Sabah 10.30'da kalkan vapur
28 Eylül’de başlayan ve beş gün süren Uluslararası İstanbul Şiir ve Edebiyat Festivali dün sona erdi. Festivalin son gününde “şiir hatları vapuru”yla boğaz turu düzenlendi.
Enver Topaloğlu [email protected]
"önce diyelim ki şiir bir kuşkudur
bir otobüs yolcusunun kimliğini taşır
bir şarkı olup bir sonbaharda
onulmaz bir güzelliğe ulaşır
ve yitirip rengini bir akşam saatinde
olur olmazlaşır
kardan almaz belki rengini
ve düşmez
şimdi biz haberi nerden verelim derseniz
solgun ama aydınlık olanlardan
bir taraf olanlardan
söğütlerden de olur, kavaklardan da
ve çamlardan
yırtılıp giden adamlardan
ve durup duran adamlardan
içerden, dışardan türkiye’den, almanya’dan
ve solgun ama aydınlık olanlardan
Mahir’i sorarsanız, dışardadır, Türkiye’de"(*)
Bu yıl 9'uncusu düzenlenen Uluslararası Şiir ve Edebiyat Festivali'nin son günü... Festivalin kapsamı edebiyat da dahil edilerek genişletilmiş...
Sonbaharın şiiri sevene hakkını veren güneşli bir pazar günü... Sabah erkenden 10.30'da Kabataş iskelesinden kalkacak "şiir hatları vapuru"na binmek için yola düşüyorum... İstanbul'da bir yerden bir yere zamanında ulaşmanın imkansızlığı bilinir... Neyse, vaktinde iskeledeyim.
Yolcular yerini alıyor... Önemli bir gecikme olmadan palamarı çözülüyor "şiir hatları vapuru"nun... Herkese açık ama(!) 200 olarak sınırlanan yolcu sayısı, etkinliğe katılanlarla birlikte 30-40 kişi var yok! Çoğunluk şiir okuyacak şairlerden oluşuyor.
Bir iki ismin dışında programda adı bulunan bütün şairler gelmiş... Gözümüze Türkiye'nin değişik şehirlerinden gelenlere takılıyor... Biraz Almanya, biraz Ayvalıklı şair Gültekin Emre... İşte İzmir'den Hüseyin Yurttaş, Ankara'dan Abdulkadir Budak, Elçin Sevgi Suçin, Mehmet Fidancı, Eskişehir’den Rahmi Emeç... Ordu'nun üretken şairi Gökhan Çiçek...
İtalya'dan, Polonya'dan, İspanya'dan, Çin'den, Macaristan gibi dünyanın değişik ülkelerinden gelen şairler... Şiirlerini okumak için mikrofonu aldıklarında onları da tanıyoruz... Konuk yabancı şairlerin şiiri bir de Türkçe olarak okunuyor... Zaten festival kitapçığında konuk yabancı şairlerin şiirleri hem kendi dillerinde hem de Türkçe olarak yer alıyor. Ancak Türkiye'den katılan şairlerin şiirleri kitapçıkta yabancı konukların okuyabilmesi için çevrilmemişti nedense!
SONBAHAR VE ŞİİR
Etkinlik Abdulkadir Budak'ın "Aşk Beni Geçer" şiirini okumasıyla başlıyor... Vapur (yanlış anlaşılmasın sözün gelişi vapur, aslında bildiğiniz tur teknesi), şair Budak'ın sesi boğazın üstünde yükselirken Kurçeşme'deki Oktay Rifat'ın da heykelinin olduğu parkın önünden geçiyor.
Şiirini okumak için mikrofonu, program listesinde ikinci sıradaki İtalyan şair Claude Pozzani alıyor. Jestlerini, mimiklerini, el, yüz hareketlerini ve beden dilini de katarak okuyor şiirini; sonunda hak ettiği alkışı alıyor vapur Bebek koyuna doğru "yalı giderken"!
Boğaz'ın turistik izlenim nesnesi kalacak kadar küçülmüş doğasına bakılırsa henüz güz, bakır tenli yaprakların omzuna dayamamış başını. Bir peyzaj süsü olarak 'yeşil'e ayrılmış parseller festivale başka ülkelerden gelen konukların gözünü boyamaya, gönlünü okşamaya yetiyor belki. Ancak vapurun Türkiyeli şair konukları için durum farklı... Ah boğaz sırtları diyerek hayıflanıyor örneğin Gültekin Emre!
