Kırsal kimliğin yaşayan tanıkları: Tarım terasları
Tarım terasları, zeytin ve üzüm asmaları ile Ege-Akdeniz bölgesinin kırsal peyzajını temsil eder. Bu teraslar, eğimli arazilerde tarıma elverişli yeni alanlar yaratmak amacıyla inşa edilmiştir.
Adnan Diler*
Bir kültür kuramcısı olan Victor Hehn avcı-toplayıcı ilkel toplumdan yerleşik yaşama geçişin ilk ve en önemli adımının sanıldığı gibi tarım değil ağaç dikimi ile ilgili olduğuna dikkat çekmişti. Onun savına göre tarımcılıkta öngörü denilen şey “yalnızca bahardan güze kadardır”, oysa ağaç meyve verene kadar yıllarca bakılmak ister. Gerçekten, toprağı işlemekle başlayan ve uzun yıllar devam eden bir emek gerekir ki farklı tarım yapıları ve döşemelerinin ortaya çıkıp gelişmesine de bu uğraş öncülük etmiştir. Tarım yapılarının geçmişten günümüze ulaşan en önemli kalıntıları ise göçebe kültürlerle bağdaşmayan tarım teraslarıdır.
TARIM TERASLARININ KULLANIMI
Tarım terasları, zeytin ve üzüm asmaları ile Ege-Akdeniz bölgesinin kırsal peyzajını temsil eder. Tüm bahçelerin prensesi zeytin ağacını anavatanı Anadolu-Kuzey Suriye-Levant bölgesinden batıya taşıyan göçmenler, onu marjinal alanlarındaki tarla sınırlarından başlayarak giderek yükselen nispeten az verimli yamaçlarda yetiştirmiştir.
Tarım terasları, bereketli düz alanlar dışında kalan bölgelerdeki eğimli arazilerde tarıma elverişli yeni alanlar yaratmak, zeytin ağacı ve asma kütüğü gibi kök gelişimine uygun bitkiler için derin bir toprak dolgusunu oluşturmak ve yağışlı bölgelerde yağmur sularının derinde toplanarak toprağın nemini uzun süre korumak gibi amaçlar için inşa edilmiştir. Tarım teraslarının bugün artık hiç kullanılmayan birçok bölgedeki örneklerinin üzerindeki toprakla günümüze sapasağlam ulaşması onların erozyonunu önleyici çok önemli bir işlevini de gösterir. Öyle ki tarım teraslarının yıkıldığı alanlarda toprak, anakaya düzlemine kadar neredeyse tamamen yok olmuştur.
Tarım teraslarının hangi bitkiler için yapıldıkları sorusuna yanıt vermek her zaman yanıltıcıdır. Ayrıca teraslara dikilen bitkilerin insan eliyle sulandığına dair neredeyse hiçbir yerde kanıt bulunamamıştır ki onların kuru tarım için inşa edildiğini söyleyebiliriz; sulama sadece yabanıl ağaçların taşınmasında zorunludur. Bunun yanında tahıl ekimi için toprağı sürmede kullanılan pulluğu üst üste dizgeler halinde devam eden teraslara taşımanın güçlüğü düşünülürse Ege ve Akdeniz’in yan yana yetişen karakteristik bitkileri olan zeytin ağacı ve asma için daha uygun olduğu söylenebilir. Buna karşın yerleşim merkezlerinden kısmen uzak yerlerdeki düz arazilere yakın yerde sulamaya olanak tanıyan terasların hububat ve baklagiller için de kullanıldığını söyleyebiliriz. Araştırmacı H. Lohmann Girit’te yerleşimlerden uzak marjinal tarım arazilerindeki terasların 1950 yıllarından önce hububat ekimi için kullanıldığını söylemektedir. Özellikle ömrü çok uzun zeytin ağaçları ender de olsa hâlâ teraslar üzerinde yaşıyor olabilir ki bunlar tarım teraslarının geçmişe dönük kullanımları için de bir fikir verebilir.
