Kiracının mevcut portresi
Her gün en az bir kere konuşulan başlık: Bakalım ev sahibi bu yıl ne zam yapacak? Beni bu yıl da çıkarmazsa seneye Allah büyük. Orta sınıfa sirayet eden bu durum memurlara da bulaşınca görünür oldu.
Mehmet Özkan Şüküran
Kira göçü, kiracı ev sahibi arasındaki anlaşmazlıkları konu edinen haber başlıklarına, şanslıysak ve mukim olduğumuz bir evimiz varsa, yakınlarımızdan çok şahit olmaya başladık. Zengin mahallelerinden yoksul perifere taşınan pek çok dostumuz; uçuk kira bedellerine rağmen yeni yerlere taşınmak zorunda kalan arkadaşlarımız, uzaktan çalıştığı için memleketlerine, ana-baba evine taşınan tanıdıklarımız var. Edebiyatını üzerine inşa ettiği mahallede birden, ev sahibinin tahliye ihtarnamesine karşılık ne yapması gerektiğinden bize söz edince, kiracı olduğunu öğrendiğimiz edebiyatçı dostlarımız var. Ev sahibinin merhametine ve vicdanına sığınıp onunla sözleşme dışında bir ilişki geliştirenler ise bu süreçte henüz kiracı olduğunu bilmediğimiz arkadaşlarımız. Ev sahipleri ise her an kira fiyatlarının cazibesine kapılıp profesyonel alana çekilen olası muhatabımız.
“Memurlar büyükşehirlere tayin istemiyor”, “Merkez taşınıyor, taşra revaçta” haberleriyle, baltayla kiracısının kapısını parçalayan ev sahipleri gibi kriminal meselelerle hemhal olmaya başladık birden. “Kötü ev sahibi kiracıyı ev sahibi yaparmış” gibi bir toplumsal kabulden, bir anda uzaklaşıp, kiracı olarak yaşamayı düşündüysek de bu naif lüksümüz bir anda alındı elimizden. Ev almak şimdilerde idmanlı olmayanların maraton koşması.
Kira sorunu elbette her zaman mevcut olan bir olguydu. Konut güvencesi olmayan dar gelirliler ve kırılgan gruplar (bekâr, engelli, öğrenci vb.) bunu sürekli bir biçimde deneyimlemekteydi. Zira ev sahiplerinin taciz ve şiddeti de benzer şekilde muhatap bulmaktaydı. Pandeminin de etkisiyle birden orta sınıfa sirayet eden bu durum garantiye ihtiyaç duyan memurlara da bulaşınca, iyice görünmeye başladı.
Bugün her iş yerinde günde en az bir kere konuşulan başlık: Bakalım ev sahibi bu yıl ne kadar zam yapacak? Beni bu yıl da çıkarmazsa seneye Allah büyük. TOKİ bu kez ihaleleri yapmış görünüyor.
Konut yatırım aracına dönüşünce, aşamalı olarak evi olanlar bu hayattaki rüştünü ispat edenler sınıfına, kiracılar ise başarısızlar ordusuna dönüştü. Bu ordunun ne yazık ki henüz bir lideri yok. Normalde kurbanın kahraman ilan edildiği bu toplumda, kurbanlar çoğalınca evi olanlar, her akşam bir zafer kupasına koşar gibi evlerine çekiliyor. Kahramanlar birden kurbanlar safından, kurban olmayanlar safına geçti.
Kurbanın yalnızca kurban ve başarısız kabul edildiği, perifere itildiği bir sabaha uyanmaya başladık. Bazı sabahlar tüm bunları gittikçe normal bulmaya üstelik.
Ordunun mensupları birçok evi olanlara değil ama bir evi olanlara hayranlıkla bakmaya başladı. “Nasıl aldın”, “ne zaman aldın” soruları evi olanların başarılarını pekiştiren bir soru olarak muhataplara sunuluyor.
Peki kimdir şimdi kiracı?
Boşanırlarsa ortak aldıkları evi satmak zorunda kalacakları ve iki ayrı yere kiraya geçemedikleri için evli kalanlar, boşanıp tam evden ayrılacakları sıra kira fiyatlarıyla yüzleşip ev arkadaşı olanlar, kiralık ev bulamadıkları için hep nişanlı takılanlar, kiracılık canına tak ettiği için gidip riskli binadan daire satın alıp her gün yıkılacağını ve canına mal olacağını bildiği halde bu eve kredi ödeyenler...
