Şule Gürbüz’ün ideal okuru kim?
Şule Gürbüz bugünün okurunu salt felsefi metinler için hafif bulduğunu ima ediyor. Bu yüzden meselesini derinleştirmesine ya da açık bir şekilde okura aktarmasını sağlayacak saf ve alegorisiz bir edebiyatı tercih ediyor.
Tümdar Bender
Edebiyat Ne İşe Yarar? Notos’un 61.sayısının kapak konusu. Değerin elde edilen yarar ile ölçüldüğü çağımız için uygun bir soru. Cevabı kişisel gelişim rafları ile edebiyat rafları arasında gidip gelen okur için önemli bir soru.(Aslında hepimiz için önemli. Ama burada bahsedilen önem yine elde edilen faydayla belirlenen bir önem. Bu yüzden Notos’un irdelediği cevaplar ile faydacı okurun aradığı cevaplar birbirinden farklı. Biz burada faydacı okurun aradığı cevabı kastediyoruz.) Bu faydacı okur eğer edebiyat rafını tercih edecekse yaptığı seçimin fırsat maliyetini de soruya verilecek cevap belirleyecek.
Okuduğunda mutsuz olacağını ya da sarsılacağını baştan bildiği bir kitabı okumayacak. Edebiyat rafının vaat ettiği bilgi araştırma rafındaki kitapların sunduğu bilgiyi aşmazsa tercihini araştırma rafından yana kullanacak.
Kişisel gelişim kitaplarının önerdiği mutluluk kürlerini edebiyat rafında bulamazsa yine edebi bir metin okumayacak. Bu kararsız ve faydacı okurdan farklı olarak edebi metin okurunun (bu okur Oğuz Atay’ın sevgili okuru belki) edebiyatı yarar süzgecinden geçirmediği kesin. Yararın ölçümlenmediği kayıtsız şartsız bir ilişki onunki. Edebiyatın kafasına balyoz gibi düşmesine razı.
Mutsuzlukla, çelişkiyle, karanlıkla yüzleşmeye hazır. Metni edebiyat tarihi bağlamı içinde okuyacak kadar bilgili. Anlamı genişletmeye muktedir. Ama o da yazar ile kendi arasında süregiden güç dengesini koruyamazsa metnin gerçekliğini sündürebilir, zorlama bir bağlam yaratarak maksadını aşabilir.
Bu durumda ideal edebiyat okuruna ait bir kimlik çıkar karşımıza: Edebiyatın sanatsal etkisine -somut bir yarar beklemeksizin- açık, bu etkiyi geçmiş okumalarıyla birleştirip geliştirecek kadar tecrübeli ve yazarın yarattığı gerçekliğin sınırlarına saygılı okur.
ŞULE GÜRBÜZ'ÜN İDEAL OKURU BU ÖZELLİKLERİ TAŞIYOR MU?
Bu soruyu cevaplamadan önce Şule Gürbüz’ün edebiyatı ne işe yarar diye sormamız gerek belki. Şule Gürbüz’ün felsefeyle yakın ilişkisini duymayan kalmadı. Metinlerinin etrafında dolaştığı sorunların felsefenin yakından ilgilendiği sorunlar olduğu da açık. Kaldı ki Şule Gürbüz bu anlamda bir misyon üstlendiğini de edebiyatı felsefenin aracı olarak gördüğünü de kabul ediyor. Kierkegaard gibi serbest felsefi metinler yazmayı dilediğini ama bugünün okurunu salt felsefi metinler için hafif bulduğunu ima etmişti. Bu yüzden meselesini derinleştirmesine ya da açık bir şekilde okura aktarmasını sağlayacak saf ve alegorisiz bir edebiyatı tercih ediyor.
Yaşama karşı ölümün yanında duran kahramanlar yaratıyor, onları felsefi bir asketizmin sözcüsü haline getiriyor. Şule Gürbüz’ün ideal okuru bu asketizme talip okur olarak düşünülebilir. Onun alegorik okumalar yapan okurdan neden muzdarip olduğunu açıklar bu. Kurduğu gerçekliğin alegoriler veya yan anlamlar tarafından genişletilmesini istemiyor.
Metnin içindeki edebi bağlamı yakalamak için didinen bir okur görmek istemiyor. Metnin müziğine kanaat getirip enerjisini felsefi bağlamı irdelemeye harcayacak okuru arıyor. Bu durumda edebiyatın etkisine kayıtsız şartsız teslim olmuş ideal edebiyat okurunu felsefenin derinleştirdiği sorunlara hakim, bu sorunları metnin içinden damıtacak ya da bu sorunları düşünce pratiğine taşıyacak başka bir okurla bir araya getirirsek Şule Gürbüz’ün ideal okurunu betimlemiş oluruz.
Derrida’nın “Her halükarda, kendisiyle özdeş bir edebiyat, edebiyattan başka bir şey olmayan edebiyat, edebiyat olamaz”3 sözüne koşut olarak düşünürsek ne Şule Gürbüz’ün ideal okuru edebi metin okurundan tamamıyla başka bir kişidir ne de Şule Gürbüz anlatısı araçsallaşmış bir edebiyattır. İkisi de edebiyatın sınırları içinde.