Geceyle İşlenen: Baba, seni hiç sevemedim
Arkadaş Zekai Özger Şiir Ödülü'nü bu yıl “Geceyle İşlenen” adlı dosyasıyla Meryem Coşkunca aldı. Mayıs Yayınları tarafından kitaplaştırılan dosya şimdi raflarda…
Nazê Nejla Yerlikaya
DUVAR - Kendisine kaygıyla bağlanan bir şair Meryem Coşkunca… Ruhunu acıtan hiçbir şeyi es geçmiyor. Eline aldığı baltayı nereye vuracağını iyi biliyor. Kökünden söküp atmak istediği varoluşsal sıkıntılarına kayıtsız kalmıyor ve direnerek varolmaya çalıştığını dizelerine geceyle işliyor.
LİF LİF SÖKÜLEN...
Yaratımın güçlü ışığında kamaşan gözleri diplere yönelik… Diplerde varlığını sürdüren yaşantısı karanlığın içinde ancak yazarak nefes alıyor. Kendisini lif lif var eden bir varoluşu yine lif lif sökme çabası içinde. Ancak diplere yönelmek sancılı bir süreçtir ve Meryem Coşkunca bu sancıyı iliklerine kadar hissedip örüyor şiirini.
Umutsuzluğun yarınları yaraladığını bugünü kanatarak anlayan insanlar için yaşamak oldukça zor. Hele ki bu kişi şairse… Deliliğin sınırlarında yaşamaya katlanmak için esrara düşmek ve bu esrarlı hava içinde kendini sürekli ertelemek. “günler de geçiyor kim için?” diye soruyor Meryem Coşkunca. Zamanın yaraladığı sözcükleri var ellerinde ve bu sözcüklerle konuşuyor, diyor ki “olsam bir olsam/ sessizliğe bir soru, en kısa yoldan/ - ben, hiç var mıydım?” Böylesi bir sınırda yaşıyor şair. Uyku ile uyanıklık, gerçek ile hayal arasında gezinerek.
ELLERİNİ KOYACAĞI YERİ BİLEN...
Sınırlarda yaşarken nereye dönecektik yüzümüzü? Hayalin ve efsunun içinde nefes almaya çalışmak dünyayı dışlamak değil miydi? Deliliğin varoluş duygusuna yaklaştığı her anın içinde güç bela ayakta kalmak, sınır tellerine dokunan ellerimizi nereye koyacağımızı bilememek… Yaşamın acımasızlığı ve varoluşun ağırlığına rağmen Meryem Coşkunca yüzünü dünyaya döner. Yazarak katlanır dünyaya. “var olasın, dediler. yazdım yazdım/ inceldi gövdem geceleri”. Yüzünü dünyaya döner dönmesine ama içindeki fırtına ona yalnız olduğunu hep hatırlatır: “değil mi insan kendi çitinde/ kendi fırtınasıyla kopar ve/ toplayamaz onu hiçbir taş/ bırakıldığı sularda”
Meryem Coşkunca, acının içinden geçerken kendisini ruhunun sıkışmış alanlarında var ediyor, bu acıya rağmen insan olmanın zorunluluğuyla yüzünü dünyaya dönerken sözcüklerini biliyor ve bu keskinlikle acıtarak yazıyor şiirlerini. Çoğu zaman bir kuyunun dibinde, bazen daralan bir çemberin içinde sıkışmış bir ruh halinin kaygısıyla var ediyor cümlelerini. Nietzsche’ye göre geleceğin yaratılması gerek ve bu yaratım geçmişle yüzleşip geçmişe sahip çıkılmadan mümkün değildir. Meryem Coşkunca da şiirlerinde geçmişle yüzleşir. Zira yüzleşmenin olmadığı bir toprakta ‘sondaj’ mümkün değildir.
GECEYLE İŞLENEN...
Tenha şiirinde geçen baba figürü oldukça acıtıcı dizelerle ortaya çıkıyor: “ben sokak dedim babam çıkmaz dedi/ ben bahçe dedim babam balta dedi/ - baba, seni hiç sevemedim” Meryem Coşkunca’nın nefes aldığı tünelin içinden seslenebilmek için kapıyı acı acı inletmek gerekiyor. Zira Coşkunca bu şiirlerinde ışığın olmadığı ya da loş bir ışığın duvarları yıkadığı nemli bir yerde nefes almaya çalışıyor. Öyle görünüyor ki Meryem Coşkunca ızdırap çeken bir şair. Gövdesinin içinde sanki bir çarmıhla geziyor gibi. Ruhun karanlık taraflarına sesleniyor sürekli. “her yerimi ufaladım her yerim ıssız/ yersizlik ne çok ben/ çınladığım nasıl hiç kulak/ görünmeyen öteyim/ yeniğim tüm harflere/ tüm harflere yenik”
Denilebilir ki “Geceyle İşlenen” umutsuzluğun şiirlerinden oluşmuş. Coşkunca yer yer umudun kapılarını sözcüklere açsa da bu durum çok uzun sürmüyor. Coşkunca’nın acı, ölüm, unutuş, hiçlik gibi kavramlarla olan derdi şiirlerinin bütününe yansımış görünüyor. Kuyunun içinde kuyuya teslim oluyor sürekli. “nasılsa kendi kuyuma indim/ nasılsa bildim./ kuyu bendim” ruhun karanlık taraflarına yolculuk eden Coşkunca bunu büyük bir cesaretle yapıyor. Şiirlere sinmiş bir korkudan eser yok. “korkmadım/ sardım içimi sıkıntıya”
Dileyelim ki gelecek vadeden çok genç şairimiz Meryem Coşkunca’nın yazın serüveni çok uzun sürsün. Geceyle işlediği bu şiirlerinin değeri bilinsin, okuru bol olsun.