Halkı uyandıran devrimci horoz
Fakir Baykurt'un üzerinde 14 yıl çalıştığı Sakarca adlı uzun masalı yeniden raflarda... Baykurt, bu masalında, kendisinin de dediği gibi çocuklara üstten bakarak onlara öğütler vermiyor, duygudaşlık yaratıp onlara yön göstermeyi tercih ediyor.
Meral Baltacı [email protected]
Halkların kollektif benliğinin dışavurumu olarak masallar, önemli bir mirası nesilden nesile geçirir. Belli bir coğrafyanın ya da milletin kültürel çerçevesinin yüzyıllarca yaşamasına katkı sunup, toplumun kültürel ve günlük yaşamını şekillendiren temel çerçevelerin oluşumunda önemli rol oynarlar.
Çocuğun dilsel gelişimi için masallar en kuvvetli besindir. Masal dinleyen/okuyan bir çocukla, hayatında masal olmayan bir çocuğun dilsel ve kültürel gelişimi, hayal gücü arasında bir uçurum vardır. Dilsel gelişimin yanında, çocuklar masallardaki kahramanlarla özdeşim kurarlar, kahramanların doğrularını, uğrunda savaştığı değerleri, sorunları çözmek için sergiledikleri tutum ve davranışları benimseyip içselleştiriler. Böylece kişilik gelişimleri doğrudan etkilenir. Masallar çocuklara gerçek hayatta kılavuzluk ederler. Dünyada sadece barış, mutluluk, kolay elde edilen hazlar olmadığını, bunun yanında acı, adaletsizlik, haksızlıkların olduğunu gösterirler. Şunu da anlatırlar: dünya, okullarda çocuklara yapılması öğretildiği gibi, yanlışlıkla size ya da malınıza zarar verip özür dileyen sonra da verdiği zararı telafi eden insanlardan oluşmaz. Bile isteye başka insanlara zarar verip, haksızlık yapan, rahatlıkla onlara ait olanı çalan ve buna rağmen üste çıkıp eziyet etmeye, diğerlerini yok saymaya devam eden kişilerle doludur. Bu masalları dinleyen/ okuyan çocuklar gerçek dünyadaki kötülülere ve kötülüklere karşı hazırlıklı olur, masallar onlara savaşma yollarını gösterir veya savaşma stratejileri geliştirecek hayal güçlerinin gelişimine yardımcı olur. Bu nedenle, yazın türleri arasında masalların ayrı ve önemli bir rolü vardır
Türkiye çocuk edebiyatında, çocuklar için masal ya da hikaye üretmiş olan en etkili yazarlardan biridir Fakir Baykurt. Yazarın Saka Kuşları, Dünya Güzeli ve Sakarca adlı çocuk kitapları Literatür Yayınları tarafından bu ay başında tekrar yayımlandı.
Yazar Kırşehir’de bir öğretmen arkadaşından “Her İşi Gören Değirmen” adlı bir masal dinler. Bu masalı değiştirir, geliştirir, 14 yıl boyunca üstünde çalışır ve ortaya “Sakarca” adlı uzun masal çıkar. Masal güzel ve uzun bir tekerlemeyle başlar. Saf ve açık bir dil kulanılır. Kullanılan simgeler çocukların anlayacağı bilişsel seviyededir.
Gelelim masalımıza. Zamanın birinde, Kabza Bey adında başkentte oturup ülkeyi yöneten bir bey vardır. Bey de denebilir, padişah da. Emir, başkan ya da kral da denebilir. Yazar “bey”i uygun görmüş. Kabza Bey, hem kıyıcı, hem yiyici, eli vermez, gözü doymaz bir yöneticidir. Babası, dedesi, dedesinin dedesi de beydir. Her şeyiyle görkemli bir sarayda oturur. Başvezirlerine, vezirlerine, müdürlerine buyruklar verir. Yemeklerin en iyilerini, en güzellerini yer, kemikleri, artıkları köpeklere ve ajanlara verir. Beyin ülkesinde çoğunluk çalışır, azınlık yer. Beyin kendisinden başka, yakınları, akrabaları, vezirleri herkesten çok daha fazla yer. Onların en önemli işi de bu düzeni yaşatmaktır. Kentlerde kullar kulluktan, köylerde köylüler yoksulluktan dayanılmaz acılar çekerler. Ancak halk yine de susar. Düzenin devam edebilmesi için Kabza Bey ve önceki beyler, halkı hocalarla, kendi düzenine uygun bilginlerle ve okullarla uyutur. Köylerde jandarma, şehirlerde zabıta ve polis zaman zaman kıyım yapar, korkuyu havaya yerleştirir. Korku tek başına halkın sesini çıkarmaması için yeterli gelir. Günümüzde halen varlığını sürdüren bir çok yönetim düzeniyle ortak özellikler gösterir Kabza Bey’in yönetimi. Başlarında Kabza Bey gibi bir tiran yoktur belki ama,halihazırda bu yönetimler halkı sömürmeye, korkutarak bastırmaya devam ederler.
