Bu şehir barbarların!

Kelly, insanın hayatta kalmak için yapabileceklerini açıkça dile getiriyor. Barbarlar Şehri olan Manhattan’da cinayet, tecavüz ve kıyımın yaşandığı savaş günlerinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen şiddet hız kesmeden devam ediyor.

Google Haberlere Abone ol

Melda Dinçel

DUVAR - Manhattan hiç olmadığı kadar tehlikeli. Yeryüzündeki insanlar sağlam kalan evleri ve dükkânları yağmalayıp sincap avlayarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışırken metro tünellerinde insan etiyle beslenenler yaşıyor. Sırlar tüm sokakları perdelerken, hayatta kalmayı başaranlar her gün farklı tehlikelerle yüzleşmek zorunda kalıyor.

KLASİK BİR TAHRİBAT TABLOSU

Amerikalı yazar Lee Kelly’nin ilk romanı olan Barbarlar Şehri, Yabancı Yayınları’ndan çıkan genç yetişkin edebiyatına dahil bir distopya. Kelly’nin romanı savaş sonrası klasik bir tahribat tablosu ile birlikte hayatta kalma hikâyesi anlatmıyor. Aslında sadece gençlere değil yetişkinlere de hitap eden roman, kocaman bir hapishaneye dönüştürülen bir şehrin zorlayıcı şartları altında yaşamanın getirdiği farklı deneyimleri ve kadınların hem savaş boyunca hem de sonrasında maruz kaldığı şartlara karşı verdiği mücadeleyi sunuyor okurlara.

ROMAN CESUR BİR KARAKTER YARATIYOR

brbr1 Lee Kelly

Kızıl müttefiklerin istilası sonrası harap edilmiş Manhattan sokaklarında hayatta kalma savaşına devam eden Sarah’nın ve kızları on yedi yaşındaki Sky yani Skylar ile on altı yaşındaki Phee yani Phoenix’in hikâyesini anlatan roman, iki  kardeşin ağzından aktarılıyor. Bulabildiği tüm kitapları okuyan biri olarak entelektüel bir yapıya sahip Sky, daha duygusal ve fiziksel olarak da daha narin bir kişiliği yansıtırken, Phee, kendinden emin, hayvan avlama gibi fiziksel aktivitelerde öne çıkmaya hazır ve cesur bir kızı resmediyor. Farklı kişiliklere sahip olan kız kardeşler yaşadıkları şehri de farklı sıfatlarla tanımlıyorlar.

Sky için Manhattan kaçılması gereken bir hapishaneyken, Phee için heyecan verici bir savaş meydanına benziyor. Dolayısıyla bu iki kız kardeş yaşadıklarını kendi yorumlarıyla anlatırken okurunun bakış açısını da genişletmiş oluyor. Ayrıca Sarah da kızları tarafından okunan günlüğündeki sözleriyle savaş sırasındaki olaylara açıklık getiriyor. Verdikleri tüm mücadeleye ve yaşamlarına ait tüm gerçeklerin yazılı olduğu günlük, kızların elinde bir zaman makinasına dönüşüyor.

Roman boyunca birbirine bağlantılı olarak derinleşen olaylar, gizemli bir akış sunuyor. Sarah ve kızları yemek bulmak için avlanmak zorunda kalan, sağlam kalan bir apartmanın çatı katında sebze yetiştiren ve hava derecesinin dondurucu boyutlara geldiği kış aylarını zorunluluk itibariyle savaş tutsakları kampındaki tarlalarda ya da kesimhanelerde karın tokluğuna çalışarak geçiren bir aile olarak, savaşın bulanık yüzünü bir gerçeklik olarak yaşıyor.

SAVAŞIN TAHRİBATI RESMEDİLİYOR

Lee Kelly, Barbarlar Şehri, Yabancı Yayınları, 2017. Lee Kelly, Barbarlar Şehri, Yabancı Yayınları, 2017.

Barbarlar Şehri, istilanın ardından yaşanan savaşla erkek nüfusunun hızla düştüğü ve hayatta kalan kadınların birer savaş ganimeti olarak hayvanat bahçesinden dönüştürülen savaş tutsakları kampında tutulduğu günlerin üzerinden neredeyse yirmi yıl sonrasında başlıyor. Manhattan sınırlarındaki herkesin sadece kışı geçirmek için değil, savaş esiri olarak yıllık kayıt yaptırması mecburi tutulan STK’nda savaşın acımasız yüzü, sokak karşılaşmaları olarak devam ettiriliyor. Öyle ki savaş tutsakları kampının müdürü olan ve bölgenin güvenliğini çelik yumruk yönetimiyle sağlayan Rolladin, kampın korumaları olan savaş efendilerini bu sokak karşılaşmalarındaki ölümcül kavgalarla seçiyor. Ülkeler arasında yaşanan ve büyük kayıplara yol açan savaş, kendi savaşlarını doğurarak devam ettirilmiş oluyor.

STK’ına gelen İngiliz erkeklerle farklı bir akışa yönelen hikâye, kan, açlık, ölüm gibi savaşın getirdiklerinin yanı sıra taze aşkları da barındırıyor. Dirilişin ve güzelliklerin simgesi olan savaş sonrası dönemin gençlerinin, tüm zorluklara rağmen yaşamlarını anlamlı kılmak için verdikleri mücadele hikayeye umut dolu bir yol çiziyor.

Kelly, insanın hayatta kalmak için yapabileceklerini açıkça dile getiriyor. Nihayetinde istila sonrası yok olma tehlikesi yaşayan insan ırkının alevlendirdiği şiddet, sokak karşılaşmaları ve barbarlık boyutuna gelen ilişkiler irdelenirken iktidarın yakınında olmak için ‘erkekleşen’ kadınlar, kendini yok edip başka kimliğe bürünenler, gerçekleri sonsuza kadar saklamaya çalışanlar ve güç için ‘medeniyet’ birikimini yok eden insanlar da resmediliyor. Barbarlar Şehri olan Manhattan’da cinayet, tecavüz ve kıyımın yaşandığı savaş günlerinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen şiddet hız kesmeden devam ediyor.