Şiir yalnız yazılır, yalnız okunur

Şeref Bilsel: Şiir geçmişle, hatırayla, yaralarla okunur. Bütün şiirlerle beraber ama yalnız okunur. Şiirin sahneye, müziğe, sokaklara iltica etmesi –alışmış olsak da- doğasına aykırıdır.

Google Haberlere Abone ol

“Yalnız yazılır şiir, yalnız okunur. Geçmişle, hatırayla, yaralarla okunur. Bütün şiirlerle beraber ama yalnız okunur. Dilin altında susmayan, uğuldayan binlerce ses ve kokudan mürekkep koca bir ‘antologya’ var. Şiirin sahneye, müziğe, sokaklara iltica etmesi –alışmış olsak da- doğasına aykırıdır. Şiirden duyduğumuzu;  hangi dallara çarparak, hangi gökleri alarak geldiğini ve sonuçta ne kadarının okunduğu anda var olduğunu hissetmeye çalışırız. Bizde ‘bir zamanı’ yakalar okunan şiir.”

Her okuma bir beğeni deneyimidir. Bir düzey testidir. Bu şiir okuma edimi için de geçerli. Oluşmuş bir şiir algısı, anlayışı etrafında gerçekleşir çoğunlukla şiir okumaları. Bir de şiir okumayı yönlendiren değişik gerekçeler vardır. Ancak amacı ne olursa olsun, genelde şiir okurunu ikiye ayırmak mümkün. Bir tarafta şiiri kendisi için okuyanlar yer alır. Şiirleri okurlar, severler, sevmezler düşündükleri, duyumsadıkları kendilerinde kalır. Bir de okurken başkaları açısından okumanın sorumluluğunu duyanlar vardır... Onlar genellikle okudukları şiirin üzerine ne düşündüklerini, değerlendirmelerini, neyi, neden tartıştıklarını, irdelediklerini, incelediklerini yazarlar ve paylaşırlar. Tüm bunlarla birlikte şöyle bir soru çıkıyor ortaya. Acaba ne amaçla olursa olsun, şiir okumanın, herkesin paylaştığı bir ortak okuma yöntemi var mıdır?  Bu sorunun aranan yanıtı şiirin tarihsel olduğu kadar güncel birçok sorununa da ışık tutabilir. Çağımızın ünlü düşünürlerinden Terry Eagleton, Türkçeye “Şiir Nasıl Okunur” (Agora Yayınları) adıyla çevrilerek yayımlanan yapıtında, kitabın adında olduğu kadar önemli sayılabilecek bir soru yöneltiyor: “Bir metni şiir yapan nedir?” Bu sorunun önemi, doğrudan doğruya şiiri okuma kültürüyle ilgili olması. Çünkü “okuduğunuz metni şiir yapan nedir” sorusuna verilen yanıt, şiirin nasıl ve ne kadar duyumsanıp kavrandığını da gösteren bir ölçüt oluşturmakta.

Şairliğinin yanı sıra şiir üzerine düşünen, tartışan, eleştiriler yazan ve son yirmi yılda bu yönüyle de öne çıkan bir isim Şeref Bilsel. Bilsel’in Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan “Yalnız Şiir” adlı kitabı, değişik zamanlarda kaleme aldığı şiir üzerine yazılarından oluşuyor. Şeref Bilsel de kitabında şiirin değişik sorunları üzerinde duruyor. Bilsel’in kitabında ele aldığı şiirin dili konusu örneğin, bu sorunların irdelendiği başlıklardan biri…

Günümüzde şiir üzerine düşünme sorumluluğunu alan az sayıda şairden biri olan Şeref Bilsel’e şiirin temel sorunlarını oluşturan bazı konularla ilgili sorular yönelttik…yalniz-siir

Sevgili Şeref Bilsel, dil başlı başına çok geniş bir anlam alanını kapsıyor. Ben biraz daraltarak soracağım, şiirin dili dediğimizde ne anlamalıyız?

