Başımıza gelen her kötülük kader mi?
Zodi, bizleri pembe bulutlarla çevrili hayatlarımızdan uyandıran ilk romanı Siyah Kelebek’ten sonra, ikinci kitabı Capella’yla yeniden karşımızda... Capella, Dex Plus etiketi taşıyor.
Ece Çavuşoğlu
Bazı geceler gördüğümüz kabustan asla uyanamayacağımızı düşünürüz. Gecenin bir yarısı soluk soluğa yatakta doğrulup, karanlık odada panik içerisinde etrafımıza bakıp yaşadıklarımız yalnızca bir kabustan ibaret olduğu için şükrederiz. Peki ya hiç bitmeyecek bir kaosun, acımasızlığın tam ortasında doğmuş olsaydınız, kabuslarınız pembe bulutlarla çevrili tatlı rüyalara dönüşür müydü?
Bunu söylemek çok zor ama biz insanların acıya alıştığı bir gerçek. Çoğu zaman canımız acıdığında dişimizi sıkıp acının kendi kendine geçmesini bekliyoruz. Başkaldırmak, acıyla mücadele etmek, canımızı acıtan şeyin üstesinden gelmeye çalışmak asla bize göre değil. Bir köşede sessizce düşüncelerini başka bir yöne çevirip, geçene kadar beklemek en iyisi. Hatta bir süre sonra acılarımıza o kadar alışıyoruz ki, onlarsız yaşamanın nasıl olabileceğini bile hayal edemiyoruz. Acılarımızdan oluşan bulutsu demir tellerin etrafımızı çevirip bizi hapsetmesi çok uzun sürmüyor, kendi ebedi mahkumiyetimizi böylece başlatıyoruz…
Peki ya biri karşınıza dikilip elinizin üzerinde bir mühür olduğu için çok değersiz olduğunuzu söyleseydi, onunla kendi varlığınızın da en az onunki kadar değerli olduğunu ispatlayana kadar tartışır mıydınız?
Hemen egonuzun sesine kulak verip ‘Ne demek! Ben asla değersiz değilim…’ diyeceğinizi de çok iyi biliyorum ama maalesef aramızda kendisine değersiz olduğunu söyleyen kişilere inanacak olanlar var. Sadece duygusal olarak bir parça daha zayıf oldukları için, zorbalıkla mücadele etmekten imtina edip, kendilerine dikte edileni kabul edecekler. Onlar kendi varlıklarının değersizliğini kabullenip, başlarına gelen her kötülüğü ‘kader' diye adlandıracak. Böyle bir hayata ne kadar tahammül edebilirsiniz?
Ain’de insanlar kendilerinin olmayan günahlardan dolayı cezalandırılıyor. Sargas ve Capella’da kendilerinin işlemedikleri günahlar nedeniyle ömür boyu cezaya mahkum oluyor ve belki de hayatta duyabileceğiniz en sert aşk hikayesinin kahramanı oluyorlar. Kendi ellerinde olmayan kaderleri ve zorbalık karşısında başlangıçta aşk olduğunu anlamadıkları bir duygunun yarattığı kısa süreli illüzyonda kayboluyorlar. Zodi'nin ilk romanı Siyah Kelebek ile tahammül sınırlarımızı zorlarken, bizlere şu soruyu yöneltiyor, ‘Sen ne kadar dayanabilirsin?’…
Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen, hayattan ümidini kesmeyen Capella, ikinci kitapta büyük bir arayış içine giriyor. Zihnindeki soruların peşinden koşarken Sargas’ı, aşklarını, kendi benliğini sorgulayan Capella’nın cesaretine hayran kalmamak elde değil, çünkü o birçoğumuzun ‘benden bu kadar’ diyerek pes edeceği yerde, durmadan ilerlemeye ve hayatla mücadele etmeye devam ediyor. Kendi benliğinin peşinden koşarken, tüm olumsuz duyguları pahallı birer mücevher gibi üzerinde taşıyan Capella’nın saflığı ve dürüstlüğü başınızı döndürecek… Capella’nın yanıtlarına ulaşmak için peşinden koştuğu tanıdık sorular ise bazen ne yazık ki cevapsız kalıyor...