Emeğiyle geçinenlerin ‘doğuşu’
Zafer Toprak'ın 'Türkiye’de İşçi Sınıfı 1908-1946' adlı kitabı; bu “yeni dünya” kanlı çatırtılarla ve yine emekçilerin üzerine çökmekteyken, sınıflar mücadelesine, tarihselliğe, Aydınlanma’nın kazanımlarına yeniden ve baştan bakmanın bir vesilesi…
Hakkı Özdal [email protected]
Türkiye’de emek hareketiyle, dolayısıyla da işçi sınıfının tarihiyle, genellikle sol-sosyalist kesimler ve bu kesimlerden aydınlar ilgilendi. Bu durum, işçi sınıfına ilişkin tarih araştırmalarının, sıklıkla, sosyalist hareketin tarihiyle iç içe metinler üretmesine neden oldu. Elbette bunlar da çok değerli çalışmalardır ve üstelik, sadece işçi sınıfının değil, zaten biri diğerinden bağımsız düşünülemeyecek tüm sınıfların ve bunlarla birlikte maddi dünyanın deviniminden başka bir şey olmayan tarihin “nesnel” yazımı, esasen, Marx’ın tarihsel materyalist tarih felsefesini haiz sosyalistlerin işidir. Bununla birlikte, işçi sınıfının, sosyalist hareket(ler)in siyasal gelişimiyle yakından ilişkili olsa bile, bu siyasal gelişimin “yanı sıra” ve ondan “öte” bir tarihi de söz konusudur.
Elimizde, bu tarihin çok önemli bir kesitini içeren, tüm sosyal ve iktisadi bilimler öğrencileriyle araştırmacıları açısından –ve elbette sosyalistler açısından– bir temel başvuru kaynağı niteliğinde olan bir kitap var: 40 yılı aşkın süredir işçi sınıfı tarihine ilişkin araştırmalar yapan ve bunları çok sayıda makaleyle yayınlayan Prof. Dr. Zafer Toprak’ın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından yayınlanan “Türkiye’de İşçi Sınıfı 1908-1946” isimli kitabı.
Kitap, Zafer Toprak Hoca’nın, bazıları 40 yıl önce kaleme alınmış makaleler ve bunların geliştirilmiş hallerinden derlenen 18 bölümden oluşuyor. Ve bu 18 bölüm, Türkiye’de işçi sınıfının modern bir toplumsal güç olarak ortaya çıkışına, kimi ilk kez bu kitapta yayınlanmış belge ve bilgilerle tanıklık ediyor.
Toprak’ın, “Türkiye işçi Partisi’nin ikinci dönemi başlamıştı” dediği 1975 yılından sonra, TİP çevresindeki aydınların çıkardığı ve daha çok güncel bir içeriğe sahip olan Yürüyüş dergisinin ardından teorik bir yayın organına da ihtiyaç duyulur ve 1977’de Yurt ve Dünya dergisi ikinci kez yayın hayatına başlar. Bu derginin Mart 1977’de yayınlanan ikinci sayısında, Zafer Toprak’ın “1908 İşçi Hareketleri ve Jön Türkler” başlıklı makalesi Hakkı Onur müstear adıyla yayınlanır. Bir sonraki sayıda ise bu kez Ahmet Seren müstear adıyla “Türkiye’de işçi Sınıfı ve Tarihte 1 Mayıslar (1906-1925)” başlıklı yazısı yayınlanır. Hem geniş kapsamları, hem de Türkiye işçi sınıfı tarihine ilişkin kapsamlı içerikleri nedeniyle daha sonraki emek tarihi çalışmaları için de önemli bir referans oluşturan bu iki makale, kitapta da yer alıyor ve bir bakıma bu kitabın tarihsel omurgasını oluşturuyor.
NEDEN 1908?
Türkiye işçi sınıfının tarihini anlatan bir kitabın 1908 yılını milat kabul etmesi doğru mu? Zafer Toprak, kitabın giriş bölümünde bu soruyu kendisine yöneltiyor. 1860’lı yıllardan itibaren ve 19. Yüzyıl sonları boyunca da işçi dernekleri kurulduğunu, zaman zaman grev olarak nitelenebilecek eylemler görüldüğünü de hatırlatıyor. Ama Toprak, 1908’deki “İlan-ı Hürriyet” yani II. Meşrutiyet’in ardından tetiklenen kitle hareketleri ve istibdatla kıyaslanmayacak düzeydeki özgürlük ortamının “yeni bir ortam yarattığını”; bir yandan Osmanlı’nın geleneksel kabuğu kırılırken çalışan sınıflarda da bir bilinçlenme sürecinin başladığını belirtiyor. Öyle ki günümüzde genellikle “vasıfsız işçi”ye karşılık olarak kullanılan “amele” sözcüğüyle tanımlanan sınıf için “işçi” denmeye de bu dönemde başlanacaktı:
“1908’le birlikte çalışanların sınıf bilincinin belirginleştiği bir dönem yaşandı. Bu evrede 'işçi' sözcüğü de literatüre girdi. O güne kadar reaya, amele, ırgat, müstahdem, bekar uşağı, hatta uğraşına göre esnaf, memur olarak nitelenen bir kesimin Weberyen boyutuyla ‘statü’ kazandırıldığı bir evrede ‘işçi’ sözcüğü icat edilmişti.”
