Felsefeyi ve insanı bilimden kurtarmak mümkün mü?
Scruton, ilginçtir, bir kategoride değerlendirilemeyecek bir düşünür. “Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi” felsefe ile ilgilenen, insan yaşamında felsefenin yeri olduğunu düşünen okur için de iyi bir okuma deneyimi olabilir.
DUVAR - “Ben, bilimsel eğitimden tatmin olmamış bir üniversite öğrencisi olarak felsefeye yönelmiştim ve o sırada bilimin cevap veremeyeceği derin ve ciddi sorular olabileceğini tahmin ediyordum. Ancak akademik felsefe eğitimim sırasında, vicdanımı isyan ettiren uydurma bir bilimsel eğitim ile karşılaştım. Sonuçta, “hakiki” felsefenin ne olduğu konusunu aramaya başladım ki bu arayış beni “-izm”e değil sonunda aklın çok renkte parladığı bir prizmaya ulaştırdı.”
AKILLI KİŞİLER İÇİN FELSEFE
Rocer Scruton böyle söylüyor, bilim ile felsefe ilişkisini tartıştığı, hatta şöyle de söylenebilir felsefeyi bilimin egemenliğinden kurtarma çabasına giriştiği, “Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi” adlı kitabında. Scruton bilimin her şeyi bilme, insana ve dünyaya dair her şeyi açıklama iddiasına eleştirel bir dil ile yaklaşıyor. Onun iddiası bilimin bu anlayışının insanı bir nesneler kategorisine hapsettiği yönünde. Oysa insan dünyasında yaşayan kişiler nesne değil öznedirler ve bilimin nedenler ve sonuçlarla örülü dünyasının cevap veremeyeceği daha karmaşık bir ilişki ağına sahiptirler. Scruton bu yönde düşüncelerini; neden, doğruluk, şeytan, nesne özne, kişiler, zaman, tanrı, özgürlük, ahlâk, cinsellik, müzik ve tarih gibi başlıklar üzerinden tartışıyor.
Scruton kitabında “bilimselcilik” olarak adlandıran düşünceye karşı insanı temel alan bir felsefe sunmaya çalışıyor. İnsan, seçebilen ve seçimlerinin sonucunda sorumluluk alma yükümlülüğünde olan, karşılıklı ilişki biçimleri geliştirebilen, özgürlük, ahlâk gibi birçok özelliği olan bir varlık. Ona göre bu sebeple insan, bilimin nedensellikle açıklayamayacağı kadar derin anlamlara sahip kendi deyimiyle: “Bilimi mutlaklaştırmak insan dünyasının anlamlarını silmek demektir.” Bu nedenle de o, “felsefe yaparak insan eylemini bilimin içine sıkıştırdığı nedensellik ilişkileri ağı dışına çıkarıp kurtarmak” gerektiğini savunuyor.
Scruton kitap boyunca bunun nasıl olabileceğine dair sorular sorup cevaplar arıyor diyebiliriz. Onun çabası bana biraz bilimin nesnesi hâline gelen insan türüne eski anlamını geri kazandırma isteği gibi geldi. Scruton’un bu anlamda yapmaya çalıştığı şey önemli, çünkü o belki de dünyada bir nesne gibi yaşayan, sorumluluklarının farkındalığını yitirmiş bir türe varlığını geri kazandırmayı amaçlıyor.
BİLİM ve FELSEFE DÜZLEMİNDE...
Bilim, dünyaya hâkim olma çabasına girdiğinden beri her şeye bilimin gözüyle bakma çabasında olduğumuz söylenebilir. Bilimsel olana güvenilirlik duymak da bu durumun başka bir boyutunu oluşturur. Peki bu durumda felsefenin rolü nedir? Scruton felsefenin bilim ile derin bir ilişkisi olduğunu kabul etse bile felsefenin uğraştığı konular olan bilginin ve dünyanın yapısı, ahlâk, estetik, mutluluk hakkında bilimin söyleyeceği fazla bir şey olmadığını bu konuların felsefe içerisinde tartışılması gerektiğini düşünüyor. Çünkü bu konuların bilimle tartışılması demek bahsedilen konulara empirik (deneysel) bir yöntemle yaklaşmak demek, Scruton bunun yerine sözünü ettiği ahlâk, mutluluk gibi konulara akıl yürütme ile yaklaşılabileceğini savunuyor.
