Sizin hiç mi bir 'fikir'iniz yok?
Yahya Kemal’in itirafını boşa çıkarıyor İlyaz Bingül. Yok, dolduruyor boşluğu. “Fikir”, bir ayağı dilde, bir ayağı “fikir”de bir metin. Zor bir metin. Zorlu bir metin. Bahri Hazer’de kayık olmaya varsanız, buyrun.
Ali Duran Topuz [email protected]
İlyaz Bingül hakkında bir “fikir”iniz var mı? Aklınıza ne geliyor? Benim (artık, ama şimdilik) Yahya Kemal geliyor. (Yahya Kemal, bir itirafçı. “Fikir”siz olduğunu, olduğunuzu, olduğumuzu itiraf etti.) Yetmedi, Rimbaud geliyor. Yetmedi Edip Cansever geliyor. Yetmedi, Gelibolulu Mustafa Ali geliyor. Yetmedi, Sümer tabletleriyle Beckett geliyor. Yetmedi… Orhan Kemal ile Stendhal, Orhun Kitabeleri ile Bin Yayla, Freud ile Ramachandran arasında mekik dokuyan bir… Hayır, mekik dokumuyor. Mekik zaten. Dokuyor. Bir mekiktir İlyaz Bingül, durmadan dokuyor. Kumaş ortada. Tekst. Yazı. Çarşı Pazar tıklım tıklım ıvır zıvırla dolu olsa da İlyaz Bingül metinleri, İlyaz Bingül yazısı bedestende, en gözden uzak ama en göz alıcı yerde.
İtiraftan devam edelim:
“Türk edebiyatı fikirden yana fakirdir, bu nakîsayı îtiraf ederiz.” Kurucu şair, Türk edebiyatının fikirden yana eksik olduğunu söylerken, duygu açısından güçlü olduğuyla teselli buluyordu. Fikir yok, duygu çok. (Söyleyen Yahya Kemal olunca, “Edebiyat” yazılanı “şiir” okumak gerekli.) Türk edebiyatındaki fikir eksiği, aynı güvensizlikle itiraf edilemez artık, Edip Cansever, Rimbaud’ya (Ben bir başkasıdır) yaptığı psişik ekle (Ben miyim şimdi nerede, ben çok ey!” önemli bir boşluk doldurmuştu örneğin, örneğin Ece Ayhan şiirin ön yüzüyle arka yüzünü karıp dolguyu güçlendirmişti, örneğin Oktay Rifat fikri iyice silme fikriyle müthiş ürünler vermişti, örneğin Melih Cevdet Gılgamış-Karacoğlan hamleleriyle Homeros-Pound hattına ödediği haracın bir kısmını iade almıştı.
İtirafa dönelim: Edebiyatımızda fikir yok. Edebiyat. Fikir.
Soralım bakalım ne olacak: Fikriniz mi kıt, edebiyatınız mı? İkisi birden mi? Yoksa kıtlıktan değil de bolluktan mı şikayetçisiniz? Bolluk da kıtlık gibi felaket olabilir, malum. Obezite ile anoreksiya arasında salınmıyor mu “edebiyat” ve “fikir” iklimleri? O iklimlerde yaşayan siz, biz?
*
Evet, bolluk çağındayız: Binlerce kitap basılıyor, yüzlerce roman, yüzlerce öykü yüzlerce şiir, yüzlerce deneme. Hepsi de yüzlerce kanaldan reklam ediliyor, tanıtılıyor, yayılıyor, saçılıyor. Bolluk, aşırı bolluk, tüketemeyeceğiniz kadar çok şeyin yetişemeyeceğiniz kadar çok kaynaktan etrafınıza saçılması, en çok aradığınız olmasa bile en çok ihtiyacınız olan şeylerin görülmesini engelleyebilir. Bir de o bolluğun etrafında koparılan gürültüleri ekleyelim: Radyo, televizyon, gazete, dergi, internet, durmadan yağıdırıyor, gel vatandaş gel, romana, öyküye, ünlü yazara gel…
Çağın derdi. Her şey bol ama aradığınız hiçbir şey yok. Her yer kalabalık ama içinde kimse yok. Varlık içinde darlık. Kesat. Fikir kesatı. Edebiyat kesatı. Kalem kesatı. Yazı kesatı. Mı? Madame Bovary açmazı: Vitrindeki her şey sizi çağırıyor, ama siz hiçbir şeyi alamazsınız. İstemekten helak olursunuz. Neyse.
