YAZARLAR

Kırım, mafya, Ponomarenko

Ponomarenko bugün 3,3 milyar dolarlık servetiyle, Forbes’un en zengin Ruslar listesinde 31. sırada. Şanına yakışır şekilde, Fransız Riviera’sında, Saint-Jean-Cap-Ferrat’da mâlikâne sahibi. Rusya pasaportunun yanısıra, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu da taşıyor.

Duvar’daki son yazımda şu meşhur Rusya oligarklarından bazılarını size tanıtmaya çalışmıştım. Bunlardan birini ayrıca sunmak üzere kenara ayırırken, onu sadece kahramanlarından biri saymamız gereken daha büyük hikâyenin içine düştüm. Kırım, hakkında bol hamaset eşliğinde atıp tutmayı ne kadar sevsek de bizim için bilinmez bir yer. Öğrendiklerimi aktarayım.

Alexander Anatolyeviç Ponomarenko, Rusya’nın en yoğun trafikli (2019’da yaklaşık 50 milyon yolcu) uluslararası havalimanı Şeremetyevo’nun Direktörler Kurulu Başkanı. Kırım -o zaman Ukrayna toprağı- doğumlu. Gençliğinde boks yapmış, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde gençler şampiyonluğu kazanmış. Daha sonra ortağı olacak Alexander Skorobogatko ile Simferopol Devlet Üniversitesi’nde tanışmış, iş hayatına birlikte atılmışlar. Ponomarenko bunu “ortak değerlerimiz vardı” diye anlatıyor. Var hakikaten; anlaşılıyor.

SUÇ CENNETİNDE ÇETE SAVAŞLARI

Ponomarenko-Skorobogatko ikilisinin, 1980’lerin sonları, 1990’ların başlarında Kırım Yarımadası’na nam salmış Salem çetesine mensup oldukları ileri sürülüyor. (Çetenin adı konusunda, biri fazla hafif gözüken iki rivayete rastladım: Koli koli Salem sigarası getirip satıyorlarmış, bundan veya takıldıkları kafenin adı Salem’miş, ondan geliyor diye.) İyi zamanında 1200’e yakın üyesi bulunan bu çete, Kırım’ın Ekonomik Yeniden-doğuşu Partisi (PEVK) ile bağlantılı. Parti için çetenin “uzantısı” diyen de var.

Kırım’ın kaçakçılık, para aklama, haraç gibi kirli işlerin serbestçe sürdürüldüğü bir suç cenneti haline geldiği 1990’lar boyunca giderek kızışan mafya-çete savaşları öyle sertleşmişti ki, Salem ile rakip mafya “Başmaki” birbirlerini harap etmişlerdi. (“Başmaki”nin adının kaynağını bulamadım. Bir yerde “Ayakkabılar” olarak geçiyor, anlamı nedir, bulamadım.) Polisin de üzerlerine gitmesiyle, çetelerin etkinliği kırılmış görünüyordu. PEVK, 1998 seçimlerinde ancak yüzde yarım oy alabilmişti. Ancak aşağıda göreceğimiz üzre, mafya etkinliği kırılmamış, sınıf atlamıştı. Bir uzman, “Takımları çekip ihale işlerine girmenin büfeden haraç almaya göre çok daha büyük kazançlar getireceğine uyandılar,” diye anlatıyor, mealen.

Kırım’ın mafya geçmişi sağlam. Suç örgütlerinin eli kolu yönetim düzeyine hep uzanmış ya da devletin eli hep bunların arasındaymış; artık nasıl diyeceksek. SSCB’nin çözülüşünden sonra gerçi daha görünür olmuşlardı, ama çeteler Kırım’da 1991 ertesinde ortaya çıkmadı. Kırım Gangsterleri adlı kitabında gazeteci Konstantin Çernetsov, yarımada çapında her türlü yasadışı işi yürüten Salem çetesinin SSCB zamanında KGB yerel birimince kontrol edildiğini ileri sürüyor. Kırım’daki Rus çetelerinin hepsi için bu söyleniyor. Ayrıca Kırım Ukrayna’ya bağlıyken de buradaki mafya düzeninin (özellikle uyuşturucu ve kaçak sigara işlerinde) büyük ağabey Rusya mafyasıyla bağlantı içerisinde sürdürüldüğü biliniyor. Hem akış iki yönlü. Yarımadada yasadışı işlerden elde edilen kara para Rusya bankaları aracılığıyla aklanagelmişti.

