Kırılma anı: Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi
Sezon başından beri Erol Bulut'un her maç gitmesi an meselesi. İyi oynanan ve kazanılan bir maç oluyor ve hemen ardından “yönetim Samandıra'ya el koydu” deniliyor. Ardından hemen yine puan kaybı ve yeniden “Erol Bulut'la bu iş gitmez” tartışmaları. Böyle bir kulüp yöneticiliği, böyle bir kulüp taraftarlığı mı olur?
Belki de bu maç hiç bu kadar önemli olmamalıydı. Eylül ayında kimse Beşiktaş'ın şampiyonluk yarışında ana aktöre dönüşebileceğini düşünemezdi. Bunu söylemeye kalkan olsaydı o zamanlar muhtemelen 'beyaz gömlekli' adamlar çağırılırdı! Mart ayı geldiğinde Fenerbahçe'nin ligi çoktan domine etmiş olacağı tahmin ediliyordu. Ligin daha ilk maçı oynanmadan Fenerbahçe için “şampi...” başlıkları atanları hâlâ unutmadık. Ama futbol işte bu, takım ayırt etmeksizin, tahmin edilemeyen bir spor branşı. Senaryonun ve daha önemlisi hikayenin her an değişebileceği bir film.
Beşiktaş'tan söz etmeye gerek yok. Zaten “Sergen Yalçın'ı övme kürsüsü” artık beni bile yordu. Sürekli aynı çemberin içinde aynı saptamaları yapıyoruz Beşiktaş ile ilgili. Tabii ki bu övgüler ve takdirler son derece haklı ve yerinde yapılıyor, gerçeklik payı yüksek ama yeni bir ekleme yapamıyoruz. Hepsi bu. Beşiktaş, bu derbi virajından da galibiyet ile sıyrılırsa ligin geri kalanı çok da tahmin edilemez olmaz. Beşiktaş, 5 şeritli otobana çıkmış olur.
“Fenerbahçe tarafına gelince” demek isterdim ama “Fenerbahçe konusuna gelelim” desek daha doğru olur. Fenerbahçe'nin son 3 yılı bir kitaba dönüşecek kadar enteresan diyebiliriz. Yani başlı başına incelenmesi gereken bir dosya. Ben ve benim gibi bu işe kafa yoran basın emekçileri zaman zaman yazıyor, irdeliyoruz.
Bugünkü “Z kuşağı” çok bilmez ama biz tebeşir tahtası olan sınıflarda büyüdük. Hayat sahnesinin tozunu yutmadan evvel tebeşir tozu yutardık büyürken. Şimdi Youtube var, bir akıllı telefon kamerası ile işlem tamamlanabiliyor. Ama bu tebeşir tahtası ile ilgili çok anı vardır, aklımıza gelip çarpan. Coğrafya hocasının son derece yeteneksiz harita çizme çabaları mı dersiniz, yoksa sınıf başkanının konuşanları tahtaya yazması mı? Ama bir görüntüyü asla unutamadım. Çok önemli değilmiş gibidir ama bence önemli bir detaydır. Pazartesi sabahı okula gittiğimizde ve sınıfa ilk girdiğimizde tebeşir tahtası simsiyah ya da yemyeşildir. Hizmetli amcalarımız veya teyzelerimiz her hafta sonu olduğu gibi temizlik yapmıştır. Tahta hiç kullanılmamış gibi durur pazartesi sabahları. “Sıfır kilometre”... Cuma akşamı son teneffüsten dönüp son derse girerken o tahtanın rengi bile belli olmazdı. Bulanık bir görüntü olurdu ama üzerine tabii ki ne yazsan yine okunurdu. Ama yine de o pazartesi sabahki görüntü gibi asla olamazdı. Tarih hocası Osmanlı beyliklerini tahtaya yazarken dikkatli baktığınızda altta biyoloji hocasının çizdiği hayvan ve bitki hücrelerinin şemalarını, hatta 'mitokondri'yi bile okuyabilirdiniz.
