Hasan Ali Toptaş’ın türküleri
Hasan Ali Toptaş'ın son romanı Kuşlar Yasına Gider, geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Toptaş romanında okurları türküler eşliğinde yapılan yolculuklara çıkarıyor.
Selçuk Gürsoy
“Böylece ben türkülerin içinde ilerledim saatlerce, türküleri tırmanıp türkülerden indim, türkülerden geçtim, türkülerde mola verip türkülerden hareket ettim…”
Kuşlar Yasına Gider’in anlatıcısı ve başkişisi olan yazar, “içindeki ses uzaklara çekildiği için” aylardır yazamamaktadır. Bir gün tam iç sesini çağırmak için kalemini mürekkeple doldurduğunda telefon çalar. Arayan, Denizli’de bir kasabada yaşayan annesidir. Annesi, yazarın babası Aziz’in, sabah aniden yola çıkarak Ankara’ya geldiğini haber verir. Bacağına protez yapılacaktır.
“Karın perde perde indiği bir gün”, baba Aziz Ankara sokaklarında kaybolur. Ertesi gün Denizli’ye döner. Bundan sonra sağlık sorunları giderek artar. Böylece yazarın türküler eşliğinde yaptığı Ankara-Denizli yolculukları başlar.
BİRİNCİ YOLCULUK
Beş ay sonra, Mart’ın sonlarına doğru yazar, karısı Seher ve beş yaşındaki kızları Ayperi ile birlikte Denizli’ye, çocukluğunun kasabasına gider. Birkaç gün kalıp dönerler. Bu yolculukta türkü yoktur.
Roman boyunca, yanında başkaları varken hiç türkü dinlemez yazar. Dönüş yolculuklarında da hiç türkü dinlemez. Sadece Ankara’dan Denizli’ye giderken ve yalnızken dinler türküleri.
İKİNCİ YOLCULUK
Babasının Ankara’ya gelişinden yaklaşık bir yıl sonra annesi arayarak babasının artık yürüyemediğini haber verir. Babası, Ankara’da bir hastaneye götürülmesini ister. Yazar bu sefer tek başına Denizli’ye gider.
Yola çıktığında henüz güneş doğmamıştır. Havada çiy tanecikleriyle kaplı buğulu bir serinlik vardır. Radyoyu açar. Seyit Çevik, “Avluda bağlıdır yiğidin atı” türküsünü söylemektedir:
“Kemandaki tavrından ve genizden geliyormuş gibi görünen o şişkin avurtlu, esmer sesinden ötürü seviyordum Seyit Çevik’i. Hiç kuşkusuz, Bulduk Usta’nın, Muharrem Ertaş’ın, Çekiç Ali’nin ve Hacı Taşan’ın genişlettiği topraklardan çeşitli rüzgârlar getirdiği ve bu rüzgârları sesinin avlusunda gezdirdiği için de seviyordum.”
Bu türküyü dinlerken, bundan sonraki bütün yolculuklarında aniden belirip peşi sıra koşan “sütkırı” bir at ortaya çıkar.
Anne ve babasını alarak Ankara’ya döner.
ÜÇÜNCÜ YOLCULUK
Fizik tedavi için dokuz gün sonrasına randevu alındığından, babası Ankara’da kalmak istemez ve yeniden Denizli’ye doğru yola çıkarlar. Akşam ezanında kasabaya varırlar. Yazar hemen geri döner.
DÖRDÜNCÜ YOLCULUK
Sekiz gün sonra, erkenden kalkarak yola çıkar. Ortalık daha aydınlanmamış, renkler bulanık, şekiller dağınıktır. “Dalöğlen” kasabaya varır, anne ve babasını alarak hemen Ankara’ya döner.
BEŞİNCİ YOLCULUK
Baba, fizik tedavi merkezinde fazla kalamaz, çıkmak ister. Birlikte Denizli’ye dönerler.
ALTINCI YOLCULUK
Altı ay sonra yazar kasabayı arar. Babası Isparta’da bir doktorun adını vererek ona görünmek istediğini söyler. Artık ağrılardan uyuyamamaktadır. Bir ay sonra, randevu tarihinde bir gün önce, “güller patır patır açmaya başladığında”, yine tek başına Denizli’ye doğru yola çıkar. Bu yolculuk, bol türkülü bir yolculuk olur. Hacı Taşan, Zaralı Halil, Fatma Türkan Yamacı, Hisarlı Ahmet, Nezahat Bayram, Talip Özkan dinler.
“Türküler, hatıralarımın kıyısına, köşesine çarparak, kulaklarımda ve ruhumda yankılandı durdu…” der.
Afyon’a doğru yaklaşırken, İnce Halil, “İtikadın tam tut” türküsünü söylemeye başlar.
YEDİNCİ YOLCULUK
Artık baba, ayağa kalkamamaktadır. Yazar, babası için OSTİM’den bir tekerlekli sandalye alır. Böylece babasının, ne vakit canı isterse evden çıkabileceğini, moralinin yerine geleceğini düşünür. Böyle düşündükçe Hacı Taşan’ın türküleri berraklaşır, ruhu tatlı bir hafiflikle dolar.
Hacı Taşan yorulup bağlamasını Dinek Dağı’na yasladıktan sonra, yazarın hayalindeki Yirik Yaşar’ın Meyhanesi’ne gider. Sırayı, Fatma Türkan Yamacı alır: “Şu karşıki dağda kar var duman tok / Benin sevdiceğimde din var iman yok.”
SEKİZİNCİ YOLCULUK
İki hafta sonra annesi, babasının artık yemeden içmeden kesildiğini haber verir. Bu defa, Denizli Devlet Hastanesi’ne gidilecektir.
