Kimlikler bize neler anlatır?

Günümüzde, ‘kimlik’ kavramı, ulusal boyutlarda yaşanan toplumsal sorunlara çözüm arama tartışmalarında, diğer kavramlara göre daha fazla şeyler söyleyen bir “politika kavramı” olarak öne çıktı.

Kimlikler bize neler anlatır?
Google Haberlere Abone ol

Amin Maalouf’ un kim olduğunu, doğuya mı batıya mı ait olduğunu, içinde yaşadığı toplum ve kültür çevresinin kimliğinin oluşum ve gelişim sürecini sorgulayan, kimliklerin nasıl ölümcül olabileceğini anlatmayı denediği, “Ölümcül Kimlikler”, kitabının 53. Baskısından alınan iki paragraf, kimlikler konusunun güçlüğü ve önemine işaret etmektedir:

Yazarlık hayatım bana sözcüklerden sakınmayı öğretti. En açık gibi görünenleri çoğu zaman en kalleşleridir. Bu sözde dostlardan biri de ‘kimlik’ tir. Hepimiz bu sözcüğün ne anlama geldiğini bildiğimizi sanırız ve o sinsi sinsi tersini söylemeye koyulsa da, ona güvenmeyi sürdürür dururuz”… ”Bana ‘içimin derinliğinde ne olduğum sorulduğunda, bunda herkesin ‘içinin derinliğinde’ ağır basan tek bir aidiyetin, bir bakıma ‘kişinin derin gerçekliğinin’, doğarken ebediyen belirlenen ve artık değişmeyecek olan ‘öz’ ünün var olduğu inanışı yatıyor; sanki geri kalanın, bütün geri kalanın -özgür insan olarak kat ettiği yolun, benimsediği inanışların, tercihleri, kendine özel duygusallığının, yakınlıklarının, sonuçta yaşamının- hiçbir önemi yokmuş gibi..(1)

Günümüzde çok sık duyulmakla birlikte, tanımlanması kolay olmayan bir kavram olarak bilinen kimliğin tarihsel gelişim içinde kapsamının genişlediği; kısaca, “kişi veya grubun kendini tanımlama ve kendini diğer kişi ve gruplar karşısında konumlaması olarak tanımlanabilmektedir”.  Diğer bir anlatımla, belli bir kültür grubu içinde gelişen kimlik, bireylerin kendileriyle özdeşleştiği, belli kültür grubuna güçlü aidiyet duygularını ifade etmektedir.

Toplum bilimlerinde kimlik kavramının, 50’li yıllarda ABD ve Kanada’ya olan göçler sonrası göçmenlerin yeni ülkelerinde toplumsal konumları, yerleşik düzen ile çatışmalarını ele alan araştırmalarla dolaşıma girdiği; göçmenlerin kültür ve kimliklerinin çeşitli boyutlarıyla araştırılmaya başlandığı görülmektedir. Ayrıca, II. Dünya Savaşı döneminde sivillerin manevi güçlerinin en iyi nasıl korunabileceği konusunu inceleyen ‘ulusal karakter’ adı verilen çalışmada, birey ve toplum arasındaki ilişki ve bireylerin kimliklerinin ait oldukları kültür tarafından nasıl ve ne ölçüde şekillendirildiğine yönelik araştırmalar yapılmış bulunmaktadır. Bu ve diğer benzer araştırmalar, kimlik kavramının toplum bilimlerinde çalışma konusu olarak yaygınlaşmasına yol açarken; bireysel kimlik ve farklı gruplara ayırt edici özelliğini veren kültürel gruplar arasındaki ilişkileri ele alan araştırmalar bu alan için önemli birikim sağlamış bulunmaktadır. (2)

“Kimlik” günümüzde, başta sosyoloji, sosyal psikoloji, felsefe, edebiyat, politika bilimleri, antropoloji gibi değişik bilimlerin konusu olarak farklı boyutları ile ele alınmakta, değerlendirilmektedir. Kavramın farklı disiplinlerle ilişkisi ve çok boyutluluğu bu konuda çalışma yapılmasını da güçleştirmekte; yapılan değerlendirmelerde zorunlu olarak, belli boyutlarıyla sınırlandırılması gerekmektedir. Bu kısa yazıda, kimliklerin toplum ve politika alanındaki yerine ilişkin giriş niteliğinde özet bilgi verilmesi amaçlanmaktadır.

