VİDEO

Kimler Geldi Kimler Geçti: Lovebombing, Ghosting, Gaslighting, Benching...

Netflix'in 'Kimler Geldi Kimler Geçti' dizisi izleyicilerle buluşmaya devam ediyor. Yeni Bölüm'de Akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Aylin Dağsalgüler'le 'Kimler Geldi Kimler Geçti'yi konuştuk.

DUVAR - Başrolünde Serenay Sarıkaya'nın yer aldığı 'Kimler Geldi Kimler Geçti' Netflix'te izleyiciyle buluştu. Dizi, Serenay Sarıkaya'nın yanı sıra Metin Akdülger, Hakan Kurtaş, Boran Kuzum, Ahmet Rıfat Şungar, Meriç Aral, Bade İşçil, Esra Ruşan ve Efe Tunçer gibi bir oyuncu kadrosunu bir araya getiriyor. 

'Kimler Geldi Kimler Geçti’nin yaratıcılığını Ece Yörenç, yönetmenliğini Bertan Başaran, yapımını ise Ay Yapım üstleniyor. Modern dünyanın ilişkilerini mercek altına alan dizi, izleyicilere kendi ilişkileri ve arkadaşlıkları hakkında yeni bakış açıları sunmayı amaçlıyor. 

Yeni Bölüm'de bu hafta Akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Aylin Dağsalgüler'le 'Kimler Geldi Kimler Geçti'yi konuştuk.

'SEVEREK İZLEDİM'

Aylin Dağsalgüler, “Ben diziyi severek izledim. Romantik komedi türü ve romantik komedilerden beklentimiz hoşça vakit geçirmek, boş zamanımızı doldurmak, o sırada dünyevi meselelerden, kafamızdaki sorunlardan uzaklaşmak. Netflix bir de bütün sezonu aynı anda koyduğu için o gaflete düşerek, bütün günümü aslında hafta sonlarından bir günümü onu izleyerek geçirdim. Bu kadar arka arkaya izlemek, binge-watching yapmak her zaman iyi olmuyor ama çatışmaları olan, her bölümün sonunda bir merak unsuruyla bitirten, kahramanları, antikahramanlarıyla, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, şık mekanlarıyla bence bir romantik komediydi. 'Emily in Paris'i izlerken de benzer hisler yaşıyorum. 'Kimler Geldi, Kimler Geçti'de de aynı şekilde oldu” dedi.

'BAZI KAVRAMLARI HİÇ DUYMAMIŞTIM'

Dizinin karakterleri ve hikayesi açısından günümüzdeki ilişki dinamiklerini nasıl yansıttığına dair yorum yapan Dağsalgüler, “Bu kavramları kullanmaları ve onları bir çeşit bir oyunlaştırma aracına dönüştürmeleri bir marketing stratejisi ve işe de yarıyor. Şimdi Netflix Türkiye'nin kendi YouTube kanalında oyuncularla farklı farklı oyunlar oynatıyorlar, bu kavramları kullanıyorlar. Bazı kavramları ben hiç duymamıştım, söyleyeyim. Submarining'i hayatımda hiç duymamıştım. Bazılarının çevrileri çok iyi olmuş. Ghosting'i 'Behlül Kaçar' diye çevirmeleri, yerelleştirmeleri çok iyiydi. İlişkilerle ilgili yorum yapacak uzmanlıkta hissetmiyorum kendimi” ifadelerini kullandı.

'SANIRIM ÇOK FAKİRLEŞTİK VE ORADA GÖRDÜĞÜMÜZ ŞATAFAT ORTAMI İZLEYİCİYİ RAHATSIZ ETTİ'

Dağsalgüler, dizideki ilişki dinamikleri hakkında ise şu ifadeleri kullandı:

“İlişki dinamiklerinin gerçeklik payı var. Hani herkes kendi hayatından, kendi ilişkilerinden, geçmişinden aslında bir şeyler yakalıyordur belki. Ama o ilişkileri kullanırken, çatışmaları kullanırken kullandıkları aslında sosyal ortam çok dikkat çekici. Yani oradaki o aşırı şık, lüks ve şatafat halinden mesela sosyal medyada yorum yapan izleyicinin biraz rahatsız olduğunu görüyoruz. Bu da bana ilginç geldi. Çünkü pek çok romantik komedide aslında böyle birazcık daha erişilmesi zor olanaklar, sürprizler vesaireler izleriz. Ya da zenginlik, refah bizim dizilerimizin sadece dijital platform değil, televizyon dizilerinde de gördüğümüz, çokça eleştirdiğimiz, işte herkesin yalılarda yaşıyormuş gibi anlatıldığını vs. gösteriyoruz. Ya da geçenlerde konuştuğumuz 'Kuş Uçuşu' dizisini düşünelim. Hani orada da gazetecilerin yaşadığı refah, belki 90'lar döneminde televizyon dünyasına adım atarak zenginleşen bir gazeteci grubunu yansıtıyor olabilir ama bugüne dair hiç de gerçekçi bir şey sunmuyordu. Burada çok eleştirdik ya, sanırım biz çok fakirleştik ve oradaki o gördüğümüz zengin, şatafat ortamı izleyiciyi rahatsız etti. Biraz daha gerçekçi hikayeye, gerçekçi unsurlara ihtiyacımız var gibi düşündüm.”

'OTOSANSÜRÜN NORMALLEŞİYOR OLMASI ÜZÜCÜ'

Dağsalgüler dizideki toplumsal cinsiyet rollerine ve aşk ilişkilerine dair şöyle konuştu:

“Yani kadın erkek klişelerini bir tarafa bırakalım. Orada çünkü hep aynı klişelerle bir temsiliyet var ama esas üzücü olan izleyiciye soru işareti gibi bırakılan iki karakter var. Dayı ve dayının ortağı olan karakter. Onların aslında eşcinsel bir çift olduğu ve bunun açıkça yazılamıyor, anlatılamıyor olması beni biraz üzüyor. Evet, yıllar önceden hatırlıyoruz. Yine Ece Yörenç'in Netflix için hazırladığı başka bir dizide bir müdahale gelmek üzereyken masadan kalkıldı ve aslında LGBTİ karakterler, farklı cinsel yönemleri olan karakterlerin Türkiye'de üretilen hikayelerde yayınlanmaması, hatta Netflix'in diğer orijinal işlerinde de Türkiye'de neyin gösterilip neyin gösterilmeyeceğiyle ilgili tartışmalar oldu.

RTÜK'ün dijital platformlara Netflix gibi ya da YouTube gibi müdahale etmeye başladığını, daha doğrusu onları da denetlemeye başladığı dönemi hatırlayalım. Orada bir sürü bu mesele ile ilgili tartışma oldu ama bizim dijital platformlardan beklentimiz artık hikayelerin daha özgürleşmesi ya izleyici olarak. Bunun gerçekleşmiyor olması, bu bir baskı yaratmıyorsa da ben bir otosansüre de dönüştüğünü düşünüyorum. En çok üzüldüğüm taraf bu, hani baskıya beraber aslında izleyiciyle beraber belki karşı çıkabiliriz ama otosansür olduğunda orada elimiz kolumuz biraz bağlı kalıyor. Bu otosansürün normalleşiyor olması üzücü.”

'DİZİYİ OLDUĞU GİBİ YÜKLEMEK, FANLARIN ÇALIŞMASINA İZİN VERMEYEN BİR SİSTEM'

Dağsalgüler, dizide gösterilen zenginliğe sosyal medyada tepki gösterilmesine, “Burada dizinin gösterdiği sınıf temsiliyle ilgili aslında bir çatışma oldu. Bir de dijital platform dizilerinde yerli dizi izlemeye göre, izleyici olmaya hatta belki bir fana dönüşmeye göre şöyle bir fark var. Çünkü unutmayalım ki dizideki her bir oyuncunun bir sürü hayran ve fanı var. Çok önemli isimler Türkiye popüler kültür dünyası için ve onları televizyonda gördüğümüz zaman hafta hafta izlerken onların dünyalarını hayal ediyoruz izleyici olarak ya da fan olarak. Onu hayal ederken belki çeşitli beklentilerimiz var. O beklentilerimiz gerçekleşsin diye tweet atıyoruz. Senariste, yapım ekibine, orada bir çeşit böyle gerçek olmayan bir dünyanın içine girip aslında sanki karar vericiymiş gibi, bir çeşit egemenmişiz gibi davranabiliyoruz. Ama dijital platformda 8'ini birden izledik ve bir sezon bitti, buna izin vermiyor. Bizim hayal kurmamızı aslında ya da bir çeşit egemen bir mekanizma gibi fanların çalışmasına izin vermeyen bir sistem dijital platforma olduğu gibi yüklemek. Bu anlamda da hayal kırıklıklarımızı, istediğimiz karakterlerin istediğimiz gibi ilerlememesini daha yoğun yaşıyoruz bence. Bu hikayeyle ilgili çok negatif konuşmaya başlıyoruz o zaman” dedi.