Bana kalırsa akıl yürütme kısmı da tartışılabilir olsa da deneysel yöntemle insana dair durumların açıklanmasının tek bir sonucu var o da insanın nesnel bir anlam kazanması ki modern bilim için insan bedeni onun tüm bilgisine ulaşabilecek bir nesne olma ötesine geçemiyor. Özellikle tıp gibi insan bedeniyle direkt yakından ilgili kurumların uygulamaları bu konuda önemli örnekler olarak gösterilebilir.
İNSANLAR ARAÇ DEĞİL, AMAÇ OLMALI...
Scruton bize insanın araç değil amaç olması gerektiğini öneriyor. Ona göre bunun insanın amaç olması demek; onun (kişinin) bize karşı hakları bizim ona karşı görevlerimiz olduğunu ne hakların ne de görevlerin başka bir fayda yüzünden iptal edilemeyeceğini kabul etmek demektir. Kıcası ahlâki yasalar insanlara nesne değil özneler olarak davranılmasını emretmektedir.” Onun ahlâki yasa olarak bahsettiği sadece belirli bir kurallar sistemi değildir. Ahlâkî bir toplum müzakere ile biçimlenir ancak bu yasalar birden çok unsur içerir. Özellikle de onu oluşturanların birbirlerinin iyiliği için içten gelen fedakârlıklar yapmalarına dayanır. Scruton’a göre; İnsanların ahlâkî yasanın sağlayacağı güvenliğe ve müzakere alışkanlığına ihtiyaçları vardır. Öte yandan bir şey daha isterler; bu da onları birbirinin keder ve neşelerini paylaşmasını sağlayan sevgi ve duygudaşlık bağıdır.
Pratiğe geçebildiğinde mantıklı olabilecek iddialar Scruton’un düşünceleri ancak onun atladığı şey “ahlâki yasaları” belirleyen bir otoritenin olduğu. Otoritenin olduğu yerde ise bu “ahlâkî toplum ve birbirinin keder ve neşelerini paylaşmasını sağlayan sevgi ve duygudaşlık” en azından bugünün dünyasından baktığımda bana çok imkânlı gelmiyor. Hâttâ yeniden varlığı anlam kazanmış bir insana, Scruton’un anlatısı boyunca çok yer tutan o “özne”nin bile ulaşılabilirliği konusunda derin şüphelerim var.
Scruton’un “Akıllı Kişiler İçin Felsefe” kitabı bilime yaklaşımı açısından postmodern düşünceye yakın gibi görünebilir ancak Scruton yapı söküme ve Foucault gibi düşünürlere karşı oldukça uzlaşmasız bir eleştiri de getiriyor. O balık ve insan gibi kavramların gerçekliğe yönelik olduğunu bu varlıkların dünya tarafından belirlendiğini, keşif yolcuğunda yol gösterdiğini iddia ediyor. İnsan kavramını yeni kullanmış olsak da bu nedenle onun bir icat olamayacağını düşünüyor.1 Scruton’un anlatısı çok insan yanlı bulunabilir ancak bu kitaptaki hayvanların dünyasına dair yorumlarına haksızlık olacaktır.
Scruton, ilginçtir, bir kategoride değerlendirilemeyecek bir düşünür. O felsefeyi dar bir alana sıkıştıran, insanı bilimin konusu yapan anlayışa uzak bir felsefeci. Onun düşüncesi bilgiden çok bilgeliğe önem veriyor. Ancak muhafazakâr yanı olan da bir düşünür, kitabın çevirmeni Eşref Armağan Eşkinat sol ve eleştirel düşünce ile devamlı polemik içerisinde olduğunu belirtmiş ki kitap boyunca hissedildiğini söylemem gerek. Ancak “Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi” felsefe ile ilgilenen, insan yaşamında felsefenin yeri olduğunu düşünen okur için de iyi bir okuma deneyimi olabilir.