Kimlikler konusunda yetkin bir isim olan Taylor, XVIII. yüzyılın sonunda bireysel kimliğin yeni bir anlam kazandığını, bireyin kendi içinde keşfettiği, bireye özgü bir anlama ulaştığını, aynı zamanda, kendine özgü bir ideale, kendine özgü varoluş biçimine sadık kalma noktasına geldiğini ifade etmektedir. Ayrıca, kimliğin bireyin içinde keşfedilmesi, bu kimliğin yalıtılmışlık içinde tek başına oluşturulduğu anlamına gelmediğini, tersine bu kimliğin diyalog yoluyla, başkalarıyla kısmen açık, kısmen de iç diyaloglarla oluşturulduğunu belirtmektedir.(3)

Öğretide, kimliğin oluşumunda, kimlikle kültür arasındaki ilişki vurgulanarak; kültür, insan kimliklerinin oluşum ve gelişiminde önemli bir unsur olarak değerlendirilmekte; ancak, bunun tek belirleyici olmadığına işaret edilmektedir. Kültürün, felsefi veya bilimsel kuramlar gibi, sadece soyut kavramlar bütünü olmayıp, insan yaşamını, dolaysıyla kimlikleri belirli bir anlam ve kavramsallaştırma gücü ile etkilediği, biçimlendirdiği kabul edilmektedir. Diğer yandan, insanların belli bir din veya etnisiteye aidiyet yanında; cinsiyet, yaş, köken, yaşanılan yer gibi farklı toplumsallaşma ve aidiyet çevrelerinin içinde yaşadığı, kimliğin oluşumunda bunların da en az kültür kadar etkili oldukları ifade edilmektedir. (4)

Tarihsel gelişim ile kültürel değişim arasındaki ilişki; aynı zamanda, insan varlığının varoluşu ve gelişim süreci ile yaşadığı kültür çevresi ile ilişkisini, dolaysıyla kimlik oluşum sürecini de anlatmaktadır. İnsanoğlu yalnızca doğayı değiştirme çabası içinde kalmamakta, kendisini de geliştirmekte, değiştirmekte, böylece aynı zamanda kendi etkinliğinin sonucu olarak bir kimlik kazanmaktadır. Bu nedenle, insanın etkinliği ile, kültür arasındaki ilişki, bu etkinlik içinde kültürün; insanın oluşum, gelişim, varoluşunun nedeni ve kaynağı olarak görüldüğü ölçüde anlam kazanmaktadır. Bu gözlem, toplumsal tarih ile kültür tarihi arasındaki yakın ilişkiyi, karşılıklı etkileşimi ve aynı zamanda insanın kendisini de oluşturduğu kültürel gelişimle kimliklerin etkileşimini ortaya koymaktadır.(5)

Diğer yandan, kimlik edinme süreci yalnızca ergenlik çağıyla sınırlı olmayıp, yaşamın sonraki dönemlerinde de devam etmekte; özellikle; göç, meslek değiştirme, yabancı ülkelerde bulunma gibi yaşam deneyimleri insanın kimliğini de etkilemektedir. Bu da, eski ve yeni, verili ve kazanılmış kimlikler arasında hiç bitmeyen bir çatışmalar olduğunu anlatmakta; bu çatışma süreci, kimlik gelişimini sürekli dinamik ve canlı tutmaktadır.

Gelişen insan hakları çerçevesinde benimsenen, tüm kültürleri, farklı ve saygın kümeler olarak gören yaklaşım, kişileri de farklı ve eşit kimlikler olarak değerlendirmekte, azınlıkları çoğunluğun veya egemen grubun karşısında ikincil durumdan çıkarmakta, kimlikleri çokkültürlü toplumsal yapıların asli unsuru olarak değerlendirmektedir. Bu yüzden de, kimlik, günümüz toplum ve politika bilimlerinin değişik dallarında yeniden yorumlanarak tartışılmakta, politik bir kavram olarak özel bir önem kazanmış bulunmaktadır. Kavramın politika alanında gözlenen kapsayıcı özelliği, kimlik kavramının politika ve toplumlara ilişkin tartışmaların odağında yer almasını haklı kılmaktadır. Ayrıca kimlik kavramı; politika bilimi, toplum bilimleri ve hukuk alanlarındaki boyutlarıyla, anayasa yapımında özel bir yer işgal etmekte, öncelikle dikkate alınması gerekli unsur olarak öne çıkmaktadır.