Negatif yorumların daha fazla etkileşim aldığını belirten Dağsalgüler, “Evet, negatif yorumların daha fazla etkileşim aldığını fark ediyorum. Bu da çok ilginç. Yani diziyi aslında yermek daha kolay bir şey. Sosyal bilimci olarak benim çalışma alanım öznelerimden bir tanesi ekran ve diziler. Bunu bir popüler kültür olarak belki daha hafif bir ürün olarak ben çalışma alanımda kullanıyorum. Bu yüzden insan çalıştığı şeyi sever. Yani şöyle düşünün, bir psikiyatrist vardır ve 'Şizofreniden hiç hoşlanmıyorum, şizofreniyle ilgili hiçbir şey çalışmak istemiyorum' demez ya da tarihçi 'Geçmişi hiç sevmiyorum, geçmişe ait hiçbir şey görmek istemiyorum' demez. O özneyi sever. Ben de bir sosyal bilimci olarak tabii ki böyle yaklaşıyorum. Ama bunu yermenin sosyal medyadaki karşılığı etkileşime dönüşüyor, o da daha fazla yermeye” ifadelerini kullandı.

'BAYA ÇEŞİTLİLİK GÖRDÜM'

Dağsalgüler, 'Kimler Geldi Kimler Geçti'nin Netflix'in neresinde durduğunu şöyle anlattı:

Netflix ile ilgili yapılan eleştirilere karşı gerçekten bir bakmak istedim gerçek veriye. 'Hep aynı oyuncular, aynı yönetmenler, aynı yapımcılarla çalışılıyor' konuşması sosyal medyada doğmuştu. 'Kimler Geldi Kimler Geçti'den sonra da aslında bu tartışma ortaya çıkmıştı. Bu 24 diziye bakarken yanlış hatırlamıyorsam 24 dizi, 35 sezon. Bu 24 diziyi yapan yapım şirketlerinde işte OGM en önde, 6 dizisi var. Çünkü başlangıçtaki o Hakan Muhafız, Atiye dizileri de hep OGM'nin başlattığı işler Netflix'te. Sonra Ay Yapım geliyor. Sonra da böyle tek tek birer işleri olan da, ikişer işleri olan da yapım şirketleri var.

Orada dikkatimi çeken Fatma dizisinin yapımcısı dışında bağımsız olarak nitelendirebileceğimiz bir yapım şirketinin olmamasıydı. Ama türlere baktığımızda çok çeşitli tür var aslında. Yani Hakan Muhafız ve Atiye'yi bir yere koyabiliriz. 'Anne Biz Kimden Kaçıyorduk?' mesela özellikle uluslararası Netflix izleyicisi tarafından gördüğü ilgi, verilere baktığımda beni çok şaşırttı. Unuttuğum diziler vardı, 'Andropoz' gibi. Baya bir çeşitlilik gördüm. Dolayısıyla böyle kafamızda acaba neden Netflix bize hep aynı şeyleri, aynı türleri, aynı isimleri gösteriyormuş gibi düşünüyoruz'un cevabı bende aslında böyle değilmiş olarak çıktı. Bunun devamında diğer dijital platformlara da bakmaya çalışacağım. Diğer başka platformların verilerine bakıp onların da analizini yapacağım ilerleyen haftalarda.”

'ZEYTİN AĞACI'NI GEÇME POTANSİYELİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM'

Dizinin Zeytin Ağacı'nı geçme potansiyeli olduğunu aktaran Dağsalgüler, “İkinci sezonun da zevkle, hevesle bekleneceğini düşünüyorum. Netflix geçtiğimiz günlerde açıkladı kimler geldi, kimler geçtiğinin izlenme saatlerini. Çok yüksek. Sadece bir haftadır yayında. Çok yüksek. Hızla yükseleceğini ve Zeytin Ağacı'nı geçme potansiyeli olduğunu düşünüyorum” dedi.

İkinci sezondan beklentilerini anlatan Dağsalgüler, “Cem karakteri daha ön planda olacak ve mutlu olmayacakları bol çatışmalı, bol gözyaşlı bir ilişki olacak diye düşünüyorum” diye konuştu.