‘Kitap aşını pişiren’ editör
Peter Ginna’nın yayına hazırladığı 'Editör Ne İş Yapar?', DeliDolu Yayınları tarafından yayımlandı. 'Editör Ne İş Yapar?'da öznel editörlük hikâyelerinin yanı sıra mesleğin inceliklerine ve teknik tarafına, olana ve olması gerekene ilişkin anlatılar yer alıyor.
Editör ve editörlük denince zihinlerde bir şeyler uyanıyor elbette ama sıra tanıma gelince su biraz bulanıyor çünkü “iş”in kapsam ve sınırları, yayıncılığın yapılış şekline ve mantığına göre kolaylıkla değişebiliyor, daha doğrusu değiştirilebiliyor.
Yayıncılığı amatör bir ruhla (heyecanla, merakla, öğrenme arzusuyla) ve aynı zamanda profesyonelce (bilgiyi ve liyakati esas alarak) yapanlar ile meseleye yalnızca nicelik ya da ticaret ve hızlı “üretim” açısından bakanlar arasında belirgin bir nitelik farkı oluşuyor elbette. Bu noktada, nitelikli kitaplar oluşturmada editörlük hayli önemli.
Peter Ginna’nın yayına hazırladığı 'Editör Ne İş Yapar?', hem mesleğe yaklaşımı ve editörlüğü tanımlama çabalarını hem de editörün yayıncılığa etkisini ortaya koyan kolektif bir çalışma. Kitabın alt başlığı “Sanat, Zanaat ve Ticaret Üçgeninde Kitap Editörlüğü” ise meselenin kapsamını yansıtıyor.
TÜRKİYE VE ABD KARŞILAŞTIRMASI
Kitabı okumaya başlayınca ister istemez, Türkiye’deki yayıncılık ve editörlük anlayışı ile yayıncılıkta öne çıkan ülkeleri karşılaştırıyoruz. Bu bağlamdaki yayıncı notu bir fikir veriyor: “Türkiye’deki yayıncılık hâlâ bir ‘sektör’ iken Amerika’da bu işin ‘kitap endüstrisi’ olarak anılması bile başlı başına önemli bir farka işaret ediyor. Amerika’da editörlerin ağırlıklı olarak İngilizce metin üzerinde ve yazarla birlikte çalışması, buna karşılık Türkiye’de çeviri edebiyatın kültür yayıncılığının belkemiğini oluşturması, iki ülke arasında hem yayıncılığın işleyişi açısından hem de editörlüğün kapsamına dair çok temel farkları beraberinde getiriyor. Bu endüstrileşmenin sonucunda, Amerika’da yayıncılıkta sıkı bir iş bölümü olduğunu ve ayrı uzmanlık dallarının geliştiğini söylemek mümkün. Yayınevi çalışanlarının unvanları ve yaptığı işler, yayınevinden yayınevine değişiklik gösterse de uzmanlaşmanın önemli bir ayrım olduğunu, değişik editörlük türlerinin varlığına bakarak bile anlayabiliyoruz.”
Farklı kolları bulunan editörlüğün, formel bir eğitim-öğretiminin olmaması, hem mesleği tanımlamada hem de sürdürmede kimi güçlükler yaratıyor. Fakat bunların üstesinden gelmenin yolları da mevcut; uzmanlaşma ve bilgiyi esas alma bunlardan ikisi. Notun devamı doğrudan bu meseleyle ilgili: “Yayınevlerinin büyüklüklerine ve yapısal farklılıklarına göre yurt dışında editörlük alt kollara ayrılmışken Türkiye’de bu tür belirgin bir ayrışmadan bahsedemiyoruz. Amerika’daki seçici editör, üretim editörü, satır editörü, metin geliştirme editörü, yönetici editör gibi farklı editörlük türlerine karşılık Türkiye’de, sayılan bu editörlük türlerinin kapsadığı işi genellikle editör unvanı taşıyan tek bir kişi yapıyor. Kurumun yapısına göre, kitap seçen de eserin haklarının satın alım sürecini yürüten, metni geliştiren ya da çeviriyi orijinal metinle karşılaştırarak yayına hazırlayan aynı kişi olabiliyor. Dolayısıyla yayınevleri arasındaki yapısal farklar bile her kurumdaki işleyişi değiştirebiliyor. Bu nedenle herhangi bir yayınevinde, yayın koordinatörünün ya da başka bir sorumlunun yaptığı işi, diğer bir yayınevinde editörün üstlenmesi gerekebiliyor.”
