Ötekileştirmeyen masallar

Ötekileştirmeyen Masallar çocukken çok dinlediğimiz ve izlediğimiz Kırmızı Başlıklı (Kız), Rapunzel, Külkedisi, Pamuk Prenses ve Kralın Yeni Giysileri gibi masalları içindeki ayrımcılıkları ayıklayarak süzgeçten geçiriyor ve günümüzün demokratik anlayışıyla tekrardan ifade ediyor.

Google Haberlere Abone ol

Çocukluğumuzda annemiz veya büyüklerimizden birçok masal dinlemişizdir. Hatta masal kitapları almışlar, uykuya dalmadan önce yanı başımızda okumuşlardır. Anlatılan her masal kendi içinde gizemli bir dünyanın kapılarını aralar, hayallerimizi zenginleştirir, yaşamımıza bir şekilde izini bırakır. Bu masallardan kendimize bir büyülü dünya kurar, masumiyeti, samimiyeti o dünyada hiç kaybetmeden yaşamak isteriz. Bazen büyür bazen küçülürüz, genelde de mutlu oluruz. Masalların hep güzellikleri varmış gibi düşünürüz.

Bu anlattığım giriş elbette madalyonun iyi yüzü. Diğer sorunlu yönü ise, masalların içindeki dünyaya gömülürken, karakterler (insan veya hayvan) çoğu kez bilinçli veya bilinçsizce ötekileştirilir. Çoğunlukla bunu masum bir şeymiş gibi algılarız.

Masalların nahif, masum ve samimi yönünün aksine, alt okumalarında çok farklı ayrımcılıklarla da karşılaşabiliriz. Masumiyete ve samimiyete hitap ederlerken, bir taraftan da toplumdaki ayrımcılığın içselleştirilmesine, gözden kaçırılmasına da sebep olmaktadırlar. Bunun farkına varmak ancak bu ayrımcılığı içselleştirmeyen bünyelerde ortaya çıkmaktadır. Sadece iyi bir okuma ve gözlemle, o samimi ve masum bulduğumuz 'keyifli' masalların diğer yüzü ile karşı karşıya kalabiliriz.

MASALLARIN ARKASINDAKİ ANTİDEMOKRATİK KAVRAMLAR

Bize çok normal gelen ayrımcılık öğeleri masalların içine yerleştirilmiş olabilir ve gözümüze çarpmayabilir. Fakat bu ayrımcılık, türcülük, özellikle ilgili olan masallarda karşımıza sık sık çıkmaktadır. İçselleştirdiğimiz her kavram ve anlatış biçimi toplumda bir karşılığını bulmakta, ilerleyen yıllarda çocuklar büyünce bu masallardan geriye kalan ötekileştirme tortusu ile nefret suçuna dönüşebilecek tavırlar göstermekte veya konuşmaları ile karşındakini ‘öteki’leştiren ifadeler kullanmaktadır.

Bu masallar yeri geldiğinde evrensel olurken, yeri geldiğinde lokal bir kimlik almaktadır. Masallarda ne tür ayrımcılık yapılıyor diye sorulursa, en başta cinsiyetçi, eril tahakküme yönelik ve türcü bir yaklaşım ile yazıldığı söylenebilir. Ki detaylı bir incelemede masallarda daha da farklı ayrımcı kavramların mevcut olduğunu görürüz. Mesela, mülkiyetçi, militarist, ırkçı, eşitsizlikçi, insanmerkezci, homofobik, etçil, görünüşçü ve fiziksel boyutçu gibi günlük yaşam içinde gördüğümüz bir sürü ayrımcı kavramla baş başa kalıyoruz. İşte masalların arkasındaki antidemokratik kavramlar da tam da yukarıda ifade ettiğim gibi gerçekleşiyor.

masal-kitapp James Finn Garner, Ötekileştirmeyen Masallar, Çev. Devrim Evci, Dipnot Yay. 2017