Fenerbahçe'nin son 3 yılı aslında buna benziyor. Her sene yap-boz'a dönüşen kadro planlaması ve genel kulüp stratejisi artık net bir görüntü vermiyor. Sayın Ali Koç'un Fenerbahçe başkanı olurken ortaya koyacağını iddia ettiği 'vizyon' artık bir karlı görüntü veriyor desek yanlış olmaz. İşin enteresan tarafı sürekli antenle oynayarak kanalı değiştirmeye çabalamaları. Fenerbahçeli yöneticilerin maçlardan sonra yaptığı açıklamaları izliyorsunuz, neyi kovaladıkları belli değil.
Normalde kronolojiye inanan biriyim ve her şeyi adım adım inceler ve yazarım. Bunu daha önceki yazılarımızda yaptık defalarca. Bu kez “DeLoreen”imize atlamayalım, geçmişe de gitmeyelim. Hiç defterleri kurcalamayalım. Sırf mevcut resme baktığınızda bile ne kadar tuhaf ve kaotik bir ortam olduğunu görebiliyorsunuz Fenerbahçe'de.
Sezon başından beri Erol Bulut'un her maç gitmesi an meselesi. İyi oynanan ve kazanılan bir maç oluyor ve hemen ardından “yönetim Samandıra'ya el koydu” deniliyor. Ardından hemen yine puan kaybı ve yeniden “Erol Bulut'la bu iş gitmez” tartışmaları. Böyle bir kulüp yöneticiliği, böyle bir kulüp taraftarlığı mı olur? Burada yönetim ile birlikte Fenerbahçe taraftarının da kabahati var desek yanılmış olmayız. Hafta hafta tutum değiştirmek nedir? Bugün Fenerbahçe kamuoyunun herhangi bir konuda net bir görüşe sahip olduğunu düşünmüyorum. Fenerbahçe'de görüşler ve tutumlar bu sezon hafta hafta değişiyor. Kendinizi Erol Bulut'un yerine koyun ve düşünün; “Biz şampiyon olsak da önümüzdeki sene benim burada çalışma ihtimalim çok düşük.” Nasıl motive olacaksınız, nasıl odaklanıp kendinize işinize vereceksiniz ki? Evet, ben zaten Erol Bulut'un kariyerinin bu erken döneminde Fenerbahçe için yanlış tercih olduğunu söylüyordum. Ama mevcut resmi masaya yatırıyoruz şu anda.
Fenerbahçe Beşiktaş derbisini kazansa ne olacak? Olacak senaryoyu yazalım. Hemen “şampiyonluk hesapları” ve “şampiyonluk goygoylamaları”. Sosyal medyada “sen şampiyon olacaksın” gazlamaları, “sonuna kadar Erol Bulut” söylemleri ve başlıkları. Emre Belözoğlu'nun takıma ne gibi katkılar yaptığının ve ibreyi nasıl tersine döndürdüklerinin reçeteleri. Ardından iç sahada bir beraberlik ve “böyle takım olmaz olsun”!
Derbiyi de muhakkak kaleme alacağız ama şimdi olası ihtimalleri yazalım. Beşiktaş'ın maçı kazanması durumunda Beşiktaş'ın şampiyonluk şanslarının yüzde 40'lardan yüzde 50'lere yükselebileceğini düşünüyorum. Fenerbahçe'nin kazanması durumunda sadece Erol Bulut'un Fenerbahçe kariyerini bir kaç hafta uzatacaktır. Beşiktaş'ın derbiyi kaybetmesi durumunda ivmeyi kaybedebileceğini ama yine de yarışta olacağını düşünüyorum. Fenerbahçe'nin derbiyi kaybetmesi Ali Koç'un üçüncü yılında ve yap-boz hobisindeki üçüncü denemesinde yine 'başarısızlık' sonucuna varılmasına ve Erol Bulut'un Fenerbahçe'deki teknik direktörlük görevinin sonlanmasına neden olacak diye düşünüyorum. Kısacası bu maç ligin “kırılma anı” maçıdır.