Kısa ömrün büyük şiiri
Garbis Cancikyan’ın şiirleri yalınayak kara basmak gibidir. Sadece yirmi altı yıl sürebilmiş bir ömrün verimi daima yolumuza çıkacak çünkü onun sızıya benzeyen şiiri hayatın ta kendisi.
Birinin seni izlediği hissi… Tam olarak bu… Sonra zehir acısı bir şiir… Garbis Cancikyan şiiri kol geziyor etrafta, günler onun sızıya benzeyen şiirini andırıyor. Benzerlik o unutulmaz şiiriyle başlıyor: Cehennem Evimiz Oğul
cehennem ateşler içindeymiş
biz ısınmak
yemek pişirmek
ve ütü yapmak için yakarız ateşi
bütün günahkârlar
cehenneme gidecekmiş
yalan
arkadaşım sarkis
uçurtmamı yırttığından beri
uğramaz oldu evimize
cehennem yukarıdaymış
yalan
gökte bir şey yok
bazı bulut ve güneş
bazı ay ve yıldızlar görünür
gecelerde
yalan hepsi
yalan söyler hepsi de
sadece annemin sözüne inanırım ben
hiç yalan konuşmaz annem
ve her gün aynı sözü söyler:
CEHENNEM EVİMİZ OĞUL
İstanbul Ermeni Şiiri’nin yenilikçi şairi Garbis Cancikyan’ın (1920-1946) realist ve sosyal olayları olduğu gibi gösteren şiiri tokluktan, sağlıktan, adaletten yoksun insanları ve onların dünyalarını, ruh durumlarını anlatır. Kimdir Cancikyan’ın şiirindeki insanlar? “Geçinmenin dar günlerinde” yatağa düşen ve en sonunda tabutunu semtin manavlarının taşıdığı komşu Hacı Ağa, yetmiş beş sene sokakları süpüren çöpçü, boyalı ellerini ceplerinde saklayan boyacı çocuk, hayaller kuran genç bir kadın… Cancikyan, rüzgâra, ekmeğe, toprağa, buhara şiir yazarken bile ıstırabın özünü kendine özgü ortaya koyar. Yahut kendi ruh dökümünü yazarken bize toplumsal gerçekleri gösterir. Şiirinin en etkileyici özelliklerinden biridir bu. Kara yalınayak basmak gibidir adeta şiiri.
Garbis Cancikyan’a dair bilgilerin, yazıların, izlerin bir araya getirildiği, Aras Yayıncılık’ın yayımladığı Şu Ömrümün Şubat’ı şairi anlamak için okunabilecek kıymetli ve biricik bir seçki. Ohannes Şaşkal tarafından Ermeniceden Türkçeye çevrilen kitapta Cancikyan’ın şiirleri de yer alıyor. Şairin izlerini takip etmek için Haygazun Kalustyan’la birlikte yazdığı Türkçe şiirlerin yer aldığı Balkıs bir diğer önemli kaynak. İlk kez 1942’de yayımlanan kitabın ikinci baskısı 2014 yılında İş Bankası Kültür Yayınları’nın Kayıp Şairler dizisinin beşinci kitabı olarak yayımlanmıştı. Şu Ömrümün Şubat’ında Cancikyan’ın Balkıs’ta yayınlanan şiirlerinin yer aldığını da belirteyim. Balkıs’a mutlaka bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü bir yeniliği ve iddiayı müjdeliyor. Balkıs yayımlanmadan hemen önceki şiir ortamını hatırlayalım. Üç şair bir araya gelmiş ve 1941 yılında bir kitap yayımlamıştı: Garip. Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat. Her birinin şiirlerinin yer aldığı bu kitapla ölçüsüz, uyaksız yeni bir şiir akımı başlamıştı. Şairler bayrağı göğe çekmişti. Herkes onların şiirini konuşup tartışıyordu. Bu, buzdağının görünen kısmıydı aslında. Görünmeyen tarafta ise iki şair daha vardı. Garbis Cancikyan ve Haygazun Kalustyan. Onlar da Garip’ten bir yıl sonra yani 1942’de Balkıs’ı yayımlamıştı. Türkçe şiirlerin yer aldığı kitaptan Kader matbaasında 250 adet basılmıştı. Garip ve Balkıs… Her iki kitap ortak bir anlayışa sahipti. Cancikyan ve Kalustyan İstanbul Ermeni Şiiri’ne yeni bir bakış açısı getiriyorlardı. Garip’e yaslanıyorlar demek haksızlık olur çünkü onlardan el alıyor ama kendilerine özgülükten vazgeçmiyorlardı. Şiir anlayışlarını şöyle özetlemişlerdi: “Balkıs telakkisini kabul eden realist şair, kelimeleri değil, detayları harmonize eder. Vezin, kafiye gibi yamalar kullanmaz. Saklayacak, çürük bir tarafı, örtbas yapacak bir beceriksizliği yok; okuyucuyu dalgaya düşüreceğine onu uyanık tutar...”