TARIM TERASLARININ İNŞASI
Yazılı belge ve kaynakların eksikliği nedeniyle tarım teraslarının nasıl bir organizasyonla inşa edildiği konusunda doyurucu bilgilere sahip değiliz. Rodos’un karşı kıyısındaki Datça-Bozburun yarımadalarında yoğun olarak görülen tarım terasları Rodos’un mülkiyetindeki topraklarda kalır. Bu nedenle MÖ 3. yüzyılın ilk yarısından MÖ 2. yüzyıl içlerine kadar devam eden süreçte Rodos kontrolünde ve aynı dönem içinde inşa edildiklerini söyleyebiliyoruz. Eğimli arazilerde yapılan teraslarda açı ortalama 25-35 derece civarındadır. Santoroni’de olduğu gibi bazı durumlarda eğimi 45 dereceye kadar yükselen yamaçlarda inşa edilen teraslar, arazinin yapısına göre paralel, basamaklı ya da cep şeklinde tasarlanmıştır. Teraslara ulaşım aşağıdan kısa patikalarla sağlanabilmektedir. Toplama yerli taş ve kazılan alanlardan çıkarılan toprak dolgudan inşa edilen teraslar her zaman kuru duvar tekniğinde inşa edilseler de sağlam bir yapıdadır. Pedasa kazısında incelediğimiz örneklerde teras duvarlarının altta anakaya düzlemine düzeltilerek özenle oturtulduğu tespit edilmiştir. Dayanıksızlığı nedeniyle toprak teraslar ender bir uygulamadır.
Hayvanların kolayca tırmanamayacağı yüksekliğe sahip teras duvarları sığır, keçi ve koyun gibi hayvanlara karşı mülkiyeti de temsil eden çevre duvarlarıyla (hamasa) sınırlandırılmışlardır. Ancak bunun her zaman böyle olmadığını söyleyebiliriz. Hayvan sürülerinin çobanlar tarafından kontrollü otlatıldığı bölgelerde çevre duvarları görülmez. Bu durum Rodos’un karşı kıyısında tarımın merkezi yönetim tarafından denetlendiği dönemlerde yapılan teraslarda da böyledir.
TARİHLENEN VE TARİHLENMEYEN TARIM TERASLARI
Kırsal nüfus, merkezi kentlerde yaşayan okur yazar kesime göre yazı kullanmıyordu. Bu nedenle arazi sınırlarını tanımlayan horos (sınır taşları) dışında onların ne zaman inşa edildikleri hakkında yazılmış bir belge neredeyse hiç yoktur. Bazı araştırmacılar yapı duvarlarıyla karşılaştırarak teraslar için bir tarih önerse de üzerinde yapı olmaması nedeniyle kuru duvar tekniğinde inşa edilen terasları bu yolla tarihlemek neredeyse olanaksızdır.
Doğu Akdeniz bölgesinde Kalkolitik dönemden beri tanınan zeytin ağacı arkeolojik kayıtlara göre Anadolu, Girit ve Kıbrıs’ta Orta ve Geç Tunç Çağı boyunca yaygınlaşmış olsa da ağaç dikimlerinin ne zamandan beri teraslara taşındığı konusunda bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Girit Adası’nın doğu ucundaki tarım terasları MÖ 1750 yıllarına tarihlendirilmiştir. Ayrıca, Miken’de teraslar üzerinde tarım yapıldığı konusunda araştırmalara dayalı bilgiler bulunuyor. Polen analizlerine göre, teraslar üzerinde tarımın yaygınlaştığı zaman, Erken Demir Çağ olarak kabul edilmektedir. Bu döneme ait tarım yapı ve teraslarının örnekleri antik belgelerde Karyalılar’ın (Karlar) ataları olarak gösterilen Leleg toplumu tarafından kurulan önemli kentlerden biri olan Termera teritoryumunda tarafımızdan belgelenmiştir. Benzer şekilde Yarımada Leleg yerleşmelerinin metropolisi olan Pedasa’da yerleşimin mutlak yönetim merkezi olan Yukarı Kale’yi dört yönde saran tarım teraslarının MÖ 6-5. yüzyıllarda inşa edildikleri anlaşılmaktadır. Aynı teraslar Geç Antik ve Doğu Roma Dönemi boyunca da kullanılmıştır.
Eski Çağ’da tarım sadece Anadolu için değil tüm bölgelerde yaşamsal öneme sahipti. Attika gibi güçlü bölgelerde MÖ 4. yüzyıldan itibaren tüm araziler tarım teraslarıyla donatılmıştı. Ege’nin doğu ve batı yakasındaki kentlerde yaşayan halkların yüzde sekseni kırsal kesimde barınıyordu. Teraslar, Ege ve Akdeniz’de Helenistik ve Roma dönemlerinin değişen zaman aralıklarında farklı bölgelerdeki siyasi, ekonomik, sosyal ve doğal çevrenin değişen koşulları tarafından tanımlanan süreçlerde kullanım görmüştür.