IRKÇI, MÜLKİYETÇİ, HOMOFOBİK, MİLİTARİST MASALLAR

Yanılmıyorsam, bu tip çok bilinen masalların analiz edildiği fazla kitap da bulunmuyor. Veya bulunsa da, masalların daha demokratik bir anlayışla tekrardan yazıldığına pek de şahit olmuyoruz. Bu gibi çalışmalar, çocukların gelecekte ırkçı, homofobik, türcü, militarist ve cinsiyetçi olmamaları için yaygınlaştırılmalı ve masalların ifade biçimleri demokratik bir anlayışa göre tekrar inşa edilmeli ki, savaşlar, kadın, trans ve hayvan cinayetleri gerçekleşmesin, dünya daha yaşanabilir olsun.

Masallar hakkında yaptığım uzun giriş sonrası, yeni çıkan bir kitabı kısaca tanıtmak istiyorum. Belki türünün nadir örneklerinden biri de diyebiliriz. Dipnot Yayınları tarafından yayımlanan 'Ötekileştirmeyen Masallar' adlı kitabın yazarı James Finn Garner, İngilizce'den çevirisini de Devrim Evci yapmış.

Amerika'da ses getirmiş bu kitap, masalların ötekileştirici dilini demokratik bir anlayışla ve ayrımcılığı bir kenara bırakarak farklı bir şekilde yeniden ele alıyor. Aslında çoğumuz bu masalları çok yakından tanıyor ve biliyoruz. Mesela çocukken çok dinlediğimiz ve izlediğimiz Kırmızı Başlıklı (Kız), Rapunzel, Külkedisi, Pamuk Prenses ve Kralın Yeni Giysileri gibi masalları, yazar, içindeki ayrımcılıkları ayıklayarak süzgeçten geçiriyor ve günümüzün demokratik anlayışıyla tekrardan ifade ediyor.

Kitapta yeniden düzenlenmiş masallar ile orijinal halleri karşılaştırıldığında, Garner günümüz dünyasının da değişimini ve çeşitliliğini pek çok kavramla yansıtmış. Eskiden bize anlatılan masallarda yer alan ayrımcılık öğelerini demokratik bir dil kullanarak ele almış.

Orijinal masalların kendi içinde yarattığı ayrımcılık, toplumun en alt katmanına kadar hızla ulaşıyor. Fakat Garner’ın kitabı, günümüzde ‘öteki’ kavramına da vurgu yaparak, tekrardan masalların incelenmesine ve üstünde düşünülmesine olanak sağlıyor.

KIRMIZI BAŞLIKLI ERİL TAHAKKÜME KARŞI

Seçtiğim iki masalın üzerinde durarak, paylaşmak istiyorum. Kitapta yer alan ‘Kırmızı Başlıklı’ masalın yazımında kullanılan dili incelemek anlamlı olacaktır sanırım. Bilindiği gibi, bu masalın başrollerinde bir genç kız, büyükanne ve kurt vardır. Garner’ın ayrımcılık öğelerini çıkartarak tekrardan yazdığı bu masal, ‘kız’ isminin kullanılması yerine genç ‘kadın’ tanımlamasının kullanılmasıyla başlıyor ve büyükannenin fiziksel görünüşünü dinç, elden ayaktan düşmemiş bir şekilde yansıtıyor. Sağlığının iyi olduğuna vurgu yapıyor. Bu girişin elbette bir anlamı var.

Genelde eril zihniyetin kadınlara ‘kız’ veya sıklıkla kullanılan ‘bayan’ ifadeleri ile tanımladığını düşünürsek, yazar burada özellikle kadın olma haline vurgu yapmakta. Benzer bir şekilde büyükannenin elden ayaktan düşmüş, yani yaşlıların toplumdan genellikle dışlandığı, üretim kapasitelerinin artık fayda getirmediği anlayışının aksine, sağlıklı ama yaşlı olmasına rağmen toplumsal üretime katkı yapabilecek bir pozisyonda olduğunu anlatmaya çalışıyor ve okuyucuya ‘yaşlı olmak dışlanma sebebi değil’ mesajını veriyor.

