Darbeler, siyasal gelişmeler sinemayı etkiliyor mu?
Sinema yazarı Fırat Sayıcı'nın "Son Dönem Türk Sinemasında Gerçekçilik" kitabı hakkında konuştuk. Kitabın en büyük özelliği Türk sinemasında gerçekliği ele alan ilk kitap olması...
Sinema yazarı Fırat Sayıcı'nın "Son Dönem Türk Sinemasında Gerçekçilik" kitabı Literatürk Academia Yayınları'ndan çıktı. Sayıcı, bu kitapta sanatta gerçekçilik ve dünya sinemasında gerçekçi akımları incelerken, bir yandan da Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Seren Yüce, Semih Kaplanoğlu, Uğur Yücel ve Zeki Demirkubuz gibi yönetmenlerin gerçekçi filmlerine odaklanarak okuyucularına yeni bir ufuk açıyor.
Fırat Sayıcı kimdir?
96 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’ne başladım. O zamanlar Yıldız Teknik Üniversitesi Sinema Kulübü’nü kurduk ve ben de başkanlığını yaptım mezun olana kadar. Workshoplar, paneller düzenledik, kısa filmler çektik, kısa film festivali yaptık. Mezun olduktan sonra hiç mühendislik yapmadım. 2000’lerin başında TRT’de metin yazarı olarak çalışmaya başladım. Ardından SKY Türk’te, Kanal D’de Cinemania programında yapımcılık ve editörlük yaptım. Aynı dönemlerde sinema yazarlığı da yapmaya başladım. 2008 yılında SİYAD’a girdim.
"Cinedergi’’yi de o dönem kuruyorsunuz sanırım.
Serdar Akbıyık, Banu Bozdemir ve ben, ‘’Cinedergi’’yi kurduk. Fikir babası da benim… O dönemde iki tane basılı dergi kapandı. 2008 yılıydı ve ben yayıncılığın dijitale doğru evrileceğini keşfedip konuyu arkadaşlara açtım ve onlar da kabul ettiler. O zamandan beri devam ediyoruz. Bir yandan da ‘’Popüler Sinema’’ isimli siteyi yaptık. Genel yayın yönetmeniyim. O site de devam ediyor. Film Arası dergisinde de zaman zaman makalelerim yayınlanıyor.
TÜRK SİNEMASINDA GERÇEKLİK İLK KEZ İŞLENİYOR
Bir yandan da yüksek lisans eğitimine başlıyorsunuz.
Ben kısa film jürilerinde yer almaya başlayınca Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Sinema ve Televizyon Bölümü’nden yüksek lisans yapmam için teklif geldi. 2011 yılında bitirdim yüksek lisansı. Şu an yine aynı bölümde doktora yapmaktayım. Elinizdeki kitap da yüksek lisans tezim: Son Dönem Türk Sineması’nda Gerçekçilik. Türkiye’de ilk defa Türk sinemasında gerçekçilik üzerine bir kitap çıkıyor.
Neden bu kitabı yazdınız?
Gerçekçi sinemayı gerçekten sevdiğimi ve bu konu üzerine bir şeyler yazabileceğimi düşündüm. Filmlerin bana gerçekçi bir şekilde yeni hayatlar tanıtmasını tercih ediyorum. Tabi ki popcorn filmler de izliyoruz ama ben de derin izler bırakan filmler gerçekçi işler oluyor. Dolayısıyla bu konuda kendimi daha iyi yetiştirebilmek ve yayın bırakabilmek adına bu tezi yazmayı seçtim.
‘’Son Dönem Türk Sineması’nda Gerçekçilik’’ meselesine dair bir kitap hazırlarken felsefe ve gerçeklik mefhumlarına dair de bir vurgu yaptınız mı?