Helenistik dönem boyunca Rodos’un parea’sı (mülkü) olan topraklarda MÖ 3. yüzyılın ilk yarısından başlayıp MÖ 2. yüzyıl boyunca devam eden süreçte Rodos’un kontrolünde Datça ve Bozburun yarımadası yerleşmelerinde eğimli yamaçlar neredeyse tamamen teraslarla donatılmıştı. Bununla amphora üretim atölyeleri ve geniş arazilere yayılan çiftlikler ışığında üretimin Rodos kontrolünde dış pazara hizmet ettiği anlaşılıyor. Bölgede W. Held başkanlığında yürütülen araştırmalar sonucunda MÖ 3. yüzyıl boyunca devam eden hareketliliğin 2. yüzyılda giderek gerilemeye başladığını ve MÖ 1. yüzyıldaki canlanmanın ardından MS 5.- 6. yüzyıllarda yeniden hareketlendiğini anlıyoruz. Rodos’un karşı kıyısı için çizilen bu resim başta Kilikya olmak üzere birçok bölgede az ya da çok benzer değişimle yinelenmiştir. Karya ve Likya gibi ulaşımı güç ve nüfusun yüzde doksandan fazlasının kırsal bölgelerde yaşadığı bölgelerde tarımsal üretimlerin tümüyle yönetim tarafından kontrol edildiği düşünülemez. Filistin ve Suriye’deki MS 6. yüzyıl başında görülen büyük kuraklık ve 603-630 yılları arasındaki Arap Akınları ve işgaller tarımın gerilemesi hatta bazı bölgelerde yok olmasına neden olmuştur. Roma’nın yayılmacı politikası Traian’ın doğu seferi ve Veteranlara verilen imtiyazlar tarımın başta Antiocheia gibi kentlerde canlanmasına neden olmuştur.
Yarımada’nın eski yerleşik halkı olan Lelegler tarımı tepe düzlüklerinde, eğimli arazilerde inşa ettikleri teraslarda yaptılar; hayvanlarını otlaklarda, tokatlarda, çevirmelerde yetiştirdiler. W. Radt’ın yaptığı yüzey çalışmaları ile yaptığımız kazı ve araştırmalarda tespit ettiğimiz tarım terasları, bize Leleg Yarımadası’nın ekonomisi, tarımsal üretimi ve bunların sosyal yaşantıları hakkında bazı bilgiler veriyor. Yarımada’nın Antik Çağ işlik ve tarım terasları barışın simgesi zeytin ağacı ve üzüm asmalarının yaşadığı bu coğrafya, zeytinyağı ve şarap üretiminin belgeleriyle döşelidir. Yarımada’da Myndos ile kuzey kıyının doğusundaki Bargylia arasındaki bölgeden başka; Küdür Yarımadası’nda yürüttüğümüz yüzey araştırmasında belirlenen işlik ve tarım terasları ışığında, sezon başına 45 bin litre yağ üretilerek dış pazara sunulduğu ortaya konulmuştur. Kefaluka (Aspat) Eski Çağ buluntuları, bu yörede şarap üretimi ve sevkiyatının yoğunluğu hakkında değerli kanıtlardır.
Ege ve Akdeniz’in tüm bölgelerinde tarım terasları, çiftlik evleri ve hayvan çevirmeleri olan tokatlar yan yana görülürler. Üreticilerin kendini geçindirdiği küçük ölçekli ekonomilerinin Antik dünyadan günümüze ulaşan örnekleri Leleg Dönemi çiftlik evleri olan 'compound' türü yuvarlak, birleşik yapılardır. Büyük çoğunluğu ulaşımı zor, eğimli tepe ve yamaçlarındaki kayalık alanlarda konumlanan bu yapıların, büyük ölçüde keçi beslemeye yönelik kırsal yaşamla ilgili olduğu açıktır.
TERK EDİLEN TARIM TERASLARI
Ege ve Akdeniz’in tüm bölgelerindeki mütevazı koşullara sahip kırsal nüfus, hayatını ancak tarımsal üretim ve hayvancılığa dayalı geçim ekonomisi ile sürdürebilmiştir. Bu resim 1970’li yıllar ve sonrasında turizmin giderek ağırlık kazanan bir sektöre dönüşmesi sürecine paralel bir şekilde değişecektir. 1980’li ve izleyen yıllarda bölgenin, turizme dönük yüzüyle ekonomisine yön verdiğini görüyoruz. Tarlalara, çayırlara, mandalina bahçelerine, otlaklara oteller, apartlar, yazlık evler, siteler yapılmış; bir zamanlar üzerinde tarım yapılan ve geçmişin kırsal karakterini yansıtan tarım terasları terk edilmiş; doğal ve kültürel çevreyle uyumlu bir yaşamdan uzaklaşılmış; yeşil ise binaların çevresinde doğanın bir parçası olmanın ötesinde bir süs unsuru, bir dekorasyon olarak işlevlendirilmiş; sular kirletilmiştir. Kırsal kimliği temsil eden doğal siluet bozulmakta; ormana, tarihi kalıntılara ve geleneksel yapılara duyarsızca zarar verilmektedir. Oysa doğa ile bütünleşmiş yüksek kaliteli kültür turizminin gereksinimi olan gerçek ama görülmeyen değerler bunlardır, bölgemizde ihtiyaç duyulan turizmin tam da bunlara ihtiyacı vardır.