Diğer yandan, yüzyılımızda yaşanan politik ve toplumsal dönüşümler sonucu, kimlik kavramı, halen sınıf temelli çatışmalar açık veya kapalı olarak sürmekle birlikte “sınıf” kavramının yerini almakta, toplum bilimlerinde ağırlıklı bir yer edinmiş bulunmaktadır. Hemen işaret etmek gerekir ki; az da olsa sınıf kavramına karşı kullanılsa da; “kimlik” kavramının geniş kapsamlı boyutu ile sınıfsal kimlikleri de içeren tüm aidiyetler için kullanılan bir kavram olarak kullanımı giderek kabul görmektedir.

Günümüzde; giderek farklılaşan sosyal gruplar yeni kimlik arayışları ile gündeme gelmekte; halklara, farklı sosyal gruplara, dil gruplarına, cinsel gruplaşmalara, kurgusal ya da somut küçük gruplara doğru daha küçük kimlik gruplarının ortaya çıkmasıyla kimliklerin çoğaldığı gözlenmektedir. Bu sosyal gruplaşmalar, küçük boyutlarda iken sosyal bilimler ve psikolojinin konusu olurken, büyüyen boyutlarda ise; kimlik grupları olarak siyasal alanın konusu olmakta ve iktidarlar tarafından kontrol edilebilme “sorunları” ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca kimlik, iktidarın etki alanı dışında, ötekilerle ve kişi için temel önem taşıyan şeylerle bağlantılar olarak anlaşıldığında, özgürleşmenin kaynağı veya aracı da olabilmekte; kimliği bulma çabası, özgürlük taleplerini gündeme getirebilmektedir. Kimliklerin onaylanma arayışı aynı zamanda toplum ve politika alanlarının sorgulamasına yol açmakta, son tahlilde; kendi kimliklerini keşfetme süreçleri, iktidarların toplumu şekillendirme politikaları karşısında, iktidarlarla çatışan tanınma talepleri olarak ortaya çıkmaktadır.

Batı kaynaklı demokratikleşme ve insan haklarının tarihsel gelişimi perspektifinden kimlik gelişimine bakarken; bireysel hakların gelişiminin, aynı zamanda bireysel kimliğin gelişimini ve tanınma sürecini de anlattığı anlaşılmaktadır. Bu gelişim, liberal yaklaşımın soyut birey anlayışından, bireyi belli bir toplumsal yapı içinde, kültürel kimliği ile tanıyan anlayışa ulaşma sürecini özetlemektedir.

Sonuç itibariyle, soyut eşitlik kavramından çıkarak, ‘’insan’’ olarak yaratılmış olmayı insanların ortak niteliği olarak kabul eden, ancak; etnik, dini, dilsel farklılıkları, kısaca kültürel kimlikleri görmeyen yaklaşımın yetersiz kaldığı anlaşılmış bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla, günümüzde insanların etnik, dini veya dilsel bir grubun üyesi olarak, bireysel konumlarının, kimliklerinin kültürel bağlam içinde ele alınması gereği ortaya çıkmaktadır.

Politika ve toplum bilimleri tartışmaları çerçevesinde geniş biçimde değerlendirilen ve gelişen insan hakları kapsamında ele alınan kimlikler, çokkültürlü toplumlarda eşit ve saygın farklılıklar olarak kabul edilirken, kimliklerin tanınması talepleri de gündeme gelmektedir. Günümüzde, ‘kimlik’ kavramının özellikle ulusal boyutlarda yaşanan politika ve toplumsal sorunlara çözüm arama tartışmalarında, diğer kavramlara göre daha fazla şeyler söyleyen bir “politika kavramı” olarak öne çıktığı da kabul edilmektedir. (6)


1) Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler, çev. A. Bora, YKY, İst. 2020, s.10)

2) Phillip Gleason, “Kimliği Tanımlamak: Semantik Bir Tarih, Kimlik Politikaları”, Kimlik Politikaları, Ed. F. Mollaer, Doğu Batı Yay. 2014.

3) C. Taylor, “Tanınma Politikası”, Çokkültürcülük Tanınma Politikası, Ed. Amy Gutmann, YKY, 2014, s. 49, 55)

4) Bhikhu Parekh, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek, çev. B.Tanrıseven, Phonix yay. 2002, s. 198-202 .

5) Vadim Mejuyev, Kültür ve Tarih, Çev. S. H. Yokova, Toplumsal Dönüşüm Yay. 1988, s. 97,98.

6) Zygmunt Bauman, Bireyselleşmiş Toplum, çev. Y.Alagan, Ayrıntı yay. 2011, s. 174

Etiketler Amin Maalouf kimlik