Oğuz Atay'ın zamana ihtiyacı vardı
Tutunamayanların ilk yayıncısı Hayati Asılyazıcı Oğuz Atay'ı anlattı. ''Hepimizden çok Oğuz’un zamana ihtiyacı vardı.''
DUVAR - Türkiye'nin önemli sanat eleştirmenlerinden, bir dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sanat Yönetmenliği görevinde bulunmuş Hayati Asılyazıcı ile Oğuz Atay hakkında konuştuk. TRT Roman yarışması sonucunda bir merakla başlayan ilişkileri Oğuz Atay'ın hayatını kaybedişine kadar devam ediyor. Asılyazıcı, Tutunamayanlar'ın üzerindeki etkilerini, Oğuz Atay'ın analitik zekasıyla ortaya koyduğu metnin ardından şunları söylüyor: '' Oğuz Atay hayatta olsaydı Kafka gibi, Dostoyevski gibi dünyaya açılmış bir yazar olurdu. Yazdığı bu zor metinleri eminim ki tüm dünya çok dikkatli izlerdi. Gerçek bir aydın olarak yaşamını sürdürürdü. Dediğim gibi hepimizden çok Oğuz’un zamana ihtiyacı vardı.''
Oğuz Atay ile nasıl tanıştınız?
1970 yılında TRT Roman yarışması yapıldı. Ödüle layık görülen 3 yazar açıklandı. O dönem dereceler açıklanmazdı. Kazananlar arasında bir ismi daha önce hiç duymamıştım. Oğuz Atay’dı. Cumhuriyet gazetesinde küçük bir haber olarak yer alıyordu. O dönem işim gereği Avrupa sanatını yakından takip ediyordum. Yenilikleri, modern anlayışı yakından takip ediyordum. Bu yeni ismi de fazlasıyla merak ettim. Gazeteyi aradığımda kendilerinde kazanan dosyanın bir nüshasının olduğunu söylediler.
Tamamen merak üzerine tesadüfi bir tanışma diyebiliriz…
Evet, tam olarak öyle. Dosya öğleden sonra elimde oldu. 2 gün boyunca okudum ve daha sonuna gelmeden çok etkilendim. Cağaloğlu’nda oğlumun adını taşıyan bir yayınevim vardı. Sinan Yayınları… Dosyayı akşama kadar orada okudum. Sonrasında handan çıkıp evin yolunu tutarken okul kitapları satan bir yayınevinde adı Topoğrafya olan bir kitabın üzerinde Oğuz Atay’ın adını gördüm. Kendisinin mühendis olduğunu o an anladım.
Sonrasında ne yaptınız?
Gazeteden, görev yaptığı yeri, yani Yıldız Teknik Üniversitesi’ni öğrendim. Hemen arayarak dosyayı basmak istediğimi söyledim. Her şey çok çabuk gelişti. Akşam Oğuz hana geldi. Kendisiyle anlaşma yaptık. Benim tek isteğim kitabı iki cilt halinde basmaktı. Dönem koşulları için kalın bir kitaptı.
Oğuz Atay ne dedi?
Bana hak verdi. Kitabın düzeltilerini ve ciltlerin ayrılacak olduğu yeri kendisinin yapmak istediğini söyledi. Bu teklifi kabul ettim. Bir de kapak konusunda İngiltere’de yaşayan bir ressam arkadaşından bahsetti. Bu isim Sevin Seydi’ydi. Romanı bilen biriydi. Ondan gelen çizimi çok sevdik ve kapak konusunda uzlaşmaya vardık. Böylelikle ilk cilti bastık.
Tutunamayanlar’a gelen tepkiler nasıldı?
Kitapla ilgili kimse yazı yazmak istemedi. Kendim de eleştirmen olduğum için o dönem bu çevredeki insanları yakından tanıyordum. Nedense kimse cesaret edemedi. Oğuz, dosyasını birçok yayınevine göndermiş fakat hep olumsuz cevaplar almış. Bu isimler arasında Attila İlhan ve Fakir Baykurt da bulunuyor. O dönem için bir tek Yeni Dergi’de yazan Murat Belge bir sütunluk kısa bir yazı yazmıştı. O yazı da tam anlamıyla doyurucu olmamıştı.
Ne gibi bir yorum sizin için doyurucu olurdu?
Şöyle söylemek gerekir, ben uzun zaman Avrupa sanatını takip ettim. Yeniliklerin hep takipçisi oldum. Örneğin Doğu Almanya’da Brecht tiyatro kurmaya çalışırken Polonya’da Brecht’in oyunları sahnelerde sergileniyordu. Türkiye’de de böylesi bir ilerici tavır olmalıydı. Beklediğim böyle bir eleştiriydi. Çünkü Oğuz, avangard olmadan sadece insanı konu alan bir roman yazmıştı. Bizim kuşağımızın büyük açlık çektiği bir durumdu. O dönem için romanı Cevat Çapan ve Halir Refiğ beğenmişti ve üzerine bir yazı yazmadılar.
Oğuz Atay ne düşünüyordu bu durumla ilgili?
Yazdıklarından belli değil mi? O çağdaşlarının bir adım ötesindeydi.
Edebiyat dışında Oğuz Atay nasıl bir insandı?
Ankara Maarif koleji mezunu, siyasi bir babanın oğlu... beyefendi bir insan olarak yetişmiş, çalışkan bir insandı. Hocası ve üzerine roman yazdığı Mustafa İnan’ı çok sever ve sayardı. İyi bir ressamdı. Kaligrafi ile ilgilenirdi. Sanatın başka disiplinleriyle de içli dışlıydı. Çok okurdu. Gördüğüm en iyi okurlardan biriydi.
Tutunamayanlar’ın ikinci cildini nasıl bastınız?
Kısa süre sonra ikinci cildi de bastık. O sırada Oğuz Tehlikeli Oyunlar’ı bitirmişti. Onu da bastık. 1977 yılında benim İstanbul Belediyesi Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni olmam, yayıncılığa zaman ayıramama sebep oldu. Bulunduğumuz han tahliye edilince Mehmet Ali Yalçın May yayıncılıkta Oğuz’un öykü kitabı Korkuyu Beklerken’i bastı.
Bir süre sonra İletişim Yayınlarına geçti ve daha geniş bir kitleye geçti.
Evet, çok sonra İletişim Yayınları editörlerinden Fahri Aral gelip yayın haklarını istedi. Yayın haklarını Oğuz’un kızı Özge’ye devrettim. O dönem Oğuz’un kendi adını taşıyan bir torunu doğmuştu. Bu denli bir okuyucuya ulaşması beni çok mutlu ediyor.
Oğuz Atay’ın erken vefatı sizi nasıl etkiledi?
Çok büyük bir acı duydum. Türkçe edebiyat büyük bir ismi kaybetti. Çok erkendi. Oysa hepimizden çok Oğuz’un zamana ihtiyacı vardı.
Bugün Oğuz Atay hayatta olsa nasıl bir insan olurdu? İçinde bulunduğumuz dünyayı nasıl yorumlardı?
Burası Oğuz’u çok geç anlayanların ülkesi… Oğuz hayatta olsaydı Kafka gibi, Dostoyevski gibi dünyaya açılmış bir yazar olurdu. Yazdığı bu zor metinleri eminim ki tüm dünya çok dikkatli izlerdi. Gerçek bir aydın olarak yaşamını sürdürürdü. Dediğim gibi hepimizden çok Oğuz’un zamana ihtiyacı vardı. Oğuz’u her zaman sevgiyle anıyorum.