ZEYTİNYAĞI VE ŞARAP ÜRETİMİ
Karya’ da eski çağın zeytinyağı ve şarap üretiminin boyutunu saptamada yazılı belgeler dışında kullanabileceğimiz somut veriler tarım terasları ve işliklerdir İşliklerin anakaya içine oyulmuş örneklerinde donanımların yağ ve şarap gibi ne tür bir endüstriyel üretime yönelik olduğunu anlayabiliyoruz. Bunun yanında, büyük kısmı kaybolmuş ya da tahrip edilmiş işliklerin günümüze kaçta kaçının ulaşmış olabileceğini tam olarak söyleme olanağımız ise neredeyse yoktur. Akdeniz’in bütün zamanlarının en değerli bitkisi olan zeytin ve asma için oluşturulan tarım teraslarıyla; pek çok bölgede olduğu gibi Karya’ da da yağ ve şarap üretiminin boyutu ve dönemi konusunda önemli bilgilere ulaşılabilir. Bu konuda tarım teraslarına yakın alanlarda bulunan yerleşik işlik döşemleri önemli bir dayanaktır. Gerek W. Radt’ın yaptığı yüzey çalışmaları ile gerekse tarafımızdan yapılan yüzey çalışmaları, Pedasa ve Termera kazıları sonucunda Leleg Yarımadası’ndaki ekonomik yapı ve tarımsal üretimin boyutu ve insan yaşamındaki rolü hakkında belli ölçülerde bilgi sahibi olabiliyoruz.
‘MAREŞAL’ YARDIMININ ETKİLERİ
Geçtiğimiz yüzyılın ortasına yaklaşık kredi borçlanmalarıyla makinalı tarıma geçişi sağlayan 'Mareşal' yardımına kadar tarihi ve doğal peyzaj değişmemişti. Adını, programı hazırlayan, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Marshall’dan alan kredi kullanıcıları, yardımı o zaman iyimser bir yaklaşım ile üretim verimini arttırma yönünde değerlendirmişlerdir. Ancak makinalı tarıma geçiş sürecinin başlangıcı olan bu dönem, aynı zamanda geleneksel üretimlerin terk edilmeye evrileceği gelişmeleri de hayata geçirmiştir. Örneğin Bodrum Yarımadası’ndaki mandalina bahçelerinde kuyulara motor takılarak ağaçların sulanması bu dönemde gerçekleşen yeniliklerdendir. Mandalina üretimi artmış, ürün sevkiyatında kamyon taşımacılığı öne çıkmış, buna karşılık deniz taşımacılığı giderek terk edilmiştir. Naylonlar, plastikler, margarinler çarşıda, pazarda satılır olmuş. Günlük yaşama giren naylon pabuç, sentetik dokuma gibi pek çok eşya insanların işini kolaylaştırmış gibi gözükse de doğal çevrenin ve geleneksel üretim ve doğa kullanımlarının olumsuz yönde etkilendiği bir yok oluş süreci de böylece başlamıştır.
KONTROLSÜZ HAYVANCILIK TARIMA KARŞIDIR
Gerekçesi ne olursa olsun kontrolsüz hayvancılık gerçekte tarıma karşıdır ve onun işlevini giderek yitirmeye başlamasına koşut bir tahribat gösterir. 20. yüzyılın ortalarından itibaren geleneksel tarımda baş gösteren çöküş süreci sadece Leleg/Bodrum Yarımadası’nı değil tüm Ege ve Akdeniz bölgesini kapsadı. Bu süreçte büyük ölçüde terkedilen tarım terasları da ekilip dikilmeyen alanlara dönüştü. Tarım teraslarının üzerinde inşa edildiği yaklaşık bir metre kalınlığındaki birkaç bin yılda oluşmuş toprağın tanımı bir arkeolog, bir jeolog ya da bir sosyoloğa göre değişebilir. Ancak değişmeyecek tek doğru tanım onun kaynak değeri olan yaşamı temsil etmesi ve geçmişte olduğu gibi bugün ve geleceğin dünyası için taşıdığı önemdir.
*Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü