destekler? Bir taraf otomatikman cezalandırır, asla ilan verilmez. Öbür tarafa istediği kadar ilan, istediği kadar para verilir. ‘Objektif olun’ diyerek Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvurdum. Burada bir yanlışlık var. Kamu yayıncısı olarak TRT, gerçekten kamu yayıncılığını tarafsızlık ilkesine göre yapıyor mu? Vicdan sahibi olan her gazeteciye soruyorum. Korkunun egemen olduğu bir düzende demokrasi olmaz. Böyle bir iklimde düşünceyi ifade özgürlüğü olmaz.
‘KAMU SPOTLARI NEDEN ÜCRETSİZ?’
Ücretsiz kamu spotları yayınlanıyor. Kamu spotu yayınlıyorsunuz, parasını vereceksiniz. Yani ben televizyon para kazanmıyor. Bunun da mücadelesini vermek zorundasınız. Bunda da büyük bir haksızlık var. Cumhurbaşkanı olarak, bakan olarak, genel müdür olarak açıklama yaparsın. Zaten o açıklamayı televizyonlar yayınlıyor. Ama kamu spotu adı altında reklam yaparsanız bunun da parasını ödemek zorundasınız. Belediye meclislerinin aldığı kararların yerel gazetelerde ilan edilmesi lazım? Tam olarak ne için karar alıyorsunuz? Belde halkı için alıyorum, belde halkı için karar alıyorum ama ben ne karar aldığımdan halkın haberi yok. Belediye meclisinde hangi kararların aldığını belde halkı öğrenirse, medya aracılığıyla denetler.
‘HABER TEYİT MERKEZİ’ ÖNERİSİ
Sağlıklı bir doğrulama mekanizmasına ve medya dünyasına ihtiyacı var. Gerçi bir internet sitesi var bu konuda çalışan. Ama gazeteciler, televizyoncular, medya mensuplarının bir araya gelip bir sağlıklı veri doğrulama merkezi oluşturmalarını çok isterim. Bu aynı zamanda izleyiciler için de son derece pozitif olur aslında. Bir haberin kaldırılması durumunda hemen o kurul toplanmalı ya da heyet toplanmalı. O haberin doğru olduğunu kamuoyuna duyuran birimlerin belgelerine bakılmalı. Böyle bir teyit mekanizmasına Türkiye'nin ihtiyacı var. Bu olduğu takdirde doğru olan haber dolayısıyla baskı altında kalan gazeteler büyük bir destek buldular.
‘BASIN KARTINI GAZETECİLER VERMELİ’
Basın Kartını İletişim Başkanlığı veriyor. İletişim Başkanlığı'nın internet sitelerine bakın. Sadece ve sadece iktidar kanadının propagandasını yapan bir kuruluş. Sahte videolar hazırlayan bir kurum. Yani gerçek anlamda bir kamu kurumu değil. Öyle bir fonksiyonu da yok. Dolayısıyla basın kartını verecek olan basın mensupları olmalı. Bana söyleseniz efendim basın kartlarını siz dağıtacaksınız. Ben nereden bileceğim? Hangi koşullarda biz bu basın kartını vereceğiz? Sizin bunu belirlemeniz ve bu çerçevede sizin çalışmanız lazım. Dolayısıyla basın kartı kamunun da içinde olduğu ama ağırlığı medya mensuplarının oluşturduğu bir kurul tarafından verilmeli.
‘GAZETECİ DİRENDİĞİ SÜRECE UMUT VAR’
Gazeteci Özgen Acar, Karun Hazineleri’ni kaçıran kişi için bir numaralı tarihi eser kaçakçısı yazdığında biz dünyanın tazminatını öderiz dediler. Türkiye'nin en önemli tarihi eser kaçakçısı diye yazdı. Şimdi oradaki değerlere bakın, bizdeki duruma bakın. Çürümeye karşı hamle yapacak olan sizsiniz. Kamu yönetiminde 'çürüme var' diyeceksiniz. Yargıda 'çürüme var' diyeceksiniz. Hangi görüşten olursak olalım, hangi kimlikten ve inançta olursak olalım, bu bir insanlık sorunu ve hepimizin ortak sorunu. Sizin kaleminiz güçlü olduğu sürece, bütün baskılara direndiği sürece umut var. Yani Türkiye'nin otoriter rejimden kurtulmasının yolu sizlersiniz.”