“Şiir hatları vapuru” boğazın sularında yukarı, Anadolukavağı'na doğru yol alırken konuk şairler, etkinlik programındaki sıraya göre şiirlerini okuyor. Şiirlerini Türkçe yazan etkinliğin katılımcı şairleri, mutlaka "bu güneşli sonbahar günü, boğazda yolculuk yapan bir vapurda şiir okumanın mutluluğu"nu vurguluyor...
FESTİVALİN SON GÜNÜ
Arada katılımcılarla festivalin genel değerlendirmesini de yapma imkanı buluyoruz... İlk tespit; adında uluslararası edebiyat ve şiir olan bir festivale, üstelik dokuzuncusu yapılmasına karşın halkın yeterli ilgiyi göstermediği yönünde... Bunun nedenini tanıtım eksikliğine bağlıyor konuştuğumuz şairlerden biri... Oysa Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Beyoğlu Belediyesi gibi kurumların desteğiyle yapılan bir festivale halkın katılımının sağlanması daha kolay olsa gerek. Yoksa şiir sevenler işin içinde yüksek kurumlar varsa şiirlerini alıp kenara çekilmeyi mi tercih ediyorlar. Vurgulanan bir başka konu bu şiir edebiyat festivalinin neden karşıya, Anadolu yakasına "kısa bir an"lığına geçtiği sorusu!
Shakespeare'in ölümünün 400'üncü yılı nedeniyle Kadıköy Moda Sahnesi'ndeki okuma etkinliği bir hayli ilgi görmüştü oysa. Baki Ayhan T. eğer "Cenk Gündoğdu'nun kişisel çabaları olmasa o da gerçekleşmeyecekti" diye değerlendiriyor... Oysa her köşesinde şiir, edebiyat konuşulan Kadıköy'ün uluslararası bir şiir edebiyat festivaline daha çok mekan olması gerektiği düşüncesi paylaşılıyor. Bizce de önemli bir eksikliktir şiir festivalinin Galata Kulesi'ne çıkmaması, Kız Kulesi'ne gitmemesi; ille de Kadıköy sokaklarında gezinmemiş olması...
NELER OLDU, NELER KONUŞULDU
Anadolukavağı'nda bir buçuk saatlik molada, şiir etkinliklerinin genel bir değerlendirmesini soruyoruz "ortaya karışık".
Sadece şiirlerin okunmadığı; şairlerle söyleşilerin yapıldığı, şiir üzerine, günümüzün şiiri üzerine de konuşulduğu; etkinlikler için İstanbul'un değişik mekanlarına gidildiği bir festival sürecinin yaşandığına dikkat çekiliyor.
Etkinliklere katılarak şiir okuyan Suriyeli mülteci şairlerin de ülkelerindeki savaşın yarattığı yıkımı ve yaşadıkları trajediyi diğer konuklarla paylaşmaları için festivalin bir fırsat oluşturduğu dile getiriliyor!
Ancak "şiir hatları vapuru"nun yolculuğu süresince Türkiye'de gözaltına alınan, tutuklanan yazarlarla, şairlerle ilgili konuşulduğuna tanıklık edemediğimizi belirtelim! Yine de konuşulmuştur, ama biz duyamamışızdır; başka türlüsü mümkün değil diye bir pay bırakalım!
“Şiir hatları vapuru” düzenlenecek kapanış etkinliği için son olarak Emirgan iskelesine yanaştı.
Doğan Hızlan'ın açılış konuşmasıyla başlayan 9. İstanbul Şiir ve Edebiyat Festivali, Emirgan Lale Müzesi'nde düzenlenen şiir okuma etkinliğiyle sona erdi...
(*) Turgut Uyar'ın "Bir Süreğen İlkbahar" başlıklı şiirinin son bölümünü bu yazının başına niçin alıntıladığım sorusuna yanıtım yine aynı şiirin şu dizeleri olsun:
"hepsi solgundur evet, karanlıktadır şimdi hepsi
nerden biliyorum derseniz, işte ordan burdan"