EŞOFMAN YERİNE TAKIM ELBİSE

1990’ların şiddet dolu yıllarından sonra, çetelerin, savaşarak birbirlerini tüketmek yerine “iş yaparak” daha büyük oynamayı yeğledikleri görüldü. Çetelerin tetikçileri, ayakçıları ya öldürülür ya hapse düşerken, tepedekiler paralarını yasal-meşru işlere aktarıp zenginleşmeyi sürdürdüler. 2000’lerde Kırım’daki örgütlü suç manzarası kökten değişti. Rusya uzmanı akademisyen Mark Galeotti, 2006’dan bir ABD Büyükelçiliği mesajını aktarıyor: “Kırım’ın yeni suçluları 1990’lardakilerden tamamen farklı: eskiler, eşofman giyen, Kırım’a ‘Ukrayna Sicilyası’ namı kazandıran, eli tabancalı ‘haydutlar’dı ve sonunda ya hapse girerler ya vurulurlar, toprağa düşerlerdi. Şimdikilerse yerel hükümete ya da meşru işlere giriyorlar.”

Anlıyoruz ki, günümüzün Kırım kökenli veya bağlantılı birtakım işadamları, oligarkları bu çete(ler)den çıkma. Tabiî Kırım’ı idare edenler de. Bölgenin eski başsavcısı Viktor Şemçuk şöyle anlatmıştı: “Kırım’da bir parlamento oturumunun, [milletvekillerinin] öldürülen ‘kardeşlerinden’ birinin onuruna bir dakikalık saygı duruşuyla başlaması sıradan hadiseydi.”

Organize suç örgütlerinin tepe elemanlarını siyasete taşıyan bir kuruluş da, Ukrayna’nın, halk hareketiyle devrilen Rusya yanlısı başkanı Viktor Yanukoviç’in Bölgeler Partisi. Ukrayna’nın “ayrılıkçı” vilayetlerinden Donetsk ile Kırım, bu partinin kalelerinden. Yanukoviç’in sahip çıktığı ve milletvekili seçilmesini sağladığı en simgesel şahsiyet, Salem çetesinin lideri Alexander Melnik. 1990’larda otuzu işadamı, ikisi polis, biri gazeteci, on beşi rakip mafya elemanı tam elli iki kişiyi öldürmüş çetenin başındaki adam.

Dönüşüm sürecinin ardından Kırım’ın mafyacıları -elbette süren kaçakçılık ve turizm gibi büyük kalemlerin yanısıra- arazi ve inşaat işlerine girdiler. SSCB döneminde yarımadadan sürülen Kırım Tatarlarının geri dönmeye başlamasıyla canlanan konut sektöründen bol para kazanacaklarını öngörmüşlerdi. Başmaki çetesi, SC Tavria Simferopol kulübünü ele geçirdi. Çünkü kulübe ait mal mülk çok. Eski mafyacı yeni işadamları, yolsuzluğa batmış bürokratların işbirliğiyle araziler kapıp inşaatlar yapmaya koyuldular. Mafya için pek kârlı bir alan da, yarımadanın Rusya’ya bağlanmasıyla burayı terk eden Ukraynalılara ait arazilere, mülklere, gelirlere elkonması. Kimin kazanacağı ayarlanmış açık artırmalarla, yarımadayı terk etmek zorunda kalanların mallarına mülklerine çökülüyor. Ukrayna hükümetinin verilerine göre, değeri 110 milyon doları bulan 80 bin hektar arazi ve mülkler bu şekilde gasp edildi.

YENİDEN SUİKASTLAR VE 'ÇÖKME' İŞLEMLERİ

Lacileri çekti diye Kırım mafyası elbette yalnız tehditlerle, kağıt üstü manevralarıyla çalışmıyor. 2010-2013 arasında iki sayfiye yerinin belediye başkanları ile bir köy heyeti üyesi öldürüldü. 2015 Nisan’ında bir gün arayla, Rusya yanlısı Segodnya gazetesinin yayın yönetmeni Oles Buzyna ile Bölgeler Parti’sinden eski milletvekili Oleg Kalaşnikov vuruldu.

