Avrupa’da işgalevcilik ve otonom hareketler
Sekiz farklı şehirdeki yerel hareketleri mercek altına alan Kent Bizim, Kafka Kitap'ın Alternatif Medya ve Toplumsal Hareketler Serisi'nden çıktı.
DUVAR - Kent Bizim, Amsterdam ve Berlin gibi otonom ayaklanmaların meşhur başkentlerinin yanı sıra, Poznań ve Atina gibi haklarında çok az şey bildiğimiz şehirlerin de tarihini derliyor ve Avrupa’daki işgalevcilik pratiğiyle otonom hareketlerin tarihsel gelişimine dair oldukça renkli bir resim çiziyor. Her bölüm bir kente odaklanarak, fotoğraflar ve illüstrasyonlar eşliğinde, o kentin canlı bir kronolojik anlatısını ve analizini sunuyor. Bölümler, bu hareketlerin tarihi içerisindeki en önemli olayları ve gelişmeleri merkeze alıyor. Dahası, bu yerel hareketlerin onları farklı kılan yanlarını ortaya çıkartırken siyasetle altkültür arasındaki ilişki, nesiller arası dönüşümler, çatışmalar ve şiddetin rolü ve politik taktiklerdeki değişimler gibi meseleleri de inceliyor.
Kitapta, alternatif bir yaşamın mümkün olduğunu görünür kılan otonom pratiklerin tarihinden bir kesit sunulduğu gibi, işgalevciliğe dair yerel deneyimlerin bu anlamda eleştirisini ve yeniden inşasını da barındıran bir tartışma açılıyor.
Kent Bizim'in tanıtımında şöyle deniyor: Sınıflı toplumlarda kentleşmenin bölme, ezme, yerinden etme, yaşanamaz hale getirme vb. karakteristik özelliklerinden kaynaklanan sürdürülemez canavarlaşma eğilimi, kapitalizm tarihinin farklı dönemlerinde yaşanan yine kent merkezli çatışma ve kırılmaların da başlıca sebepleri arasındadır. Ezilenlerin özgürlük, kardeşlik ve eşitlik temelli kent düşü, H.H. Korkmazgil’in "Bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe” dizelerindeki bahar bahçe kısmını anıştırır. Ancak şairin sözünü ettiği bir "çıldırtan denge” durumunda değildir kent. Tersine sürekli bir dengesizliğin uzamıdır. Uygar, yerleşik, eğitimli Batılı sermayenin veya bizim coğrafyamızda olduğu gibi talancı, cahil ve lümpen sermayenin baş tasarımcısı olduğu farklı türden de olsa canavar kentlerin içerisinde, alternatif ve yeni yaşam biçimlerini yaratmak talebi ile ortaya çıkan yaşam savunucuları vardır. Bunlar tarihte farklı biçimlerde karşımıza çıkmışlar; kentlerin içinde bazen gecekondu hareketi, bazen işgalevcilik, bazen kolektif mülkiyeti haiz arazilerde kurulan mini ütopyalar olarak kalıcı özerk alanlar veya farklı uzamları farklı zamanlarda farklı formlarda ele geçiren geçici otonom bölgeler yaratmışlardır.
Bugünlerde 3. yaşı kutlanan Gezi’nin mirası olan iki işgalevi -Don Kişot İşgalevi ve Mahalleevi- otoriter baskılar sonucu şu an fiili olarak varlıklarını sürdüremese de bahsedilen yeni yaşam biçimlerini yaratmak talebi ile ortaya çıkan yaşam savunucuları tarafından kolektif bir şekilde inşa edilmiş kamusal alanlardı. Bu işgalevleri kentlerin tamamen dışına savrulmuş bir şekilde değil, aksine kentin kalbinin en güçlü attığı merkezlerde alternatif yaşam alanları olarak kendilerini var etti. Occupy hareketlerinin kümülatif etkisiyle uluslararası boyuta ulaşan kolektivite; İstanbul işgalevleri için de bir izlek oldu. Konsensüs ve forumları en büyük araç olarak kullanan ve ırkçı, cinsiyetçi, homofobik, ayrımcı olan hiç kimsenin kendini var edemeyeceği bu alanlar 1,5 sene çok aktif bir şekilde yaşayabildiler.