Garbis Cancikyan’ın şiirindeki yoksunluğu/yoksulluğu hayatında da görürüz. Kısa yaşamı boyunca yoksunluğu çekmediği tek şey kelimeler… Cancikyan 1920’de Samatya’da, Kalustyan Gedikpaşa’da doğar. Aynı zor hayat onları beklemektedir. Cancikyan, öğrenimine aralıklarla devam eder. Ticarethanede çalışır. Ama her seferinde okumaya hevesli olduğu için okula dönecek bir yol bulur. Altıncı sınıftayken yol arkadaşı Kalustyan’la tanışır. Her ne kadar şiir gibi günler onları beklemese de şiirli günlerde birliktedirler. Kalustyan’ın imkânları da arkadaşınınkinden farklı değildir. Maddi sıkıntıları okul hayatının sürmesine engel olur. Fabrikada vasıfsız işçi olarak çalışır, açıktan lise sınavlarına girer. Cancikyan ise liseyi bitirmeden verem hastalığına yakalanır.
Cancikyan’ın ilk şiiri “Ore Or” (Günden Güne) Araksi Soğomon mahlasıyla yayımlanır. Dergilere yolladığı şiirlerin devamlı reddedilmesine, bulduğu bu mahlasla kendince bir çözüm getirir. Kadın ismi kullanır. Birbirlerinin en sadık okurlarıdır Cancikyan ve Kalustyan. Bu birliktelik 1942’de bir kitapla taçlanır. Alacakaranlık anlamına gelen Balkıs’ı yayımladıklarında ne yaptıklarını bilen, yollarını çoktan çizmiş, tarzlarını oturtmuş iki şairdir onlar. Cancikyan, Balkıs yayımlandıktan dört yıl sonra veremden ölür. Vasiyeti Ermeni şair Misak Medzarents’in yanına gömülmektir. Mezartaşına şiirlerinden biri yazılır:
Ocağın altısında doğdum ben
Canevimde tüter ateş
Kılıç alnımda doğdum ben
Kalustyan arkadaşının ardından “Sen öldün. Sen artık şiir yazamazsın. Ya ben? Ben yaşıyorum!” satırlarını yazar. Cancikyan’ın arkadaşları şairin şiirlerini 1948’de bir araya getirip yayımlar. Kitabın başında kitabın hasılatıyla şairin mezarının yaptırılacağı notu vardır. Kalustyan arkadaşının ölümünden sonra tek bir kitap yayımlar: Karyuği Lamparı (Gaz Lambası).
Garbis Cancikyan’ın İstanbul Ermeni Şiiri’ne getirdiği yenilik bir başlangıç noktası oldu. Yirmi altısında ölen şairin hayattan alacağı ise bizlere emanet. Bu hesabı kapatmak ancak bugün Cancikyan’ı bol bol okuyarak mümkün.
Hamiş: Tekrar baskısı yapılmayan Balkıs’ın eski basımları www.nadirkitap.com adresinde bulunabilir.