Kanlı mafyozo işlerin Kırım’la sınırlı olmadığını, Ukrayna’nın başka yerlerinde de suikastlarla sıkça karşılaşıldığını araya katmalıyız. İçişleri bakanlığının elindeki sayılara göre 2007 başından 2012 sonuna kadar, Kırım, Odesa ve Harkiv başta olmak üzere, ülkenin çeşitli şehirlerinde mafya işi 147 cinayet işlendi (2007 ve 2008’de 30’ar, 2009’da 16, 2010’da 25, 2011’de 28 ve 2012’de 18). 1990’larda mafya elemanları birbirlerini vuruyorlardı, 2000’lerde vurulanlar artık rakip şirketlerin başlarındakiler, işadamlarıydı. 2013’te, teknoloji şirketi NRAVO’nun ortağı ve müdürü Roman Mikita’nın Lviv’de bıçaklanarak, otomobil yedek parçaları ithal eden Omega Avtopastavka’nın genel müdürü Yaroslav Bisaga’nın Harkiv’de vurularak öldürülmeleri, tipik örnekler.

Mafyanın “meşru iş” yapmaya geçmesiyle şiddetin de bu alana kaymasının yanısıra, meşru işlerin yapılışına gayrimeşru pek çok yöntem girdi. Bunların başında, bizim “çökme” diye adlandırdığımız ve pek iyi bildiğimiz eylem geliyor. Matthew Rojansky’nin 2013’te yayınlanan, “Ukrayna’da Şirketlere Çökme” başlıklı çalışmasına göre, bu işin dört ana yöntemi var: (1) Başına işler açarak şirketi iflasa zorlama, sonra ele geçirme; (2) Şirketten biraz hisse alıp, rüşvetle çıkarılmış mahkeme kararlarıyla ve sahte evrakla kendini büyük hissedar göstererek kontrolu ele geçirme; (3) Hakimlere rüşvet vererek şirkete büyük cezalar verdirme, düştüğü ödeme güçlüğünden yararlanarak ele geçirme; (4) Nihayet, müfettiş denetimleri, izin ve lisansların iptali, vergi cezalarından başlayıp doğrudan doğruya tehdit veya şiddetle ele geçirmeye uzanan, daha da faullü yöntemler. Yargıçlar ve devlet görevlilerine rüşvetten, yolsuzluktan dava açılması, sıradan hadise haline gelmiş.

Mark Galeotti, Ulus-aşırı Örgütlü Suça Karşı Küresel İnisiyatif’in sitesinde, 2014 Nisan’ında, Rusya’nın hakimiyetine geçtikten sonra Kırım’ın organize suç cenneti olmaktan kurtulup kurtulamayacağını tartışıyor, “Her şeyden önce,” diye yazıyordu, “yerel otoritelerin iyice yerleşik Rus çetelerine karşı ciddî bir kampanyaya girişmeye kararlı olup olmadığına ilişkin ciddî sorular var.” Sorudan çok cevap bulunduğunu düşünebiliriz. Zira fiilî ilhakla birlikte Slav kökenli olmayanlara, Tatarların ve Kuzey Kafkasyalıların çetelerine karşı bunlar Rusya’dan destek görmeye başladıkları gibi, Kırım Cumhuriyeti Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Sergey Aksyonov bizzat yarımadadaki büyük mafya teşkilatı Salem’in orta seviyedeki elemanlarından bir eski gangster! Mafyadayken lakabı “Gulyabani” türü bir şeymiş.

Aksyonov elbette bunu reddediyor. 1990’larda sadece “tütün ürünleri ithalatı” ile uğraştığını söylüyor. “Dolabımda iskeletler olsa siyasete girmezdim,” dedi. Ancak “Gulyabani”nin marifetlerine ilişkin polis kayıtları varolduğu gibi, Aksyonov 2009’da bunları dile getiren Kırım Rus Toplumu öndegelenlerinden Mikail Bakharev’e karşı hakaret davası açmaya kalktığında mahkeme davayı mesnetsiz bularak reddetti.

