Hitler'in Kavgam'ı ve faşizm

Albrecht Koschorke, çabucak okunabilen, ancak idrakinin daha uzun bir zaman alacağı bir analiz kaleme alıyor. Zihinlere gönderdiği resimler, ruh hallerinde yarattığı dalgalanmalar ve faşizmin düşünce dünyasına getirdiği açıklamalar ile bir başucu kitabı niteliğinde…

Google Haberlere Abone ol

Berkay Üzüm

Albrecht Koschorke’nin kaleme aldığı, “Nasyonal Sosyalizmin Poetikası” alt başlıklı Hitler’in Kavgam’ı Üzerine Bir Analiz adlı kitap, Kavgam’ı oluşturan cümle kalıplarından ziyade, metnin yayımlandığı dönemle olan ilişkisine, okuyucu üzerinde bıraktığı tesirlere ve bu tesirlerin evrim geçirdikten sonra yarattığı kural dışı güce dair nitelikli bir inceleme vaat ediyor.

Kavgam, Türkçedeki yaygın karşılıklarından biri “zorba” olan diktatörlük mefhumunun tarifini baştan yapan Hitler’in; kimine göre tabu, kimine göre sembol, kimine göre ise “yakılması gereken bir şey” olarak izah edilen kitabı. Tanıl Bora da kitabın Sunuş bölümünde, Kavgam’ın tarihine, yayımlandığı dönem ortaya çıkan etkisine, tabu olup olmadığına, yeniden yayımlanma hususuna ve Türkiye’de Kavgam’ın hangi âlemlerde dolaştığına dair mühim açıklamalar yapıyor. Bu bölümlere değinmekte fayda var, zira Kavgam’ın yazılma sürecine ışık tutması bir yana, ülkelerin değişen tutumlarına göre piyasada serbestçe dolaşmasına veya “dolaşımının engellenmesine” dair de birkaç kelam ediyor.

HAYATINDAN DÜŞÜNCELERİNE...

hitler Albrecht Koschorke, Hitler'in Kavgam'ı Üzerine Bir Analiz - Nasyonal Sosyalizmin Poetikası / İletişim Yayınları, 95 syf.

Hitler, 1923’teki başarısız darbe girişiminden sonra hapishanede yazmaya başladığı, iktidara geldikten sonra da muazzam satış rakamlarına ulaşan bu meşhur kitabının ilk cildinde hayat hikâyesini dramatize ederek anlatırken, ikinci cildinde kendi nasyonal sosyalizminin krokisini çizip temel argümanlarını açıklıyor.

Bora, İkinci Dünya Savaşı bitiminde kitabın başta Almanya olmak üzere bir dizi ülkede yasaklandığına, ancak ırkçı-faşist hareketlerin yaygın olduğu Hindistan’da yayımlanmaya devam ettiğine dikkat çekiyor. Telif problemi ortadan kalktığı için Almanya’da serbest bir şekilde basılabilme durumuna gelen kitabın, bu bağlamda Almanya’da başlattığı “tabu” ve “Nasıl yayımlanmalı?” tartışmaları da, sürecin geldiği nokta açısından zihin açıcı taraflara değiniyor. Kitabın, bol dipnotlu izahlı bir şekilde yapılan basımı, bu tartışmaların odak noktası haline gelmiş durumdayken, diğer yandan “Kitabın basımını tekrar nasıl engelleyebiliriz?” sorusu da gündemde kalmaya devam ediyor. Bora, Sunuş’un son bölümünde, Kavgam’ın Türkiye’deki ahvaline dair de önemli bilgiler veriyor; ne kadar okunuyor ve Türk milliyetçileri açısından nasıl algılanıyor…

Albrecht Koschorke, kitabın ilk bölümünde toplumsal krizler ve preker gruplar bağlamında, ideoloji ve iktidar olma meselesi üzerinden bir analiz yapıyor. “Hitler fenomenini anlamanın, bireyi tek başına şeytanlaştıracak kadar yüceltmek gibi bir yaklaşımdan fazlasını gerektirdiğini” belirten yazar, halkın içerisinde bulunduğu durumu ve bu durumun iktidara açtığı yolu betimliyor. Fransız sosyolog Gustave Le Bon’un kitleler psikolojisi için geliştirdiği aşamalı modelden hareket eden yazar, kitlelerin pasifliği ve telkine tam anlamıyla açık olmasını da bu bağlamda açıklıyor. Aynı zamanda, preker sınıfların tarih boyunca kriz dönemlerinde ortaya çıkışı ve Avrupa’daki milliyetçiliğin başarısındaki rolüne de değiniyor.

MODERN DİKTATÖRLER

İkinci bölümde, modern diktatörlüklerin kitaba verdiklere önem, Hitler’in Kavgam’ı yazarken öne çıkardığı unsurlar, bu unsurları kitleye açıklama uğraşı ve “başarılı” bir şekilde yönettiği “algı operasyonu” anlatılıyor. Kitabın, tüm halka dağıtıldıktan sonra bir tür anayasal metine dönüşecek kadar otoriter bir konumu işgal ettiğini ve eleştirilere kapalı olmasına katkıda bulunacak kadar kendi etrafında geliştirdiği bir “ritüel”e sahip olduğunu belirtiyor.

“Hitler’den sonra Avrupa kendisini hangi durum içerisinde buldu?” minvalinde bir soruyla muhatap olan son bölümde, Avrupa’nın, bu katı milliyetçiliğin kıskacından kurtularak kendine daha “soft” bir alan açmaya çalışmanın yolunu görece daha özgürlükçü ve demokratik yönelimler içerisinde aradığını, ancak özellikle 1990’larda ortaya çıkan kapsamlı kriz ve hareketlerle bunun sekteye uğradığı anlatılıyor. Buna ek olarak, “tarihten ders alma” konusunun önemine ve fanatizm kavramına dair kapsayıcı saptamalar yer alıyor.

Albrecht Koschorke’nin, çabucak okunabilen, ancak idrakinin daha uzun bir zaman alacağı analizi; zihinlere gönderdiği resimler, ruh hallerinde yarattığı dalgalanmalar ve faşizmin düşünce dünyasına getirdiği açıklamalar ile bir başucu kitabı niteliğinde…