Rosalinde kaleye, prensler mutfağa!

Özlem Akcan çocuk edebiyatı hakkında yazdı. Akcan, günümüz edebiyatında cinsiyet kavramını sorguladı.

Google Haberlere Abone ol

[email protected]

Özlem Akcan

“Rosalinde de futbolcu olmak istiyor. Büyüyünce kaleci olmak istiyor. Ama, sınıftaki oğlanların hepsi bu yüzden onunla alay ediyor. Parmaklarını alınlarına vurup, ‘Kaçık, aklını oynatmış bu,’ diyorlar.”

Çocuk ve gençlik edebiyatının Hans Christian Andersen ödüllü yazarı Christine Nöstlinger, Aklından Düşünceler Geçen Çocuk kitabında, bir kız çocuğunun hayallerini ve karşılaştığı tepkiyi böyle anlatıyor. Peki, Rosalinde’nin kaleci olma hayali neden alay konusu oluyor?

dosya1

Âdettendir, kız çocuğuna pembe, erkeğe mavi kundak seçilir. Toplumsal cinsiyet rolleri de doğduğumuz andan itibaren, tıpkı o kundak gibi üzerimize geçirilir. Bu roller, ilerleyen yaşlarda söylenceler, kültürel kodlar ve alışkanlıklarla sürekli bir biçimde pekiştirilir. Dolayısıyla, ataerkil yapının dil yoluyla edebiyata sızdığını söyleyebiliriz. Ve ağaç yaşken eğildiğinden olsa gerek, çocuk kitapları da egemen kültürden azade değildir.

Klasik masallar, toplumsal cinsiyet rollerinin öğrenilmesinde temel rol oynamıştır misal. Kız çocuklarına nazik, tatlı, sabırlı olmaları öğretilmiş, “mutlu son”lar hep evlilikle bitmiş. Erkek çocuklarına ise güçlü olmaktan başka alternatif sunulmamış. Kapatıldığı kuleden kendi çabasıyla firar eden bir Rapunzel, avcıdan kurtulduktan sonra ayaklarının üzerinde duran bir Pamuk Prenses, savaşmayı kabul etmeyen bir “kahraman”, çocuklarının bakımını üstlenen bir baba, çocuk masallarında hayal bile edilememiş.

Halbuki masallar, çocukların anlam dünyalarını yakından etkileyen, dış dünya ile iletişimlerini kuran temel unsurlardan. Örnek vermek gerekirse, Günışığı Kitaplığı tarafından her yıl düzenlenen Zeynep Cemali Öykü Yarışması’na, Türkiye’nin dört bir yanından çocuk katılıyor. Belirlenen tema cümlesinden yola çıkılarak yazılan yüzlerce öykü, toplumsal cinsiyet rollerinin körpecik zihinlere nasıl yerleştiğini de gözler önüne seriyor. 2015 yılında, 700’ü aşkın çocuğun yazdığı öyküyü okuyan Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni Müren Beykan’ın sonuçları açıklarken söylediği şu sözler dikkat çekici: “Çocuklarımız ne yazık ki, toplumun belli kesimlerince dayatılan cinsiyet rollerine teslim olmakta. Kızlar hem okulda ders çalışıyor, hem evde ev işlerine yardım ediyor; erkek çocuklarsa illa ki yemeği önlerine bekliyor! 700’ü aşkın öyküde yalnızca bir baba tabak yıkıyor, bir erkek çocuk annesine kahvaltı hazırlıyor, bir dede yemek yapıyor.”

ÇOÇUK EDEBİYATINDA CİNSİYET

Ama söz, masallardan ibaret değil. Feminist mücadelenin de etkisiyle, çağdaş çocuk edebiyatında toplumsal cinsiyet rollerinin yıkıldığını görüyoruz. Bu bağlamda, hem yazarlar metinlerini kaleme alırken daha dikkatli ve bilinçli hem de toplumsal cinsiyet alanında yerleşmiş kuralları yıkmayı hedefleyen, çocuklara yönelik özel kitaplar basan yayınevlerinin sayısı giderek artıyor. Bir yandan yeni öyküler anlatılırken diğer yandan da masallar, toplumsal cinsiyet rolleri odağa alınarak yeniden yazılıyor.

Astrid Lindgren’in 1945’te yayımlanan ve daha sonra seriye dönüşen Uzunçorap Pippi kitabı, çağdaş çocuk edebiyatının toplumsal rollere karşı çıkan ilk örneklerinden sayılabilir. “Yerdeniz” dizisi ve Mülksüzler’in yazarı, fantastik edebiyatın dünyada en çok okunan ustalarından Ursula K. Le Guin’in küçükler için yazdığı “Kanatlı Kediler Masalı” dizisi; Sassa Buregren’in 2006’da kaleme aldığı Güldünya Yayınları tarafından yayımlanan Küçük Feminist’in Kitabı; Christine Nöstlinger’in Aklından Düşünceler Geçen Çocuk ve Alev Saçlı Çocuk kitapları; Chiara Lossani’nin Ailede Grev Var adlı çocuk romanı; İngiliz yazar ve illüstratör Cressida Cowell’ın “Korkunç Gıcık III. Hıçkıdık” dizisi de son yılların tabuları yıkan örneklerinden.

“Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin yaratıcısı Brigitte Labbé, Oğlanlar ve Kızlar kitabında şöyle diyor: “Hepimiz bu cümleyi en az bir kere duymuşuzdur. Bir yetişkinin çocuğa, erkekler ağlamaz dediğini. Bunun kız işi olduğunu. Gözyaşlarını akıtan; korku, üzüntü, acı hatta kimi zaman neşe ve mutluluktur. Gözyaşları pek çok şey anlatır; bir dil gibidirler. Neden bu dil yalnızca kızlara özgü olsun ki? Erkeklerin de gözleri ve gözyaşı bezeleri, yani gözlerin içinde bulunan ve gözyaşı üreten küçük keseleri vardır. Kızlar ve erkekler arasındaki bu ayrımı yaratanlar insanlardır.”

Çocukların dünyasında kalıplaşmış roller yok halbuki. Yetişkinler olarak bizler dayatıyoruz. Rosalinde’lerin kaleci olduğu, Rapunzel’lerin kuleye hapsedilmediği, Hıçkıdık’ların savaşması beklenen ejderhalarla dost olup yeni bir dil kurduğu bir dünya hepimize nefes aldıracaktır mutlaka.

“Rosalinde başını salladı ve şöyle düşündü: Bazen büyükler insanı düşünmekten alıkoyuyorlar. Sanki düşünmeye karşılar!”

Bir düşünün...