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, 'Editör Ne İş Yapar?' başlıklı çalışmanın “Editör kimdir?” ve “Editörün görev(ler)i nedir?” ile “Editör kim değildir?” ve “Editörün görev(ler)i ne değildir?” gibi sorulara, hatta daha fazlasına yanıt veren metinlerden oluştuğunu görüyoruz.
EDİTÖRLÜK SANATI VE ZANAATI
Yazarla birlikte, yayıncı ile okur arasında konumlanan; kitabın seçiminde, yazım aşamasında, haklarının satın alınışında, bir kitabın pürüzsüz biçimde okura ulaştırılmasında kilit noktadaki editör, Ginna’nın ifadesiyle “kitap aşının pişirilmesinde” hayatî bir role sahip.
Uzun saatler ve yüksek konsantrasyonla çalışan (çalışması gereken) kişileri anlatan ve teknik metinlerden oluşan kitapta makaleleriyle yer alanların anlattıkları, yayıncılıkta “kariyer” yapmak isteyenlerin gözünü korkutabilir çünkü editörlüğün merakla ve sevgiyle sürdürülecek bir “iş” olduğunu, editörün mesai mefhumunun bulunmadığını hatırlatıyor.
Ginna’nın dediği gibi “editör, bir ‘köprü’; yazardan okura uzanan ‘bir nakil hattı’ ve aynı zamanda ikisi arasında iletişimi daha da akıcı kılan ‘bir tercüman’dır.” Başka bir deyişle editör, kitabın alt başlığında vurgulandığı gibi yayınevinin sanat, zanaat ve ticaret ayaklarında rol alıyor: “Editörlük ‘sanatı’, beğeni ortaya koymayı ve estetik yargılarda bulunmayı, ayrıca yazarın duyarlılığına ve ruh hâline ayak uydurmayı gerektirir. ‘Zanaat’ kısmı, işin teknik yönlerini ve örnek niteliğindeki uygulamaları çalışıp öğrenmeyi içerir; burada, redaktörlerin ustalaştığı, dilbilgisi ve stil kurallarından, metni satır satır çalışan editörlerin zamanla geliştirdiği ‘önerileri diplomatik bir dille ifade etme yeteneği’ne kadar, pek çok unsur söz konusudur. Son olarak bir editör, kâr amacı gütmeyen bir yayınevinde bile çalışsa ürün satan ve kâr elde etmek zorunda olan bir ‘ticaret’ kolunun parçasıdır.”
'KİTABIN GERÇEK SAVUNUCUSU'
Kendisi gibi çok meşgul bazı meslektaşlarının bilgi ve deneyimlerine yer veren Ginna; kitap seçme, metin geliştirme ve bir dosyayı hazır hâle getirip yayımlanma süreçlerini aktaran makaleleri buluşturuyor okurla. Kısacası editörün heyecanını ve hevesini okurunkiyle bir araya getiriyor bu paylaşımlar.
Meslek erbaplarından Gregory M. Britton, “kitabın gerçek savunucusu” dediği; kitap seçimi, yayın için fikir üretimi ve yayımlama gibi üç temel sürecin öznesi olan editörün, bir açıdan yazar-yayıncı-okur silsilesindeki rolünü özetlemiş.
Yazarla çalışan veya başka bir dilde yayımlanan kitabı seçen, buna yönelik ticari faaliyetlerde uzmanlaşan, redaktörlük ve son okuma konusunda yetkinleşen editörlerin, vaktini ve emeğini yayınevindeki mesaiyle sınırlamadığı gün gibi ortada. Yazardan yayıncıya ve oradan da okura uzanan bu zorlu süreç, aynı zamanda dosyanın bir kitaba evrilişine, metnin geliştirilme aşamalarına veya bir kitabın çeviriyle âdeta yeniden yazılışına da denk geliyor.