Sahi fikir nedir? Bilen var mı? Ya edebiyat? Fikir hakkında edebiyattan da, edebiyata ilişkin fikirlerden de bahsetmiyoruz, fikrin kendisinden ve edebiyatın kendisinden bahsediyoruz. Fikir karşımıza hep bir cümle olarak çıkar, değil mi, tıpkı edebiyat gibi. Cümlesiz fikir? Cümlesiz, demek ki sözcüksüz de. Böyle bir fikir mümkün mü? Ya da böyle bir edebiyat? Cümleyle ve sözcükle işini bitirmiş bir edebiyat, ya da hatta cümlenin ve sözcüğün işini bitirdiği bir edebiyat? Cümlenin, sözcüğün işini bitirmiş edebiyat. Ve fikir?
Fikir, ince bir güldür, derler. Demek ki bir şarkıdır da. Fikrimin ince gülü. Fikrin ince gülü varsa, o gülün yetişeceği bir toprak, bir gübrelik, bir bataklık da vardır. Fikir, toprağından, gübresinden, bataklığından uzak fikir olur mu? Ön yüzde, olur gibi. Arka yüzde, olmaz.
İlyaz Bingül. Hep şaşırtıyor. Demek ki şaşırıyor da. Şaşırma yeteneğini kaybetmediği için şaşırtıyor, yoksa şaşkın sizsiniz! İlyaz Bingül hiç şaşırtmıyor: Romanları ve araştırma kitapları, fikir ve edebiyatın iç içe doğduğu, iç içe büyüdüğü, iç içe öldüğü kitaplar. İnceleme kitaplarının şu yorumuna katılmayabilirsiniz, bu karşılaştırmasından hoşlanmayabilirsiniz, şu vargısından rahatsız olabilirsiniz, ama güven duygusunu hiç kaybetmezsiniz: Kitaplar, metinler, fikirler, isimler arasında durmadan mekik dokuyan bir çalışkanlık vardır karşınızda. Bir mekik: Orhan Kemal böyle bir “araştırma” kitabıdır ve araştırma sadece kavramsal araçlarla da değil, edebi araçlarla da sürer. Çünkü edebiyat salt bir estetik ya da işte kültürel varlık değil, aynı zamanda bir düşünce varlığı da ise araştırmanın etkili bir aracı olabilir. Yanlış olmasın: Edebiyatta dile getirilen düşünceden bahsetmiyoruz, edebiyatın oluşumuna yol açan düşünceden de bahsetmiyoruz. “Edebiyat”la meşgul olduktan sonra zuhur eden-sökün eden düşünceden de bahsetmiyoruz. Bizzat edebiyatın kendisi bir düşüncedir-düşüncearacıdır, düşüncearaçtır-bundan bahsediyoruz.
*
Derrida, her yerde yazıyı görmüştü-yazıdan önceki yazıyı. Fikri görüyor İlyaz Bingül de, yazının öldürebildiği fikri, cümlelerin, kelimelerin canına okuduğu, çanına ot tıkadığı. Dil ne ki, dilden öncesi var, elden, gözden. İlyaz Bingül…
Sahi, Melih Cevdet Anday mı demeliydim yoksa? “Ağır bir zamandı sürekli ve anısız/Gözden önceki göz içinde yalnız/Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla/Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü.” “Ağaç”tan önceki ağaç, “göz”den önceki göz, “fikir” diye bildiğimiz, bulduğumuz yazıdan, cümleden, kelimeden önceki “fikir.”
Yazı, sözden önce miydi? Gramma, logostan? Önce söz vardı. Yok, önce yazı vardı. Sözle yazının önceliği için boğuşurken sayısız isim, “Önce fikir vardı” diyesi yazar; “Zihin her yere yayılmıştır, dağılmıştır – insanlara, hayvanlara, doğaya, uzaya, suya, yağmura, şehre, kadına, örümceğe - - sivrisineğe. –Fikir dağılmıştır.”
