İçimi döktüm
Edebiyatı nörolojiyle buluşturmak istiyor Quiroga, edebiyat deyince Borges'i anla. Kodama'yı arıyor bir gün, "Bana Borges'in bilim üzerine notlarını gösterir misiniz? Ben bu bilimi başka türlü anlayamayacağım" diyor.
İnsan ırkının ıslahı konusuna kaldığımız yerden devam ediyoruz. Her ne kadar Baudrillard, Bauman, Žižek gibi adamlar bundan sonra gayri kabili ıslah olduğumuzu söylese de ümidimizi kaybetmemeliyiz. Hem o lafları edenlerin adam oldukları ne malum? Foucault desen neyse de. Sonuçta bir Borges bir Márquez olamamışlar ki!
Bu giriş iyi oldu, şimdi gerisini getireyim.
Anlayacağını tahmin ettim.
Aksi olur sanıyordum. Sandığım her şey aksi gider. İçim dışıma çıktı. Olsun.
Hayatımın merkezindeki iki kadın beni çok erken terk etti, annem ve ablam. Yüzüme bir maske takıp gittiler. Hiçbirimiz istemedik, maruz kaldık. Biliyorum, ama şimdi, geç/erken/vaktinde. İlgiyle baktığım, nasıl olsa biri de terk etmez dediğim her kadında aramaya çıktığım yolculuk böyle başladı. Hiçbiri bilmiyordu. Maruz kaldılar. Beni maruz bıraktıkları "kültürel sermaye"lerini es geçiyorum, kimseye haksızlık etmek istemem.
Başıma ne geldiyse hepsini hak ettim. Artık bildiğim tek şey beni sadece kızımın terk etmeyeceği. Ne zaman küssek o bana Nezihiciim ben ona başganım diyerek Refik Talat Bey'in Mahur Saz Semaisi'ni dinliyoruz, geçiyor. Gönüller böyle alınır(mış).
Hepimiz her şeyi hak ederiz. İstemesek de.
Hayatımın ilk kırk yılında ahlakçıydım. Bir anne çocuğunu terk edemez, yalan affedilemez, haram yenemez, günah işlenemez, sözden dönülemez, kimse kimseyi aldatamaz... ve bunlara benzer daha bir yığın saçmalık. Oysa ahlak ahlakçılık yapılmasın diye vardır.
"Bizi insan yapan şey tefekkürdür, yani çevremizden uzaklaşıp küçük bir noktayı, yani evreni soğukkanlılıkla düşünüp anlamamızı sağlayan yetidir" diyor María Kodama -Borges'in son sevgilisi, Borges ve Bellek'e yazdığı ön sözde. Evrene Borges'in gösterdiği noktadan bakmaya böyle başladığımı hatırlıyorum. Sait Faik'in "Haritada Bir Nokta"sını da asıl o zaman anladığımı.
Birkaç gündür Kavuşmak'ı (Fred Uhlman, Çev. Özlem Uygun, Kolektif, 2017) zihnimde tekrar tekrar okumaya devam ediyorum. Çok az kitapta yaşanır bu. Canevinize girer, dostunuz olur, sizinle sohbet eder -bitince fark edersiniz.
Doğuştan soylu bir Alman'la doğuştan soysuzluğa mahkum bir Yahudi gencin arkadaşlık hikâyesi. Titre de noblesse veya Noblesse palatine'e bağlıdır Avrupa soyluluğu; bir halt eder (“başarı kazanır”) kral da unvanla ödüllendirir ya da hiçbir halt etmeden kralın keyfi eser ona durduk yerde bir unvan verir. Soyluluk unvanları dediğimiz maskaralığın tarihi budur. Alman gencinde de böyle. Yahudi gencinde ise Allah vergisi; diyelim, başka bir şey bulamadım. Berbat yalnızlıklarında buluşurlar. Daha bir yıl olmadan aralarına Hitler girer.
Bitti.
Araya girenin kim olduğu önemsizdir der Borges, "Araya Giren" hikâyesinde, o hesap. Biri milyonları diğeri iki kişiyi mahveder. İkisinde de dönüş yoktur. Her çeşit milliyetçilik virüsü bulaşmıştır bir kere. 45 sonrası Yahudi genç Yahudiliğe, Alman Almanlığa mahkum olduğunu öğrenir, eksik kısımlar da eğitim yoluyla öğretilir. Tanrı ne yapacağını bilemez. Verdiği aklı kullanmamakta bütün insanlık kesin kararlıdır. Dindarların, din adamlarının, her neyse işte, toptancılığım tuttu, onların sergilediği performans şaşkınlıkla izlenir. Açıklarını kapatmak için hepsi Tanrı adına konuşmaya başlar. Artık Tanrılar vardır ve bu mitoloji değildir.
Sana bunları niçin anlatıyorum? Rodrigo Quian Quiroga'nın Borges ve Bellek'ini (Çev. F. B. Baydar, Boğaziçi, 2017) oku diye: O bir nörolog, kitabın alt başlığı oradan geliyor: İnsan Beyniyle Karşılaşmalar. Edebiyatı nörolojiyle buluşturmak istiyor Quiroga, edebiyat deyince Borges'i anla. Kodama'yı arıyor bir gün, "Bana Borges'in bilim üzerine notlarını gösterir misiniz? Ben bu bilimi başka türlü anlayamayacağım" diyor. Gerisi geliyor, hadi sen de getir. Hikâyeni bilmiyorum, çok da önemli değil. Aslolan o hikâyeleri nasıl okuyacağımız. Emin ol birbirimize daha fazla yaklaşacağız.
Unutma, kitap kutsal nesne değildir, biz de değiliz, daha iyisini bilmediğimizden onunla yaklaşıyoruz.
Gölgemi görüyor musun?