Fakir Baykurt'u bugün de okutan düşünce
SÖYLENENİ YAPAN ELDEĞİRMENİ
Kabza Bey’in ülkesinde, başkente yakın bir köyde, Emiş ve Memiş adında kör ve çocuksuz bir çift yaşar. Dünyada, küçük evlerindeki yatak, yorgan, yastık ve el değirmenlerinden başka bir şeyleri yoktur. Emiş ve Memiş’in eldeğirmeni her söyleneni yapar, her isteneni var eder. Alaaddin’in Sihirli Lambası’nı anımsatır. Fakat üç dilekle sınırlı değildir yapabilecekleri, her isteneni, kim isterse istesin mükemmel bir şekilde yerine getirir. Emiş ve Memiş daha fazlasına sahip olma olanakları varken azla yetinirler. Aşırı tüketime karşı hayatın sadeleştirilmesi, güce sahip olma yerine hayatın küçük güzellikleriyle mutlu olma olanaklarını gösterir Emiş ve Memiş’in yaşama karşı tutumu.
Köyde, Kabza Bey’in düzenini devam ettirmesini kolaylaştıran insanlardan biri yaşar: bir ajan köylü. Kabza Bey’e yaranmak için gidip haber verir değirmenin varlığını. Beyin emriyle, zaptiyeleri köye gelip bulurlar yaşlı çifti ve denerler değirmenin marifetlerini. Kör Emiş ve Memiş’i bırakırlar elsiz ayaksız, ekmeksiz, susuz. Alıp giderler değirmeni. Emiş ve Memiş’in yardım çığlıklarına köyün bilgesi Aksakallı’dan başka kimse kulak asmaz.
Aksakallı’nın Sakarca adında gür ve güzel sesli bir horozu vardır. Sakarca yaşlı ve muhtaç çifte yapılan haksızlığa dayanamaz. Halkın hiç bir şey olmamış gibi davranmasına şaşırıp üzülse de, öteden beri uyuyanları uyandırmayı kendine görev bilir. Bağırır zalimlik ve haksızlık karşısında korkuyla uyutulmuş halkın kulağına: “Kabza Bey körlerin değirmenini aldı, bu bir haksızlıktır.” Sakarca bilir ki, bugün yapılan haksızlığa ses çıkarılmaz, görmezden gelinirse yarın herkese haksızlık yapılabilir, gelecekte yapabilecekleri kötülükler önlenemez. Eğer halk birleşip gür bir sesle haksızlığa itiraz ederse, Bey, vezirler, bakanlar, zaptiyeler, jandarmalar halktan korkup haksızlığı düzeltirler, yenilerini yapmaktan da çekinirler. Düzeni ayakta tutan korkuyu yenip harekete geçmek önemlidir. Halk da bilir haksızlık olduğunu ancak harekete geçmez. Devrimci bir karakter olan Sakarca’dan başka ne bir insan, ne bir tavuk ne de horoz haksızlığa başkaldırmaz. Kendisine eşit görüp yardım istediği muhtarın horozu kendisinin muhtarın (düzenin) horozu olduğunu, asla baş kaldırmayacağını, taraf tutmak gerekirse beyin tarafını tutacağını söylerken, tüm toplumun ruh halini anlatır bir anlamda.
YÜREKLERE UMUT OLUR
Sakarca köylüleri, tavukları ve horozları ikna edemeyeceğini anlayınca, değirmeni Kabza Bey’den tek başına almaya karar verir. Üzerlerine korku sinmiş, başkalarının sorunlarına duyarsız yarı uykudaki halk, Sakarca yüzünden kendi başlarına bir bela gelmesinden korkarlar, onu yakalayıp engellemek isterler. Sakarca onlardan kaçar. Yolda kendisini yemek isteyen bir tilki , bir kurt ve bir ırmak ile karşılaşır. Stratejik davranarak her üçüyle de işbirliği yapar. Onları kendisi ile giderek değirmeni geri almaya ikna eder, bu işten nasıl karlı çıkacaklarını gösterir. Böylece okur kitlesi olan çocuklara sorunlarla karşılaştıklarında, yılmamaları, akıllıca düşünüp herkesin kazanabileceği şiddetsiz çözümler olduğunu anlatır. Sorunlar karşısında birlik olmanın, güçleri birleştirmenin önemini vurgular.
Sakarca, tilki, kurt ve ırmak ile birlikte birçok engeli aşsa da sonunda kibirli, kıyımcı, merhametsiz ve bencil beye yenilir. Yenilir, ancak sonunda yazarın sürpriz kurgusuyla bu yenilgiden gümüş bir kuş olup çıkar, umut olur halkın yılgınlığına, cesaret olur korkusuna, güç olur dermansızlığına. Fakir Baykurt, kendisinin de dediği gibi çocuklara üstten bakarak onlara öğütler vermez bu masalında, duygudaşlık yaratıp onlara yön gösterir. Yazar, haksız yönetimlere karşı doğrudan baş kaldırma olanağı bulamamış halkların öç alma aracı olarak gördüğü masalı kullanır adaletsizliğe karşı. Bir yenilgiden zafer çıkarıp çocukların yüreğine umut olur. Değil mi ki çocuklar masal okuduklarında değişirler, büyürler, gelişirler; bu masalı okuyacak çocuklar için de dünya artık çok daha farklı bir yer olacaktır.