İki Nobelli yazardan İstanbul'da gizli buluşma
2007 yılında eşiyle birlikte İstanbul'da beş gün geçiren Nobel ödüllü yazar Jose Saramago, hem okurlarıyla buluştu hem de dünyaca ünlü bir başka yazarla...
Adnan Özer [email protected]
Pilar Hanım bizi oteldeki odalarına davet etti, aldığı bir iki giysiyi bize göstermek istiyordu. Eşi 'çekinecek bir şey yok' dercesine gülümseyerek "Hadi çocuklar çıkalım, yalnız odanın dağınıklığı için kusura bakmayın" diyerek içtenlikle daveti yineledi. Lobiden asansörle odalarına çıktık. "Çocuklar" deyişi hala kulaklarımdadır, babacan davranmanın da ötesinde bizlerle baba oğul ilişkisi kurmuştu. Ankara Üniversitesi'nden dostum Prof. Mehmet Necati Kutlu ile o özel anları yaşadık. Birkaç gündür edebiyat aşağı edebiyat yukarı, tabii buna biraz politika da dahil, konuşmalarımızı unutmuş gibiydik. Pilar Hanım (Maria del Pilar del Rio Sanchez) o gün öğleden sonra Fatih ana caddedeki mağazaları dolaşmış ve "tesettür" giyim diye tabir ettiğimiz giysilerden almıştı. (İki kadın rehberimiz kendisini ilk önce Nişantaşı'na götürmüşler, ama o halkın alış veriş ettiği yerleri tercih ettiğini söylemiş.)
'OLEEY' ÇEKTİREN HABER
Bir zamanların gazetecisi Pilar del Rio'nun eşi Jose Saramago'dan başkası değildi, 18 Haziran 2010 tarihinde vefat eden büyük romancı. Saramago'nun İstanbul'a bu ilk ve tek ziyareti doğrusu gecikmiş bir ziyarettir. İstanbul'daki özel konuşmalarımızda böyle bir bahis de açıldı; karşılıklı bir "ihmal" olduğunu kabul ettik. Saramago, ünü ülkesi Portekiz'in dışında yayılması 1980'lerin ortalarında başlamış bir yazardır, İspanya, İtalya, Latin Amerika, derken Orta Avrupa. 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görüldüğünde bu ün neredeyse dünyanın yarısını tutmuştu. Hal böyleyken o güne değin Türkiye'de kimsenin kendisinden haberli olmadığı bir gerçektir. (Ekim ayının ikinci haftasının o gününü iyi hatırlıyorum; ajanslar Nobel haberini geçmişler, Gendaş Yayınları'nda oleeey çekiyorduk. O ilk Nobelimizdi. Ardından Günter Grass ve Elfriede Jelinek geldi. Bunlar hep 6-7 ay öncesinden yapılmış yatırımlardı. Telif haklarını alır, büyük ödülün ilan edileceği günü beklerdik, çıkma olasılığı yüksek bir piyango bileti almış gibi.) Sağda solda kendisinden bahsettiğimde ismi bir tuhaf karşılanıyordu. Kitap ajanslarımızdan birinin sahibi kedisine isim olarak koyacağını bile söyledi... Ödül sonrasında haklarını elinde bulunduran İspanya'daki ajans ücret arttırımında bulunmak istemiş. Belki aralarında böyle bir anlaşma vardı, kim bilir. Ama Saramago ne yaptı dersiniz? Türkiye'deki yayınevinin bundan muaf tutulmasını istedi. Nobel açıklamasından önce yapılan başvuruya karşı bir jest. Tam ona yakışan bir hak bilirlik.
'O YAYINCIYI TANIMAK İSTERİM'
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olarak Saramago Türkiye'de kısa zamanda adeta paylaşılmaz bir yazar oldu. Yayınevleri onun eserlerini gururla sunuyor (Gendaş Yayınları olarak öncelik hakkımızdan feragat etmiş, böyle büyük ve verimli bir yazarı paylaşmayı uygun görmüştük), basında kalemşörler eserleri ve tarzı hakkında iştahla analizler yapıyordu. Buna edebiyat kuramcısı kesilmiş okurlar da -o zamanlar böyle okurlar vardı- eklendi. Velhasıl Saramago Türkiye'de tuttu, her Nobel alan yazar tutmaz bu topraklarda ama o birçoğumuzun kült yazarı oldu. Her şey iyi güzel, ama tarih adına bir noktayı belirtmemiz gerek, şayet Türkiye Saramago'yu yayınlama arzusunu ve öngörüsünü Nobel açıklamasından önce ortaya koymuşsa bunda Gendaş'ın patronu Turhan Metin Kaya'nın da payı vardır... Şöyle hatırlıyorum; sadece gösterdiğim fotoğraflarına baktı ve "Haklısın, bu adam Nobel'i alır, atla uçağa, doğru Portekiz'e" dedi. Bunu Saramago'ya anlattım tabii. Gülüştük. "O yayıncıyı tanımak isterim" dedi. Böyle bir tanışma gerçekleşmedi, çünkü bizimki "Benimkisi sadece ticari bir öngörüydü, abartma" diyecekti. Çekingenliğinden ve bu gibi işlerde geride kalmak istediğinden böyle söylüyordu. Bana da büyük ustaya bir yalan söylemek düşecekti: "Kendisi şu sıralar yurtdışında..."