Dilin ortaya çıkışına dair farklı kehanetler var. Dil, bir ritim arayışından doğmuş olabilir. Ses tekrarları, yansımalar, harflerin tokuşmasından kabaran uğultu…Bilmiyoruz dilin nerede köklendiğini. İçe doğanı dile getirmek arasında gidip geliyoruz. Yazdığımız her dizenin arkasında bizden önce gelmişlerin, çağdaşlarımızın sesi, edası var. “Yok” sanıyorsak bile onların varlığından kaçışımızın, kopuşumuzun tazyiki var. Doğan, rüyalanan bir dil şiir dili. Sadece kabul ettiği ses ve anlamlarla değil, daha çok dışarıda tuttuklarıyla var şiir dili. Dilin töresine, alışkanlıklarına başkaldıran, var olanı deviren, bulunduğu yerden göçe zorlayan bir dil. Şiirin dili, gündelik dille çatışarak nefeslenir. Burada biricik olan, koruduğu ilk şeylerden biri ‘ses’tir. Dış dünyanın uğultusuna, gürültüsüne karşı bir ses donanmasıyla çıkıp gelir. Bütün büyük, kalıcı şiirlerde bu ses bize eşlik eder. Çünkü sestir, sözden önce var olan. Bu sesi şairin hatıratı, hafızası, kısacası iç dünyası mayalar. Şiir içeriden dışarıya doğru mutlak bir yalnızlık içinde gelmeye meyyaldir. Zaten ses ve yalnızlık karşılıklı söyleşmez mi mırıldandığımız şeylerde bile. Şiirin dili bir düşten gerçekliğe doğru gider. Kendi gerçekliğini yaratabilen şiirler bir dil sahibi olabilir ancak. Bizi soyut bir dünyadan gözle görülür, elle tutulur bir âleme indiren şiirler, bazen bunun tersi de olur. Şiirin dili, aynı zamanda hasretin, yalnızlığın da dilidir; çünkü bunlar var diye aşk ve ölüm de var. Dünyada olmak, bir ritim tutturmak, kendi şarkını mırıldanmak çabasından başka nedir ki?

Şiir de nihayet bir metindir, ama biliyoruz ki her metin şiir değildir. Öyleyse Türkçede bir metni şiir yapan nedir?

Türkçe şiirli bir dildir, bakmayın eskilerin ‘dikenli’ olduğunu söylemelerine. Edebiyatımızın kurucu metni şiirdir. Böyle olduğu için biz şiiri, düz yazıdan kalkarak tanımlayamayız. Çünkü bizde nesir, şiirden koparak yol almıştır. Destanlar, halk hikâyeleri, pek çok tiyatro eserinde bunu görürüz. Esas olan, muhatap kılınan ‘hafıza’dır Türkçe şiirde. Bu yüzden başlangıçtan beri kafiye bir hafiye gibi şiirimizin peşindedir. “Tanrı yazmamıştır, söylemiştir” der Adonis. Bunu, yabana atmamak gerekir. Söylemektir esas olan, söylenemeyen yazılabilir mi? Doğu toplumlarında bu sözlü kültürün ağırlığı şiirde de önemli bir yer tutar. Doğu’da duygu, kalp; Batı’da akıl söze katılır. O yüzden, Doğu’da ağızdan çıkanı ilk ‘kulağın duyması’ öndedir. Çoktur ‘kulak’la ilgili sözler, deyimler: Kulak vermek, kulak kesilmek, kulak kabartmak, kulak misafiri olmak, can kulağıyla dinlemek… Türkçede bir metni şiir yapan unsurlar zaman içinde ‘teknik’ olarak değişmiştir, fakat şiirin iç kumanyası (aşk, hasret, yalnızlık, ölüm, başkaldırı vs) yerindedir. Bizde nesir karşısındaki farkları şiir koyar. Yetenekli bir şiir toprağına sahibiz, Doğu’dan, Batı’dan getirilmiş her türlü bitki bu toprakta yeşerir. Bu yüzden bizde –belki de- sadece şiir yazarak ‘şair’ olunmuyor, hayat da istiyorlar şiirin yanında. Şiiriyle yan yana yürümeyi beceren, yalpalamayan bir hayat. Türkçede fiil ve özellikle fiilimsilerin yoğunluğu da işe yarıyor, imkân sunuyor düz giden şeyleri ters yüz etmeye. Aliterasyonlar, asonanslar, teşbihler için de bereketli bir toprak Türkçe. Dağlarca bir yerde şöyle der: “Bunca şiiri, Türkçeden başka dil bilmemeye borçluyum.” Muazzam türküler, deyişler, sürmeliler, atasözleri , yani bizden önce olup bitmeyen nice sözlü değer  kalemimizi yaslamak için bir imkândır. Acının festivallerle kutlandığı bu topraklarda şiir törenlerden doğmuştu, törenlerle yaşatılıyor, yalnızlık törenleriyle.