Derin bir felsefi tartışmaya girmeyi tercih etmedim. Tez olduğu için belirli bir konuda kendimi sınırlandırmam gerekliydi. Felsefi olarak gerçekçiliğe girmem durumumda, sinemada gerçekçiliği anlatmam uzun vakit alırdı, anlatım olarak. Dolayısıyla sınırlandırdım ve ilk bölümde, sanatta gerçekçilik ile başladım. Tiyatroda, edebiyatta..vs. gerçekçiliğin ne olduğuna dair bilgiler verip, okuyucunun kafasında gerçekçiliği uyandırmaya çalıştım. Ondan sonra dünya sinemasında gerçekçilik meselesine değindim; Şairane Gerçekçilik, Sovyet Sineması, Belge Okulu, Yeni Gerçekçilik, Yeni Dalga… Hatta ilk defa bir sinema kitabında ‘’Dogma’’ akımına gerçekçi sinema alanında yer verildi. Daha sonra da Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyokültürel durumu inceledim. Geçmişten bugüne…
Bunun içine siyasal ve sosyal gelişmeler de giriyor tabi…
Darbeler, siyasal gelişmeler… Toplumsal olayların sinemada gerçekçiliğe etkisine değindim. ‘’Toplumcu Gerçekçi’’ akımın sinemada nasıl ortaya çıktığı meselesine vurgu yaptım. Halit Refiğ, Metin Erksan, Lütfi Akad, Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz sinemasında gerçekçiliğin tartışmasını yaptım. Yeşilçam kafasından biraz çıkıp, hayatın içinden gerçekçi bir gözle film yapan yönetmenlerin filmlerine dair bir tartışma yaptım. Bir sonraki kuşakta Ömer Kavur gibi yönetmenlerin de üretimi ile beraber 90’lı yıllar Türk Sineması’nda gerçekçiliği tartışmaya başladım.
90’lar Türkiye Sineması’nın yeniden şahlandığı yıllar diyebiliriz. Kitabınız için filmleri seçerken zorlandınız mı?
Şimdi öncelikle şunu cevaplamak lazım: Neden 90’lar? Çünkü gerçekçi sinemanın en belirgin özelliklerini, Türkiye için, 90’larda görüyoruz. Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, sonrasında Seren Yüce… Bu yönetmenlerin yaptıkları filmlerin ortak özelliği, gerçekçi olmalarıydı. Bir de şöyle bir şey var tabi: Bu yönetmenlerin yaptıkları bütün filmler gerçekçi midir? Hayır, tabi ki… Filmleri seçerken de, o yönetmenlerin gerçekçi filmlerini seçtim. Örneğin, Uğur Yücel’in ‘’Yazı Tura’’ filmi de seçtiklerimden biri.
Peki, gerçekçilik meselesini ele alırken, yönetmenlerin ne anlattığıyla mı ilgileniyorsunuz, biçimsel olarak nasıl anlattıklarıyla mı?
Aslında ikisi de önemli. Ama ikisinin bir arada olmadığı filmler de var. Yani içerik açısından gerçekçi olup, biçimsel olarak gerçekçi olmayan filmler de var. Önemli olan seyirci de bir ‘’yaşanmışlık’’ hissi bırakması… Örneğin Yılmaz Güney’in ‘’Umut’’ filmi… O filmi, o dönemde ortaya çıkan diğer filmlerle karşılaştırdığında bambaşka bir etkisi oluyor. Mesela ‘’Çoğunluk’’ filmi de öyle… Türk aile yapısını anlatan, o ailenin Kürt meselesine bakış açısını gerçekçi bir sunumla anlatan bir film. Hatta kitabın kapağını Çoğunluk filminden bir sahneye ayırdım. Şimdi bile bu filmleri izlediğiniz zaman ne kadar gerçekçi işler olduğunu görebiliyorsunuz. Diyaloglar ve doğaçlama meselesinin önemi de çok tabi.
Yeni kitap çalışması var mı?
Önümüzdeki aylarda ‘’Yeni Başlamayanlar İçin Sinema’’ isimli bir kitabım daha çıkacak. Şimdiye dek yazdığım makalelerimden derlediğim bir seçki oldu.