Galeotti’nin kitabında anlattığına göre, Rusya Federal Güvenlik Örgütü FSB, birbirleriyle kanlı bıçaklı olan iki büyük çeteyi, Kırım’ın Ukrayna’dan kop(arıl)masına varan süreçte, kâh tehditle kâh vaatle işbirliğine zorlamış, bilahare “yerel otoriteler” haline gelecek olan Rusya uzantılarıyla beraber hareket etmelerini sağlamıştı. Putin’in özel ilgisine mazhar olan Moskova merkezli motosikletliler teşkilatı “Gece Kurtları”nın Kırım’daki üyeleri, Rusya’nın ilhak sürecinin darbe aşamasında yarımadaya yerleştirdiği “yeşil adamlar”la birlikte sokakları tutmuşlardı. (“Gece Kurtları”, Donbas’ta da faaliyet gösterdiler. Rock kulüpleri kuran, dövme yarışmaları düzenleyen, merkezlerine Stalin ve İsa’nın resimlerini yanyana asan dindar-milliyetçi motosikletli “erkek örgütü”, Moskova’nın bilumum netameli durumlarda sivil desteği örgütlemek üzere halk arasına saldığı disiplinli bir güç.)

BÜYÜK TUTKULAR…

Genç boksör Alexander Ponomarenko’ya dönelim. Salem çetesindeyken lakabı “Zangoç”muş.

O ve ortağı Skorobogatko, Kırım’da taşımacılık yaptılar, inşaat malzemeleri, plastik poşet ve kozmetik ürünleri ürettiler. Ufak çaplı işler. Ponomarenko, “Tutkularınız büyükse,” diyor, “bunların boy atmasına elverecek genişlikte bir yerde olmalısınız.” Moskova’ya geçip bankacılığa girişmişler. Başına geçtikleri ilk banka, Yalosbank, üç yıl sonra, 1996 krizinde batmış. Ancak öyle görünüyor ki, batmasının nedeni kriz değil. Zira bankaya yatırılmış iki trilyon Rublelik mevduat birden toz oluvermiş. Dönemin Moskova belediye başkanı, soruşturma açılmasını istemiş, ama iki kafadar bu işten yırtmayı becermişler.

İlgi çekici bir ayrıntı: Bankanın üç kurucusu aynı sıralarda dünyamızı terk etmiş: Babek Seruf zehirlenmiş, Alexander Goltsov Moskova’da vurulup öldürülmüş, Roman Frumson da İspanya’da bir villada ölü bulunmuş. Bu cinayetlerle ilgili soruşturmalar hiçbir yere varmamış.

Ponomarenko ile Skorobogatko’nun ilk banka batırma macerasından sonra kurdukları Russian General Bank, başarı öyküsü olmuş. Birkaç bankayı daha alıp ona katmışlar ve ortaya Investsberbank çıkmış. Bunu Macaristan’a 470 milyon dolara satmışlar. Ardından liman işletmeciliğine girmişler. Novorossiyk Ticarî Limanı’nda istikbal görüp hisselerini almaya başlamışlar. Limanı geliştirip değerini 4,9 milyar dolara çıkartmışlar. Hisselerini 2 milyar dolara satıp TPS Emlak Holding’i kurmuşlar, alışveriş merkezi inşaatlarına başlamışlar. 700 bin metrekare alana kurulu ticarî tesislere sahip olmuşlar. Nihayet TPS Avia’yı kurup, devlete ait Sheremetyevo Havalimanı’nı geliştirmeye girişmişler. Büyük ortaklarından olduğu, dış mekân reklamcılığı yapan Olimp şirketi, Moskova şehriyle metro reklamları için birkaç yıllığına anlaşma yapmış. Arada Ponomarenko’nun ortağı Skorobogatko iki defa Duma’ya seçilmiş. Birinde Rusya Liberal Demokrat Partisi’nden, öbüründe Birleşik Rusya’dan.

Ponomarenko bugün 3,3 milyar dolarlık servetiyle, Forbes’un en zengin Ruslar listesinde 31. sırada. Şanına yakışır şekilde, Fransız Riviera’sında, Saint-Jean-Cap-Ferrat’da mâlikâne sahibi. Rusya pasaportunun yanısıra, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu da taşıyor.

2011’de Ponomarenko, Gelendzhik’te, korusuyla, bağıyla bahçesiyle, spor salonuyla havuzuyla, gözlerden uzak bir bina kompleksini satın almış. Otel yapacakmış. Bugün Putin’in özel sarayına dönüştürülen yer. Tesadüf bu ya!..