Bütün bunların yanında, editörün pazarlama stratejilerinden çok, metnin içeriğine kişisel bir tutkuyla yoğunlaştığını söyleyen Betsy Lerner’ın dikkat çektiği ve çalışmaları hafifleştirecek ya da sekteye uğratabilecek bir nokta var: “Edebî endüstri bloku, durmadan şu sorularla yazarların tepesine binerken onları suçlamak mümkün mü: ‘Facebook’ta kaç arkadaşınız var, Twitter’da kaç takipçiniz var?’ Böyle bir iklimde yazar-editör ilişkisi, denklemin en küçük parçası gibi görünüyor. Ayrıca yazarlar, klavyede birkaç tuşa basarak kendi kitaplarını yayımlayabilecek durumda artık. Editörler yakında tarihe karışabilir.”
EDİTÖRÜN DAİMİ SAF OKURLUĞU
Metne bakma, hataları giderme ve fazlalıkları ayıklama konusunda uzmanlaşan editör ve redaktörlerin tecrübelerini paylaştığı kitapta, kurmaca ve kurmaca-dışı dosyaları hâl yoluna sokma sürecine dair teknik bilgiler de yer alıyor. Bu bağlamda tutarlılık, doğruluk, dilbilgisi, mantık ve estetik gibi başlıklar öne çıkıyor.
Söz konusu aşamanın ardından, kitaplaşan dosyanın ve çevrilen metnin okura ulaştırılması geliyor. Başka bir deyişle editoryal bilgi sahibi olan ve çoğunlukla işin mutfağında yetişmiş ve bağımsız yayıncılık yaparak yazarlar ile okurlara nefes aldıran kişilerin, ilke ve stratejilerini paylaştığı anlatılarla karşılaşıyoruz.
Makalelerde vurgulanan en önemli noktalardan biri, editörün daima bir okur olduğu. Hangi konuda uzmanlaşırsa uzmanlaşsın, saf okur kimliğini kaybetmeyen (kaybetmemesi gereken) editörün sabırla ve neredeyse bir ömür süren öğrenciliği, tam da bununla bağlantılı. Erika Goldman, söz konusu durumu şöyle açıklamış: “Editörlük; zevk, duyularda keskinlik, zanaat, tutku ve sebat bileşimiyle yapılan bir iştir. Kulağa sezgisel gibi gelse de aslında editörün, hem yazınsal hem de yaşamsal deneyiminden beslenen öznel bir süreçtir. Editör olmak ömür boyu çıraklıktır: Okuduğumuz kitaplar ve yaptığımız işler, her metne yaklaşımımızı etkiler.”
Çoğunlukla usta-çırak ilişkisine ve yazarla karşılıklı güvene dayanan editörlüğün zamana, şartlara ve teknolojik gelişmelere göre belli dönüşümler geçirdiğini vurgulayan isimlere de rastlıyoruz çalışmada. Teknolojik atılımlar sayesinde yayıncılıkta insan faktörünün azalacağına dair öngörüler ortalıkta dolaşmaya başlasa da Jane Friedman’ın uyarısı önemli: “Yayıncılar, gelişmiş teknolojilere ve imkânlara sahip olarak veya medya yaratımı ve dağıtımı konusunda en yenilikçi hamleleri yaparak değil, güvenilir ve saygın ortaklar olarak yazarların gözünde ayrı bir yer edinebilir. Bu ortaklık da nesillerdir olduğu gibi editörle başlayacaktır.”
Kitapta, öznel editörlük hikâyelerinin yanı sıra mesleğin inceliklerine ve teknik tarafına, olana ve olması gerekene ilişkin anlatılar yer alıyor. Dolayısıyla makale sahipleri, hem editörü hem de editörlüğü, beri yandan kitapların hazırlanış serüvenini, yazar ve yayıncıları anlatıyor: Kurmaca ve kurmaca-dışı metinlerin; romanların, öykülerin, anıların, biyografilerin, otobiyografilerin, çocuk kitaplarının, akademik ve görselli kitapların yazım, okuma ve yayımlanma yolculuğunda editörün üstlendiği rolleri ortaya koyuyor.