Orijinal masalda geçen ıssız, karanlık, korkutucu orman tasvirini ise ters yüz ederek ormandan, yani ekolojiden korkulmaması gerektiğini ifade etmeye çalışıyor. Masal ilerledikçe kurdun cinsiyetçi söylemleri Kırmızı Başlıklı’yı (Kadını) rahatsız ediyor. Günümüz dünyasında özellikle kadının tek başına dolaşması üzerine yapılan cinsiyetçi ifadeler kurdun söylemlerinde yer alırken, Kırmızı Başlıklı ise buna karşı feminist bir perspektiften ‘yalnız başıma da dolaşırım, istediğimi de yaparım. Şimdi izin verirseniz yoluma devam edeceğim’ diyerek eril tahakküme maruz kalmayacağını bu sözleriyle net bir şekilde ifade ediyor.

Aslında bugün kadınların yaşadıkları ve maruz kaldıkları eril zihniyet tam da Kırmızı Başlıklı kadının söylemlerinde ortaya çıkıyor. Aslında masalın orijinali, kız, erillik ve korku imgelerinin zihinlere subliminal bir şekilde zerk edilmesi olurken, masal demokratik bir anlayışla ele alınınca ötekileştirme kavramını da daha iyi açıklıyor.

KRAL GİYİNMEMEYİ TERCİH ETMİŞ

Kitapta anlatılan masallardan bir diğeri de ‘Kralın Yeni Giysileri’. Aslında çok bilinen bir hikaye. Terzinin krala görünmez olduğunu iddia ettiği bir elbiseyi dikip onu çıplak vaziyette halkın karşına çıkarmasını konu ediyor. Buraya kadar her şey normal masalda anlatıldığı gibi. Fakat Garner bu hikayeyi de kendi (evrensel) doğrularıyla okuyucuya aktarıyor. Mesela kralın huzuruna zorla getirilen terzi için şunu yazıyor: ‘mutlak meşruiyetine ve erkeklerin doğuştan üstün olduğuna oldum bittim duyduğu inanç, kralı kibirli ve erdem-engelli bir zorbaya dönüştürmüştü’.

Kralın sınıfsal boyutunu ve erkeklik hegemonyasını vurgularken, hikayede anlatıldığı gibi üzerine görünmez elbiseyi giyince, halkın ‘Hey, bakın, kral çıplak! Kral Çıplak!’ diye bağırdığını yazıyor, fakat bir köylü de şöyle bağırıyor: ‘Hayır hiç de değil! Kralımız giyinmenin tercihe bağlı olduğu bir yaşam tarzı benimsemiş. Konu bundan ibaret! Yaşasın kral!’.

Buradan çıkan sonuç ise, herkesin kendine ait bir yaşamı olabileceği ve buna demokratik bir anlayışla saygı duyulması gerektiğidir. Türkiye’deki ortamı düşündüğümüzde, insanların ‘açık’ veya ‘kapalı’ giyimine her dönem karışılması, aile ve toplumun, özellikle de erkeklerin kişinin kendini ifade ediş biçimine saygı göstermemesini masal ile ilişkilendirmek sanırım doğru bir yaklaşım olacaktır.

Ezcümle, kitabın içinde bu şekilde anlatılan başka birçok bilindik masal var. Bu masallardan biri veya birkaçı mutlaka bugünkü yaşamlarımıza dokunacak, etkisini hissettirecektir. Kitabı okuduktan sonra, hikayeleri çocuklara anlatırken belki daha farklı ve bilinçli bir dil kullanacak, ayrımcılığın farkına kolayca varabileceğiz. Bu nedenle, masalları tekrar okumak ve içlerinde barındırdığı ötekileştirmeyi ortaya çıkarmak gelecek açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Masalları demokratik bir bakış açısıyla okumak isteyenlere bu kitabı okumalarını özellikle öneririm. Hatta çocukların da okuması çok yararlı olacaktır.