Aslı Erdoğan ya da değiştirelim zamanı
Aslı Erdoğan'ın yazı yolu hayatı sizde de bir duyarlılık alanı açar. Onunla gülümser, onunla öfkelenir, onunla acı çekersiniz...
“Mucizevi Mandarin”i okurken karşıma çıkmıştı onun dildeki farklılığı. Bir de anlatıda yeri ve zamanı değiştiren bakışını dikkate değer bulmuştum.
“Kabuk Adam”, “Kırmızı Pelerinli Kent” (1998) onun yazıdaki açılımını, şu yönüyle değerli/önemli kılmıştı; insanın yeryüzündeki macerasına bakarken yaşadığı sürüklenişin ondaki izleri/etkileriyle insani durumları yansıtmadaki ustalığı.
Evrenseli gösteren, bireyin benlik sanrılarına yönelirken bunu daha da katmanlı kılan bir bakışı vardı Aslı Erdoğan’ın.
Onun bu yaratısal yolculuğunu kesintiye uğratan bir süreçtir aslında gazete yazarlığı.
Erdoğan burada da, güncelin içinden topluma/insana bakmayı önceliyordu. Gene yüzü yaraya, acıya, sanrıya dönüktü. Anlatıcının iflah olmaz benlik sanrısıyla toplumun içinden geçtiği karanlık zamanların sanrısı başka bir buluşma noktası yaratıyordu onda: Üzerimize çöken karanlığı kaldırabilecek yeni bir zaman/ı yaratma istemi ve düşü. Bu durumda da, anlatıcı olarak vicdan duygusunu öne çıkararak bireyin özgürlüğünü savunmak onun başına gelebilen her türlü yıkımı, yıkıcılığı anlatmak arzusu.
Erdoğan, burada, gözlemevine yansıyanlar kadar; yaşarken hissettiklerini, düşündüklerini içselleştirerek anlatmada gene o yaratıcı metinlerindeki ustalığını gösterir.
Onun anlatısındaki savrulan/tutunamayan / acı çeken birey; sürekli eşikte bekleyendir de. Bir olamama halinden bir yıkımı, bir gitme düşünden bağlanma özlemini dil ve duyuş zenginliğiyle anlatabilmek Erdoğan’a kendine özgülük kazandıran bir anlatıcı tutumudur.
O, hayatı ölüme karşı savunan biridir. İnsanın yalnızlığını, acısını yazarken de hissettiği budur. Öyle ki; sizi daha ötelere taşır bu duyguyla.
“Kendi hikayesinde var olan” bir anlatıcıdır o. “Sahih”liği, içtenliği, etkileyiciliği de buradan gelir.
Onun yazı yolu hayatı tamamlama, görme, yansıtma yoludur aslında. Gideren yazan anlatıcının neye/nasıl baktığını görmeniz sizde de bir duyarlılık alanı açar. Onunla gülümser, öfkelenir, acı çekersiniz.
Özgürleşme düşü/düşüncesi aidiyet duygusuyla birlikte kendi olma serüvenini anlatmada “arayış” söylemi olarak karşımıza çıkar. Olamama, bir yere bağlanamama hali anlatı kahramanlarının neredeyse “yazgı” sıdır.
Konuşan bir anlatıcıdır Aslı Erdoğan; kurduğu dil, geliştirdiği söylemde kadın duyarlılığı, bakışı egemendir. Orada yarattığı “içses”te kimliğini var eden bütün ögeleri, olma/oldurma durumlarıyla ortaya koyma bakışı/bilinci vardır.
Hayata karşı duruşundaki kırılganlık görme/hissetme/öfkelenme bilincinden kaynaklanır. Onu yazıda “uç” lara götüren de vicdan duygusu bileşkesidir.
Yazı yolunun ibresini, yazma eyleminin nedenlerini şu düşünceleri ortaya koyuyor diyebilirim; “Ben yaşayabilmek için bazı sorunlarla boğuşmak zorunda olduğumu seziyorum, bazı yaraları konuşturmak zorunda olduğumu seziyorum ve bundan sonra da belki, bütün entelektüel birikimimle bu sezgileri anlamaya çalışıyorum.”
Aslı Erdoğan’ın, “Taş Bina ve Diğerleri” kitabında yer alan öyküleriyle geldiği nokta biraz da bu bakışın/duyuşun yansımalarını içerir. Ondaki duygu/duyuş biçiminin dildeki yansısını anlamak için buradan okuyarak yönelmeli yazdıklarına.