Gerçekten, kitapta da gösterildiği üzere, 1908 devrimini takip eden iki buçuk aylık sürede on binlerce işçinin katıldığı ve neredeyse tüm işkollarını kapsayan direnişler, grevler örgütlenmiş, sendikalar kurulmaya başlanmıştı.
İşçi sınıfının bu hızlı uyanışı, son noktada “burjuva milliyetçileri” olan ve iktisadi hayata bakışları bir “milli burjuvazi” yaratmak olan İttihat ve Terakki’nin yöneticileri derhal sermaye lehinde pozisyon alır.
“İttihat ve Terakki” gazetesinde şöyle yazılacaktır:
“Bizde henüz ameleleri bir araya toplayacak bir içtimai [toplumsal] kuvvet, sendika kuvveti mevcut olmadığı için amele sınıfının dizginini tutmak kabil değildir. Programsız bir içtimai sınıfın talepleri ise mantıksız, yalnız menfaat hissiyle dolu olacağı şüphesizdir.”
Ve “Hürriyetin ilanı”ndan sadece iki buçuk ay sonra, 8 Ekim 1908’de, her türlü işçi hareketini bastırmaya yönelik, “Tatil-i Eşgâl Kanun-ı Mukavvatı” yayınlanır. Bugünküne çok benzer şekilde, Meclis de by-pass edilerek, bir “kanun gücünde kararname” ile “kamu hizmeti gören tüm kuruluşlarda”, bir başka deyişle, “ihtiyaç görülürse tüm işkollarında” grev yasaklanmış, kurulan sendikalar kapatılmıştır. İşçi sınıfı, “Hürriyet”in ardından çıktığı toplumsal-siyasal sahnede “tarihsel” bir yanıt almakta ve özgürlüklerin kısıtlanması işçi sınıfının etkinlikleri üzerinden başlamaktadır.
Zafer Hoca, 1908’in bu hareketli günlerinden başlayarak 1946’daki çok partili yaşama geçiş günlerine kadar getiriyor işçi sınıfı tarihini. “Sınıfların öldüğü”, “işçi sınıfının politik bir figür olarak tarih sahnesinden çekildiği”, “kapitalizmin ebedi zaferini ilan ettiği” gibi neoliberal amentülere maruz kaldığımız uzun yılların ardından; bu neoliberal “yeni dünya” kanlı çatırtılarla ve yine büyük oranda yoksulların emekçilerin üzerine çökmekteyken ve ülkemiz de bu çöküşten nasibini fazlasıyla almaktayken, sınıflar mücadelesine, tarihselliğe, Aydınlanma’nın kazanımlarına yeniden ve baştan bakmanın bir vesilesi bu kitap… “Emeğiyle geçinen bir ‘sınıf’ın doğuş öyküsünü gündeme getirerek Aydınlanma’ya olan inancımızı bir kez daha vurgulamış oluyoruz” diyen Zafer Toprak’ın “Türkiye’de İşçi Sınıfı 1908-1946”sı…
İttihat Terakki’nin ‘işçi dostu’ Maliye Bakanı: Mehmed Cavid Bey
Kitabın en dikkat çekici bölümlerinden biri de ilk kez burada yayınlanan bir makale: “Mehmed Cavid Bey, Grevler ve Sendikal Haklar”… Bu makalede, işçi hareketlerine, grev hakkına olumlu yaklaşımıyla bilinen ve İstanbul sermayesini temsil eden “Galata ve Beyoğlu basını” tarafından derhal “sosyalist” ilan edilen, İttihat ve Terakki’nin Maliye Bakanı Mehmed Cavid Bey’in ilginç portresi aktarılıyor. Cavid Bey’in sendika ve grev hakkını savunan, partisinin grevleri yasaklayan kararnamesini eleştiren konuşma ve yazılarına yer veriliyor.