Hem bir şair hem de şiir üzerine düşünen ve yazan biri olduğunu gözeterek Eagleton’ın kitabına ad olan soruyu ben de sana yöneltmek istiyorum; şiir nasıl okunur?

Yalnız yazılır şiir, yalnız okunur. Geçmişle, hatırayla, yaralarla okunur. Bütün şiirlerle beraber ama yalnız okunur. Dilin altında susmayan, uğuldayan binlerce ses ve kokudan mürekkep koca bir ‘antologya’ var. Şiirin sahneye, müziğe, sokaklara iltica etmesi –alışmış olsak da- doğasına aykırıdır. Şiirden duyduğumuzu;  hangi dallara çarparak, hangi gökleri alarak geldiğini ve sonuçta ne kadarının okunduğu anda var olduğunu hissetmeye çalışırız. Bizde ‘bir zamanı’ yakalar okunan şiir. İlk dize- yazarken de okurken de- bir ses çatısı kurar bize. Dolanıp dururuz bu çatının ölçüleri altında. Sesi, rengi, ipleri elinde tutar bu ilk dize. Yani yukarıdan aşağıya doğru okunur şiir. Şiirden çıkış da önemli, bazı şiirler sizi sessiz bırakır, bazıları tekrar davet eder. İnsan kendine benzeyen ama tanımadığı insanlar için yazar çoğu zaman; okurken de kendini okur bir bakıma. Şiirin isminin bir anlamı var mı, olmazsa olmaz mıdır, bilmiyorum. Bence noktalama işaretlerinin şiirin isminden daha fazla değeri var okurken. Bir de bazı ilk dizelerin ilk sözcüğü yatırır insanı şiirin içine. Sessizle başlayıp sessizle biten  yer bildiren sözcükler, size şiirin bütün iklimini açar: “Sokaktayım”, “Denizdeyim” vbg. Okuduğunuz şiir sizi çoğaltmalı okurken, şiiri eksiltmemeli. Siz de katılmalısınız şiire, okurken yeniden yazıyormuşçasına haz duymalısınız. Bazı şiirleri okurken insan bu hazzı yaşıyor. İşte bu hazzı yaşatanlar ‘yaşayan şiirler’dir belki de. Şu da var: Dünyada olduğumuzu hissetmek için mi okuyoruz, yoksa ‘dünyadan çıkmak” için mi? Okurken, şiire gitmek yahut şiirin size gelmesini beklemek yerine okuma çabasıyla şiirin kendini okutma yeteneği bir yerde birleşmeli. Şiire rastlamalıyız, tıpkı yazılış anında olduğu gibi. Hazırlıksız, tasarısız, apansız. Anlam peşindeyse şiir, anlam bir dizede bitmeyip artlamalı biçimde diğer dizelere yayılıyorsa nefesimizi kontrol etmeliyiz; ‘anlam çıkarmak” mı, “anlam bulmak” mı? Bu ikisi arasında okurken karar verebiliriz, ama biz çoğunlukla “anlam çıkarmayı” yeğleriz. Müfredatımız da bunu bekler. Ben şiirde –hele ‘okur’ iken-  ‘anlam’ peşinde olmadım hiç. Duymak… Baştan ayağa bir kulak olmak. Yazarken de duyduğumu ‘duyurmak’... Şiir bahsinde benim bütün meselem bu oldu.