Bir sabah uyanan ve rutubetli, bodrum katı veya bodrum katından bozma güneş görmeyen yüksek girişli, deprem riski bulunan evlerini sevmeye, küçük odalarına, bir artı bir olmayan duvarlarına, pencerelerine sevgiyle yaklaşmaya başlayan bir topluluk. Tıpkı Türkiye’de seçimlerde yaptıkları gibi. Ehven-i şer karar verme süreçlerinin başat aktörü.
Bir sabah uyanan ve sokak hafızalarının silindiğini, anılarının gasp edildiğini deneyimleyenler, pahalı ulaşım yüzünden şehrin merkeziyle arasında bir kopma yaşayanlar, çocuklarına geceleri asla oraya gitmemelerini tembihlediği mahallelerde kiralık daire aramaya çıkanlar ordusu.
Hükümet ev sahiplerinin gelirinden taviz vermesini isteyerek, bu orduyu ve ev sahiplerini karşı karşıya getirirken fail rolünü görünmez kıldığı için birden fail olarak kendilerini gören bir topluluk. Birden sanki “tepenin ardı”ndaki tek düşman ev sahibi gibi uyumaya, böyle böyle hükümetin bu konudaki politikalarını unuttuğu sabahlara uyanan, henüz sokağa düşmediği için şükreden bir mağdur ve mağlup topluluk.
Her sabah hayata çok geç kaldığını, yanlış bir zamana doğduğunu düşünen eve akşam dönerken ailesinden miras kalmadığı için gün içinde ailesine karşı nefret büyüten bir ordu.
Buna asla legal yoldan ulaşamayacağım diyen ve illegal işlere el sürmeye başlayan ordunun içinde bir tabur.
Evlerine bir eşya almaya yeltendiklerinde, alacağı eşyanın günün birinde taşınacağı başka eve uymayacağını, olası bir depremde evde zaten her şeyin toz duman olacağını düşünüp ev içi konforunu ertelemeye, minimal yaşamaya zorlananlar topluluğu.
Kolektif belleklerinde büyüyen bir geçicilik algısı.
Dövizle kazananlar, yazılımcılar bir anda birinci sınıf, vip taburuna alınırken memurlar, işçiler, mütevazı bir geliri olanlar ise rütbesi sökülenler sınıfına alındı.
Kötü evlerde, uzak semtlerde, ulaşımın kısıtlı olduğu mahallelerde yaşadığı için kimseye misafirliğe gitmeyen, evine misafir almakta utanan, utandırılanlar topluluğu.
“Ev sahibi” diye telefona kayıtlı kişi aradığında kendisini en kötüye hazırlayan, konuşma bitince beti benzi solan yüzlere sahip, günde en az bir defa emlak sitelerinde gezinip mutsuz olup gece uyumayanlar grubu.
Hemen hemen hepsi, giderek Memduh Şevket Esendal’ın roman karakteri Ayaşlı İbrahim’in kiracısı gibi ortak alanlar kullanmaya geçiyor yavaş yavaş.
Günlük yaşayan, uzun vade kavramı, zaman algısı yalnızca bir sonraki aybaşı haline getirilen sessiz çoğunluk.
Şimdilerde “Garipler Sokağı”na taşınan bir orta sınıf.
Başlarını sokacakları bir ev almaya her niyetlendiklerinde emlakçılardan, bankalardan, müteahhitlerden, eş dosttan ve daha çok hükümetten dayak yiyorlar. Yedikleri dayakla beklentileri giderek küçülüyor, çepere doğru gidiyorlar.
Hükümet yetkililerine inanmıyor ama ev alma, enflasyon düşüşü, yeni konut projeleri lafları geçince TOKİ’ye ve bürokrasiye iman edesi geliyor.
Kimisinin ceketi var, kimisinin ise yok. Ceketi olanlar yeni ceket almayıp eski ceketlerini onarmakla meşgul. Ceketi olmayanlar ise “bu saatten sonra hiç olmaz” deyip yarıştan çekiliyorlar.