Zencilerin zencisi olmak
Günümüzün en önemli romancılarından Toni Morrison yeni romanı Tanrı Çocuğu Korusun’da ten rengi konusunu ve asla kapanmayan yarayı, geçmişin bugün üzerindeki yıkıcı etkisini anlatıyor.
Asuman Kafaoğlu-Büke [email protected]
En iyi yardımcı oyuncu Oscar ödülünü Kenyalı asıllı, 1983 doğumlu Lupita Nyong’o 12 Yıllık Esaret filmindeki rolüyle kazandığında, teninin rengi hayret verici bir şekilde konuşulmuş, ön plana çıkartılmıştı. Bu konunun hala konuşuluyor olması, Afrikalı Amerikalıların geçmiş bağlantılarının fazlasıyla acı dolu olduğunu, üstesinden gelinmemiş olduğunu gösterdi tüm dünyaya. Günümüzün en önemli romancılarından Toni Morrison yeni romanı Tanrı Çocuğu Korusun’da ten rengi konusunu ve asla kapanmayan yarayı, geçmişin bugün üzerindeki yıkıcı etkisini anlatıyor.
Morrison’un kahramanları geçmişin izlerini, ister kötü geçen çocukluklarıyla, ister ailenin kölelik dönemine bağlanan korkunç tarihini, üzerlerinde hep taşırlar. Tanrı Çocuğu Korusun romanında da güçlü bir gerçekçilikle tüm ırkçı sorunları şimdiye taşıyor. Kahramanların tacizle, hiç-sayılmakla geçen çocukluklarını, Toni Morrison her romanında güçlü bir dille anlatır; bir zincirleme mutsuzluk hikayesidir ve kalıtımsal olarak çok eskilere dayanır. Bu zinciri şiddetle kırmaya çalıştıkları için asla kırılmaz, bir sonraki nesle güçlenerek aktarılır.
BAKMAYA DAYANAMAZ
1990’lı yıllarda doğan genç Bride, nispeten açık tene sahip anne ve babasının aksine “gece yarısı siyahı”, “katran” bir bebek olarak doğunca ailesi bunu kabullenemez. Babası evi terk eder, bu simsiyah bebeğe bakmaya dayanamadığı için, annesi ise kendisine anne demesini yasaklar, Sweetness olarak hitap etmesini ister, çünkü kızının teninden iğreniyordur. Bebeğe dokunmak istemez. Aslında anne babasının reddettikleri kendi varoluşlarıdır çocukları aracılığıyla “susuzluktan ölecek halde olsa bile ‘sadece siyahiler’ çeşmesinden su içmezdi ikisi de” diye açıklanır ailenin tavrı.
Bu garip durum tam tersine döner Bride büyüdüğünde. Bride bir kişisel koç yardımıyla kendini yeniden yaratmayı başarır. Teninin koyuluğunu iyice vurgulayan beyazlar içinde görkemli bir görünüm kazanır. Şimdi yirmili yaşlarında, kendi oluşturduğu kozmetik işinde çok başarılı ve göz kamaştıran bir genç kadındır. Bu onun annesinden ve dolayısıyla tüm dünyadan intikam alış biçimidir. “Her gittiğim yerde bakışlar iki misli üzerimdeydi artık” diye açıklar “ama çocukken baktıkları gibi tiksintiyle değil, hayranlık dolu, afallamış ve aç gözlerle.” Erkeklerle ilişkisi de eskisine göre çok farklıdır artık, “erkekler beni havada kapıyor, ben de yakalamalarına izin veriyordum. Uzun bir süre böyle devam etti; seks hayatım diyet Cola’ya benzeyene kadar – besin değeri sıfır, tadı yanıltıcı bir şekilde tatlı…" Bu durum, Booker adında bir genç adam ona aşık olunca değişir. Onunla sevişirken kadın olduğunu anlar ama hiç soru sormaz Booker’a. Birbirlerini neredeyse tanımadan, hiç yargılamadan sadece bedenlerinin keyfini çıkarırlar. Sonra birbirlerine açılmaya başladıklarında bir gün Booker ona “sen benim istediğim gibi bir kadın değilsin” der ve onu terk eder.