evrensel

Dayanışma, destek ve söz

Evrensel Kültür dergisinin Kasım 2016 sayısı yayımlanamadı. Bir gece yarısı kanun hükmünde kararnamesiyle dergi kapatıldı. Devlet, 25 yıldır yayımlanan bir kültür dergisinin kapısına kilit vurdu. Şiirden, öyküden, denemeden, eleştiriden, resimden, müzikten korktu. Yayın kuruluşlarına yönelik ilk susturma uygulaması değildi bu. Televizyonlar, gazeteler, çeşit çeşit yayınlar, devletin kapatma, susturma yaptırımına hedef oldu. Yazarlar, gazeteciler hapsediliyor, susturulmak isteniyor. Ancak toplumun önemli bir kesimi, baskı ve yıldırma uygulamasına karşı direniyor, teslim olmuyor. Hayatı kuşatan ateş çemberinden çıkışı sağlayacak toplumsal dayanışma için bir araya geliyor, sorumluluk alıyor. Yazarları, yöneticileri tutuklanan Cumhuriyet gazetesine şairlerin pazar günkü ziyareti ve şiir okuyarak dayanışma ve destek eylemi de bunlardan biriydi.

Ayrıntı dergi de kapatılan Evrensel Kültür dergisinin hazırlanmış son sayısının içeriğini aynen yayımlayarak dayanışmaya katıldı, desteğini sundu. Ayrıca Ayrıntı Dergi, ön kapağında yer verdiği sunuşunda dayanışmanın önemine dikkat çekerek kamuoyuna yaptığı açıklamayı paylaşıyor:

“Evrensel Kültür dergisinin ‘Ekim’den Sonra’ dosyasıyla hazırlanan 299. sayısı, dergi kapatıldığı için basılamıyor. Biz Ayrıntı Dergi olarak sesi kısılan bütün yayın kuruluşlarıyla dayanışmanın bir gereği olarak, Evrensel Kültür’ün son dosyasını kendi sözümüz gibi sahipleniyor ve bu sayımızı ona ayırıyoruz. Seslerin kısılmadığı, ifade özgürlüğünün yasaklanmadığı ve insanların düşüncelerinden dolayı hapse atılmadığı yarınların özlemiyle…

Ses veriyoruz!

Barış istiyoruz!

Demokrasi istiyoruz!

İfade özgürlüğü istiyoruz!”

kitap fuarı

İstanbul kitap fuarının 35. yılı

TÜYAP 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı açıldı. 20 Kasım’a kadar konuklarını ağırlayacak olan fuarın bu yılki teması 'felsefe ve insan'. Onur konuğu ise İoanna Kuçuradi.

Fuar süresince imza günleri, panel ve söyleşilerde şairler de okurlarıyla bir araya geliyor. Fuarda şairlerin yer aldığı  söyleşi, panel ve benzeri etkinlik programı şöyle:

  • 12 Kasım’da Heybeliada Salonu’nda düzenlenen “Her Veda Elveda Değildir” başlıklı söyleşinin konuşmacıları Namık Kuyumcu, Pelin Batu, Altan Gördüm ve  Ataol Behramoğlu… Söyleşi saati 13.00…
  • Edebiyatçılar Derneği’nin Büyükada Salonu’nda düzenlediği “Şiire Yolculuk” başlıklı etkinlik 12 Kasım’da saat 19.00’da. Etkinliğe şu isimler katılıyor: Kevser Atay, Gökhan Cengizhan, Ahmet Çelik, Zeynep Ece Arabul Günel, Ali Karagöz, Melahat Babalık, Nebih Nafile, Gülsüm Işıldar, İkbal Kaynar, Hikmet Güzelkokar, Hatice Altunay, İbrahim Kiraz, Bedran Cebiroğlu
  • Marmara Salonu’nda 13 Kasım’daki “Yol/cu/luk” başlıklı söyleşiye konuşmacı olarak küçük İskender ve Asuman Susam katılıyor. Söyleşinin başlama saati 14.00.
  • 13 Kasım’da saat 18.15’te başlayacak “Şairdeki Çocuk, Çocuktaki Şiir” söyleşisine Ataol Behramoğlu ve Onur Behramoğlu katılıyor. Etkinlik Marmara Salonu’nda.
  • Sennur Sezer’in şiirleriyle anılacağı 15 Kasım’daki “Sevdadır Kısaltan Geceyi…” etkinliği Marmara Salonu’nda 14.30’da başlayacak. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın düzenlediği ve Mustafa Köz’ün yöneteceği etkinliğin konuşmacıları Adnan Özyalçıner, Gülce Başer, Gülsüm Cengiz, Betül Dünder, Arife Kalender, Gonca Özmen, Nur Saka, Berrin Taş, Nalan Çelik.
  • Heybeliada Salon’unda Şule Yayınları’nın düzenlediği ve A. Ali Ural’ın katıldığı “Şiirle Direniş”in başlığını taşıyan konuşma 15 Kasım’da saat 14.30’da.
  • Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği ve Aydan Ay’ın yönettiği “Cemal Süreya’yı Anıyoruz” konulu söyleşi 17 Kasım’da 15.30’da. Söyleşiye Zühal Tekkanat, Engin Turgut, Koray Feyiz, Tamer Tezin konuşmacı olarak katılıyor.