Türkçe edebiyatta, Türk edebiyatında az kişi başa doğru yol almıştır, Birhan Keskin “bir ayağının ilk hücrede” olduğunu söylemiştir örneğin, ondan önce hemen önce Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Taş Devri”ne uzanmıştır: Söz ile mi? Sözcüklerle elbette, dizelerle fakat söz-öncesine bir hamledir Taş Devri ya da hiç değilse söz öncesinden, o günü düşlemek, o günden bugüne yol kat etmek-yolda çıkan fikirler değil, yol kat etmenin kendisi bir fikir. Taş devrinden, hayvandan, “İçimdeki Şiir Hayvanı”ndan bugüne yürüme fikri.
İlyaz Bingül’den, yani “fikir”den:
“Hayvanlar aleminden insanlar alemine yol katediyordum. Git git bitmez bir yol uzanıyordu önümde. Başıma neler gelecekti? Katedeceğim bu yol nihayetinde başa, yokoluşa varacağım bir döngünün başlangıcı mıydı? Bilmiyorum.”
Bilmiyorum diyor. Bilmeyen o mu, siz misiniz?
Bilmez olur musunuz yahu!? İnsan nasıl Yüzeysiz’i bilmez? Oturma Hastalığı’nı? Postanedeki Sandalye’yi? İnsan bilir. Enis Batur, edebiyatın alıcı kuşu gözüyle roman-öykü-şiir bolluğu arasında derhal seçmişti Postanedeki Sandalye’yi, mesela.
Hadi hukuktan anlamadığınız ya da merak etmediğiniz için “Orhan Kemal Edebiyatı’nda İşçi Oluş-Ücretli Hayat”ı (nasıl öfkeli bir kitap bilseniz! Öfkesiz hukuk mu olur? Adalet isteyip de öfkelenmemek mümkün mü?) bilmediniz diyelim, haydi cafe-bistro icat olduğu için (Kamusal İnsanın Çöküşü mi desek burada?) “Osmanlı’da Kahvehane”yi de (fikirler, bilgiler, öyküler, atıflar, sohbetler dolu bir kahvehane gibi kitabın kendisi) merak etmediniz, “Türk Düğümü Turchiada Tarih Düğümü”nü de mi (Sizi kızdırabilir bu da, hiç kızmadan, üzülmeden, sevinmeden kitap mı okunurmuş?) merak etmediniz? Etmişsinizdir. Bence.
*
“Bence” demiyor İlyaz Bingül, metnine de kendisine de okuruna da güveni tam. Güven alıp güven verebilecek kadar tam. “fikir” diyor, ikinci bölümden başlar. Ama aslında birinci bölümdedir. Birinci bölümü ikinci bölümden sonra göreceksin, şaşırma. Fikir şaşırtan bir şeydir. Ters. Yıllar önce İsmail Tunalı, “Estetik” demişti, “Kafamı bacaklarımın arasından sokup dünyaya ters baktığımda başlar.”
*
“Yaşamak ölmekten uzundur” demişti Dağlarca, sözcüklerle, başka bir yerde, “Toplum dediğimiz sözcükler toplumudur. İnsanoğlu yoktur ortada.”
Hayvandan insana giden yol daha bitmedi, belki başlamadı bile; sözcüklerle kendinizi kandırmaktan hoşlanmıyorsanız, bir “fikir” söyleyeceğim size. İlyaz Bingül’ün Gram Yayınları’ndan çıkan “fikir”i. İki şey buldum ben kitapta: Bugüne kadar hiçbir fikrimin olmadığını buldum. Bugüne kadar fikirle dolup taştığımı, fikir içinde yüzdüğümü, fikirlerle boğulduğumu buldum. Varlık ve hiçlik arasında. Bolluk ve kıtlık arasında. İki cihan arasında, bir kayboldum bir göründüm. Bahri Hazer’de yüzer gibi.
*