ACIYI SIRTINDA TAŞIR
Olayların akışı bu andan itibaren başlar. Bride’ın çocukluğunda gerçekten neler yaşadığını, okuldaki taciz olaylarında oynadığı rolü, mahkemede tanık olarak ifade verişini, geri dönüşlerle öğreniriz. Romanın ilk bölümü Sweetness, Bride, Bride’in arkadaşı Brooklyn ve sonunda Bride’ın hapse attırdığı Sofia tarafından birinci tekil şahıs anlatılardan oluşur. Sanki bir tiyatro sahnesinde ezberledikleri rollerine çıkıyorlardır. Her biri kendi açısından kendini ve diğerlerini anlatır. Dört bölümden oluşan romanın ikinci bölümü tanrısal anlatıcıya geçer ve Morrison burada karakterlerin görmediklerini anlatır. Üçüncü bölüm, ki romanın en başarılı ve bütünlüğe sahip bölümü, Booker’ın ağzından olayları tanıtır. Booker’ın çocukluğu da zorlu geçmiştir. Kendisinden iki yaş büyük ağabeyi küçük bir çocukken tecavüze uğramış ve öldürülmüştür; Booker bu acıyı sırtında bir yük olarak taşır. Bu onun kişiliğini belirleyen olay, bugün Bride’a karşı davranışlarını da aydınlatır aslında.
GALATEA'NIN HİKAYESİ
Toni Morrison romanda çok sayıda müzik ve edebiyat eserinden söz ediyor. Bride’ın görüntüsündeki değişimi de mitolojideki Galatea’nın hikayesiyle birleştiriyor. Bu hikayede kral Pygmalion kendi elleriyle yaptığı mermer heykele, Galatea’ya, aşık olur. Aşk acısını gören tanrıça Afrodit krala acır ve Galatea’yı canlandırır. Bride da bir bakıma yaratılmıştır; önce bir tasarımcının eliyle, ardından da Booker’ın sevgisiyle. Sevgiyi kaybettiği noktada fiziksel olarak kadınlığını yitirmeye başlar, yeniden çocuk bedenine döner. Morrison’un Sevgili, En Mavi Göz romanlarındakine benzer bir hayali-gerçeklik için girer Bride.
AYFER TUNÇ'UN FEHİME'Sİ
Morrison’un bu romanı bana Ayfer Tunç’un “Fehime” öyküsünü çağrıştırdı. Çocuk ağzından yazılmış çok etkileyici Tunç’un öyküsündeki gibi Morrison da çocuksu saflığı muhteşem şekilde taçlandırıyor. Aslında Bride tüm çekiciliğine, kadınsı albenisine rağmen dokunulmayı isteyen, hatta dokunulma ile dayak yemeyi eşit sanan bir çocuk. Anlam veremediği bir dünyada var olmaya çalışan bir çocuk.
Tanrı Çocuğu Korusun çok etkileyici bir roman. Yazarın son dönem romanı Aşk gibi daha az karakterle, “çocuklukta açılan yaraların iltihaplandığını ve asla kabuk bağlamadığını…” en temel şekilde anlatan başarı bir kurgu. Romanda sadece son bölümdeki açıklayıcı hatta belki fazlasıyla basitleşen sonu dışında okuduğum en güzel romanlardan biri diyebilirim.
TONI MORRISON KİMDİR?
1931’de Ohio’da doğdu. Howard ve Cornell üniversitelerinde edebiyat eğitimi aldı. Tezini Virginia Woolf ve William Faulkner’in eserleri üzerine hazırladı. Texas Southern University’de ve Howard’da İngilizce dersleri verdi. İlk romanının tohumlarını da Howard’da katıldığı bir yazı grubunda attı. Daha sonraki yıllarda editörlüğün yanı sıra, akademide ders vermeyi sürdürdü. 1989’dan emekli olduğu 2006 yılına kadar Princeton Üniversitesi’nde beşeri bilimler kürsüsünde görev yaptı.
National Book Critics Circle Award, American Book Award, Presidential Medal of Freedom, National Humanities Medal ve Sevilen adlı kitabıyla Pulitzer gibi pek çok önemli ödüle layık görülen Toni Morrison, 1993 yılında bütün yapıtları için Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak, bu ödülün verildiği ilk siyahi kadın oldu.
TÜRKÇE'DE TONI MORRISON
Morrison'un Tanrı Çocuğu Korusun'un yanı sıra Merhamet, Sevilen, En Mavi Göz , Cennet, Katran Bebek ve Aşk kitapları da Türkçeye çevrilmişti. Yazarın son kitabı “God Help the Child” da Sel Yayınları yayın programında.