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Yasakmeyve’nin yeni kitapları

Hafta içinde bize ulaşan şiir kitapları Yasakmeyve’den… Komşu Yayınları’nın Yasakmeyve etiketiyle şiir okuruyla buluşturduğu dört yeni şiir kitabı Niculina Oprea’nın “Med-medCezir Arasında, Hülya Altay Atılgan’ın “Ma”, Emin Kaya’nın “Beni O Uysal Kuyuda Unutmayacaktın” ve Gürsel Bektaş’ın “Güzel Olan Sensin” adlı yapıtları oldu.  

Gitle gel arasında

Romanyalı şair Niculina Oprea’nın şiirleri Türkçede. “Med-Cezir Arasında” adıyla Yasakmeyve’den çıkan kitabı Türkçeye Erkut Tokman çevirdi. Modern Rumen şiirinin önemli temsilcilerinden biri olarak değerlendirilen Niculina Oprea’nın şiirlerinden bir seçme “Med_Cezir Arasında”.

Niculina Oprea’nın özgeçmiş bilgileri şöyle: 5 Mart 1957 yılında Melinesti, Dolj-Romanya’da doğdu. Romanya Yazarlar Birliği ve Bükreş Yazarlar Şubesi/Şiir Bölümü’nün tam üyesi. 1977 yılından beri Bükreş’te ailesiyle yaşıyor. İlk defa 1974 yılında, İoanina Prelcu takma adı kullanarak Craiova'da yayımlanan Înainte gazetesinin yazın ekinde ve Ramuri dergisinde şiirleri yayımlandı. Şiirleri İngilizce, Fransızca, İspanyolca (Katalanca ve Kastilya), Türkçe, Lehçe, Arapça, Sırpça, Arnavutça, Çince, Japonca, maTelugu (Hindistan) dahil pek çok dile çevrildi. Çeşitli uluslararası festivallere ve konferanslara katıldı. Fransızcadan yaptığı çevirilerle pek çok Türk ve dünya şairini Romanya’da edebiyat dergilerinde yayımlayarak tanıttı. Türkçede iki şiir kitabı yayımlandı. Romanya’da “Boğazda Gün Batımı, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi”ni yayımladı (2015).

‘Ma’ ya da su gibi su

Yasakmeyve etiketiyle yayımlanan yeni kitaplardan biri Ma. Şairi Hülya Altay Atılgan. Atılgan’ın özgeçmişinde şu bilgiler yer alıyor: Ocak 1961’de Ankara’da doğdu. Şiirleri Sözcükler, Kıyı, Berfin Bahar, Deliler Teknesi, İdakörfez Fanzin, Yırtık Sayfa, Kaos Çocuk Parkı, Ihlamur gibi edebiyat dergilerinde ve Uluslararası Kuşların Dili Antolojisi’nde

yer aldı. Kitapları: “Zahiri” (2010), “Tanrının Gözbebeği” (Özbekçe-Türkçe) 2010, “Ayn” (Kürtçe-Rusça- Özbekçe) 2013.

“Ma” adı kitabın bir su kitabı olabileceği düşüncesi oluşturuyor ve o zaman şu soru geliyor akla: Nasıl bir su kitabı? Suda yanan bir kireç taşı mı, suyla harlanan bir yürek yangını mı? Soemin-kayaruların yanıtını tabii ki “Ma” okurları verebilir…

Kaya’nın uysal kuyusu

Emin Kaya’ya ait “Beni O Uysal Kuyuda Unutmayacaktın” da Yasakmeyve’nin yayımladığı son çıkan şiir kitaplarından...   