Afyon’a kadar Talip Özkan türküleri dinler: “O gün; üstadın sesi ve bağlaması ruhumun dağlarında, ovalarında ve koyaklarında saatlerce yankılandı durdu.”
Talip Özkan, “Yağar Yağmur”u söyler.
“Afyon’dan sonra Arguvan türkülerini dinledim bir müddet. Dinlerken de, direksiyonun başından kalkıp ışıl ışıl parlayan ay ışığında tenha köyleri gezer gibi oldum adeta…”
Arguvan türkülerinden sonra sırayı Zaralı Halil alır yine. İki tane Zaralı Halil türküsü peş peşe çalar: “Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir…”
“Fırsat elde iken sarmadık yâri / Beni öldürmeli dövmeli değil."
Babasına lenfoma teşhisi konulur.
DOKUZUNCU YOLCULUK
Baba büsbütün kötüleştiğinde, bu defa Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’ne götürmeye karar verirler. Yola çıkar. İki buçuk saat boyunca türkü dinlemek hiç aklına gelmez. Sonra, bazılarını biraz duyduğu, bazılarını hiç duymadığı türküler dinlemeye başlar. Bekçi Bakar’ın söylediği “Buradan bir atlı geçti / Yarama bastı geçti” türküsünü “hayal meyal” duyar.
Erkan Oğur’u duyar. Sonra bir ara “Ben bir Yakup idim kendi halimde” diyen Kazancı Bedih’i, bir ara da “Seher vakti bülbül ağlar ekseri / Bülbülün gözyaşı deler mermeri” diyen Seha Okuş’u duyar.
Beş buçuk saat sonra Çardak’a yaklaştığındaysa, çok uzaklardan geliyormuş gibi, hafifçe, “Cahildim dünyanın rengine kandım” diyen Neşet Ertaş’ın, “taşkınlığını ölçüsünde, ölçüsünü taşkınlığında bulan” o güzel sesi çalınır kulağına.
ONUNCU YOLCULUK: BİR RÜYA
Bir sabah, kahvaltı bile etmeden aniden Denizli’ye doğru yola çıkar. Ankara’yı geride bırakır bırakmaz uzanıp düğmeye bastığında, Hacı Taşan “Aşağıdan gelir gelinin göçü / Gelin mi ettiler canımın içi” türküsünü söylemeye başlar.
Onun ardından Okan Murat Öztürk “Dereler buz bağladı / Avcılar iz bağladı / Beni bir gelin vurdu / Yaramı kız bağladı”yı söyler.
Onun ardından da sırayı, “Yüksek minarede kandiller yanar” türküsüyle Enver Demirbağ alır.
Böylece türkülerin içinde saatlerce ilerler. Nihayet ikindi vakti Nida Ateş “Gece rüyada sohbetin / Gündüz dillerde dillerde”yi söylerken Kaklık Kavşağı’na ulaşır.
Böylece kasabaya kadar gider. Babasını üzüm bağında tek başına otururken bulur. Kucağına alıp eve taşımak isterken, birden dengesini kaybeder. “Eyvah!” diye bağırarak, kan ter içinde uyanır.
Bu yolculuk bir rüyadır. Bu rüyayla birlikte türküler biter.
ON BİRİNCİ YOLCULUK
Rüyadan uyanır uyanmaz çantasını hazırlar ve yola çıkar. Sivrihisar’a vardığında güneş yeni yeni doğmaktadır daha. Türküsüz bir yolculuk yapar. Sessizce, babasını düşünerek Ankara’ya döner.
ON İKİNCİ YOLCULUK
“Derken, telefon çaldı.
Ağbi, dedi Nihat ahizeyi kaldırıp kulağıma götürdüğümde; ağbi, az önce babamı kaybettik.”
Gecenin karanlığında, karısıyla birlikte Denizli’ye doğru yola çıktılar. Babasını toprağa verdikten sonra geri döndüler. Eve gelir gelmez masasına oturdu. Defterin üstünde duran lacivert gövdeli kalemi eline aldı. Kalemin mürekkep haznesi boştu. Doldurdu.
SON
Romana adını veren türküyle romanda hiç karşılaşmayız:
“Bu yol Pasin’e gider / Döner tersine gider / Şurda bir garip ölmüş / Kuşlar yasına gider…”
Belkıs Akkale söylüyor.
- Seyit Çevik, Avluda bağlıdır yiğidin atı.
- İnce (Zaralı) Halil, İtikadın tam tut.
- Fatma Türkan Yamacı, Şu karşıki dağda kar var duman yok / Benim sevdiceğimde din var iman yok
- Talip Özkan, Yağar yağmur.
- Zaralı Halil, Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir.
- Zaralı Halil, Fırsat elde iken sarmadık yâri / Beni öldürmeli dövmeli değil (Karadır kaşların)
- Bekçi Bakır, Buradan bir atlı geçti / Yarama bastı geçti
- Kazancı Bedih, Ben bir Yakup idim kendi halimde.
- Seha Okuş, Seher vakti bülbül ağlar ekseri / Bülbülün gözyaşı deler mermeri.
- Neşet Ertaş, Cahildim dünyanın rengine kandım.
- Hacı Taşan, Aşağıdan gelir gelinin göçü / Gelin mi ettiler canımın içi.
- Okan Murat Öztürk, Dereler buz bağladı / Avcılar iz bağladı / Beni bir gelin vurdu / Yaramı kız bağladı.
- Enver Demirbağ, Yüksek minarede kandiller yanar.
- Nida Ateş, Gece rüyada sohbetin / Gündüz dillerde dillerde.