İKİ NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLLÜ YAZAR ARASINDA
Saramago eşi Pilar del Rio ile birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin davetiyle 2007 yılında İstanbul'da beş gün geçirdi. 17 Mayıs günü Beyoğlu'ndaki Mephisto Kitabevi'inde kitaplarını imzaladı, 19 Mayıs akşamı da Tünel'deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde bir konferans verdi, okurlarla söyleşti. Tabii arada basınımıza birçok röportaj verdi. Bunların sonunda bir görüşmesi var ki bilinmez. Kimle, neyi görüştüğü merak edilecektir. Yazayım -o günler için saklı tutmuştuk, şimdi açıklanmasında bir beis görmüyorum. Aslında bir sohbetten söz ediyoruz. Saramago'nun daveti kabulünde bir şartı vardı -bir ricası diyelim- Orhan Pamuk ile görüşmek. Bu yerinde bir istekti, hatta memnuniyet vericiydi. Orhan Pamuk onun bu isteğini ikirciksiz kabul etti, yalnız başbaşa ve gizli tutulan bir görüşme olacaktı. Pamuk'un korumalarla sokağa çıkabildiği netameli günlerdi, bilinir. Saramago da sevdiği bir yazarla -ülkesine gelmişken- tanışmak ve sohbet etmek istiyordu, o kadar. Velhasıl Taksim başındaki Etap Marmara otelinde bir akşam yemeği düzenledik. Saramago, eşi Pilar del Rio, Orhan Pamuk, Mehmet Necati Kutlu ve ben aynı masada. İki Nobel Edebiyat ödüllü yazar arasındaydım ki, hani dilek tutulacak anlar... Uzunca bir sohbet oldu, iki saat denilmişti ama dört saati bulduğunu söyleyebilirim. Saramago ve Pilar "Bizim adayımız sendin, haberini alınca evde bir kutlama yaptık" dediler yazarımıza. Pamuk'un eserleri ağırlıklı olmak kaydıyla futbola varıncaya birçok tema üzerinde duruldu. Saramago'nun ateşli bir Benfica taraftarı olduğunu da öğrendik.
NOBEL NEDEN ONLARA VERİLDİ?
O sohbet esnasında edebiyat kuramı dahilinde, roman teknikleri üzerine konuşulacak değildi elbet. Ama yine de günümüz romanı için bir vizyondan söz edebilirim. Olgunlaşmış bakışlardan yansıyan bir vizyon. Bu, iki yazarın neden böyle bir ödüle değer görüldükleri hakkında bazı ipuçları verebilir. Şıklar halinde ortaya koymaya çalışacağım:
. Romanlarda tartışılan konulardan biri -başlıca olmayabilir- geçtiği coğrafyanın modern döneminin sorunu olmalı. Daha doğrusu çağdaş dünyasının.
. Kadim şehirde modernleşme gelişmeleri işlenmeli.
. Zaman, derin bir yapıda, büyük problemleri analiz edici olarak işlenmeli.
. Romancının temel ikilemi: Bir taraftan objektif olarak yazmak, bir taraftan da kişisel ve öznel deneyimini aktarmak.
Saramago üslubuyla hemen ayrışır ve bizleri cezbeder ama o üslup böyle bir vizyon üstünde köpüren şeydir. Kendince uyguladığı imla üslubunu ritmik salınımda tutar. Dahası kulağa yaklaştırır. Karakterlerin iç yapısına yakınlığıyla bize başka sesler de duyurur. O Claraboya (Türkçe'de Çatıdaki Pencere adıyla yer almıştır) adlı romanındaki alıntıyı boşuna yapmamıştır: Em todas as almas, como em todas as casas, além da fachada, há um interior escondido -Bütün evlerde, ayrıca onların dışcephelerinde olduğu gibi bütün kalplerde saklı bir içalem vardır. Çağdaş Portekiz romanının öncüsü Raul Brandao'nun (1867-1930) bu cümlesini bayrak yapıp romanı insan kulağına yaklaştıran Jose Saramago'yu ne kadar ansak az.