Emin Kaya, 1980 doğumlu. Şiirleri Varlık, Kitap-lık, Yasakmeyve, Sözcükler, Akatalpa, Şiiri Özlüyorum, Mor Taka, Akköy, Akbük, Bireylikler, Yeniyazı ve Şair Çıkmazı dergilerinde yayımlanan bir isim. Kaya’nın ayrıca Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü ve Homeros Şiir Ödülü’nde övgüye değer bulunduğunu, 2011 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nü aldığını da belirtelim. Emin “Akvaryum Konuşkanı” (2012).

Kitap isimleri çoğu zaman, şairin okur için çektiği bir başlama çizgisi gibidir. Emin Kaya da okurunu bir kuyuda, ama uysal bir kuyuda unutulmuşluktan başlamaya yönlendiriyor.gursel

Güzel olan kim...

“Şiir ahlaklı sözdür” diyen ünlü eleştirmen Terry Eagleton’a kulak verdiğimizde şu sonucu da çıkarabiliriz: Şair için şiir eğitimi aslında bir vicdan eğitimidir, hayattan ve şiirlerden başka da okulu yoktur. Şiir kitabı, şairi kim olursa olsun okunmaya kapağındaki adlandırmadan başlanır.

Gürsel Bektaş, 1982 doğumlu. Kimya mühendisi, fotoğrafçı ve sinema televizyon alanında yüksek lisans eğitimi almış. İlk şiir kitabını 2015’te yayımlamış (Kırmızı).  

Bektaş, şiirleriyle bugüne kadar Yasakmeyve, Akatalpa, Türk Edebiyatı, Lacivert ve Papirüs gibi edebiyat dergilerinde yer almış bir isim aynı zamanda.

Gürsel Bektaş’ın kitabına verdiği “Güzel Olan Sensin” adındaki mesaj şiir okurunun dikkate alıp önemseyeceği çağrışımlar sunuyor.

tugrul

Metin Altıok Şiir Ödülü töreni yapıldı

Metin Altıok Şiir Ödülü’nün töreni yapıldı. Metin Altıok’un ailesiyle Kırmızı Kedi Yayınevi’nin birlikte düzenlediği ve bu yıl 9'uncusu verilen ödülün töreni Şişli Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi'nde yapıldı. Metin Altıok ödülünün bu yıl Tuğrul Tanyol’a verildiği daha önce açıklanmıştı.

diri-ozanlar

Sadece şiir için…

Diri Ozanlar Derneği adıyla yayımlanmaya başlanan ve kapağında “sadece şiir” sloganına yer veren iki aylık şiir dergisinin 3. sayısı (Kasım-Aralık 2016) çıktı.

Sayfalarında yer verdiği şiir,  çeviri, söyleşi, inceleme türü ürünlere bakılırsa şiire odaklanmış ve bu niteliğiyle fark yaratacak bir dergi olacağı izlenimi verdiğini belirtelim…  

Derginin son sayısında alfabetik sırayla şu isimler yer alıyor: Abilmuhsin Sönmez, Adam Zagajewski, Ahmet Keskinkılıç, Ali Özgür Özkarcı, Aras Keser, C. Hakkı Zariç, Canan Yıldırım, Cenk Taner, Duygü Kankaytsın, Ekin Metin Sözüpek, Emre Akyüz, Emre Varışlı, Enis Akın, Enis Batur, Erda Har, Fatih Mutlu, Gökçenur Ç, Hakan Yirik, Kaan Koç, Kerim Akbaş, Mehmet Yaşın, Meryem Coşkunca, Naze Nejla Yerlikaya, Neşe Yaşın, Nilay Özer, Nilüfer Altunkaya, Ömer Erdem, Ömer Şişman, Özgür Ballı, Rafet Arslan, Selahattin Yolgiden, Sema Güler, Sonat Yurtçu, Süreyya Aylin Antmen ve Uğur Yankel.