Dünya nasıl kalkındı?

Ha-Joon Chang'ın kaleme aldığı Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü İletişim Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü, bugünün korumacılık trendini anlamak ve serbest ticaret eşittir kalkınma idealini sorgulamak için birebir

Google Haberlere Abone ol

Tümdar Bender

Dünyada korumacılık trendinin yükselişte olduğu ilginç bir dönemi yaşıyoruz. Bugünün kalkınmış ülkeleri -kalkınma reçeteleriyle- gelişmekte olan ülkelere serbest ticaret önerir bir durumdan korumacılığı yeniden tartışır bir duruma doğru sürükleniyorlar. Bütün bunların anlamını tarihsel bir bağlamda fısıldayacak ilginç bir kitapla karşılaştım ben de: Ha-Joon Chang - Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü.

TIRMANDIĞIN MERDİVENİ İNMEK

Ha-Joon Chang, Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü, İletişim Yayınları.

Aslında kitabın orijinal adı: Kicking Away the Ladder: Development Strategy in Historical Perspective. Chang bugün iddia edilenin aksine kalkınmış ülkelerin serbest ticaret politikalarıyla kalkınmadıklarını, yoğun bir şekilde gümrük tarifeleri ve ithalat kotaları uyguladıklarını, kendileri kalkındıktan sonra da başka ülkeler tırmanamasın diye “korumacılık merdivenini” ittiklerini iddia ediyor. Buradaki “itme” eyleminin kasıtlı olup olmadığı kitapta tartışılmıyor. Ayrıca korumacılık politikalarıyla batı kalkınması arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu kanıtlayan ampirik bir bulgu da yok kitapta. Ama batı kapitalizminin tarihinde gümrük tarifelerinin,ithalat kotalarının, sanayi casusluğunun serbest ticaret politikalarından önce geldiği gösteriliyor.

KORUMACILIĞIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ

Chang’a göre Britanya’da daha VII. Henry döneminde yünlü giysilerin kırpılmamış ve tıraşlanmamış halde değil de boyanmış ve dikilmiş olarak gemiye yüklenmesi gerektiği çok iyi biliniyordu. Dolayısıyla ham yünün i hracatına yönelik çeşitli yasaklar uygulanmış ama sanayinin bütün ham yünü işleyecek büyüklüğe ulaşmasına kadar bu yasaklar kalıcı olamamış.I.George’un başbakanı Robert Walpole’un 1721 reformlarıylabu korumacılık politikalarını kurumsallaştırdığı anlaşılıyor kitaptan. Geçen süre Britanya sanayisini göreli olarak olgunlaştırdıktan sonra (19.yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren) yapılan serbest ticaret anlaşmalarının yoğunlaştığını gösteriyor Chang. (Bu serbest ticaret anlaşmalarından biri de Osmanlı sanayisini doğmadan öldüren 1838 Baltalimanı Anlaşması.)

Yine kitapta bebek sanayi düşüncesinin bilinenin aksine Friedrich List’in öncülüğünde Almanya’da değil Alexander Hamilton’un öncülüğünde ABD’de doğduğu anlatılıyor. List sürgündeyken akıl hocalığını yapan Hamilton’dan etkilenerek Almanya’ya getirmiş korumacılık düşüncesini. Yani bizim serbest ticaret idealinin anavatanı olarak bildiğimiz ABD aslında korumacılık düşüncesi ihraç eden bir ülkeymiş. Fransa, Belçika, İsveç ve Hollanda da uyguladıkları erken dönem korumacılık politikalarıyla ayrıntılı olarak anlatılıyor.

DEMOKRASİ VE KALKINMA 

Yukarıda da bahsettiğim üzere kitabın önemli bir bölümü önce korumacılık, sonra kalkınma spektrumunu vurguluyor. Diğer kısmı da kapsayıcı demokrasinin, kapsayıcı yargının, kapsayıcı bürokrasinin kalkınmanın bir sonucu olduğunu. Yani önce kalkınma sonra demokrasi spektrumunu. Bugün Daron Acemoğlu’nun öncülüğünü yaptığı kurumsal iktisadın ortaya koyduğu tarihsel önermeye karşı bir tez bu.

Örneğin batı kapitalizminin erken döneminde bürokrasinin alınıp satılabildiği vurgulanıyor kitapta: “ABD’de 1828’de iki partili sisteme geçilmesinden ve Başkan Jackson seçilmesinden beri, kamu görevlerinin hükümetteki partinin yandaşlarına dağıtılması Amerikan politikasının çok önemli bir özelliği olmuştur.” Yine Almanya’da ve Fransa’da yüksek düzey bürokratların çoğunun babasının elit yönetici olduğu anlatılıyor.

Chang batı kapitalizminin ilk yıllarında yargının da kapsayıcı özellikte olmadığını, atamaların yoğun bir siyasi etkiye maruz kaldığını, seçimlerin yolsuzluğa konu olduğunu iddia ediyor.

Yargı ve bürokrasiye ek olarak, bugünün kalkınmış ülkelerinin kalkınma dönemlerinde mülkiyet hakları rejiminden iflas yasasına; sınırlık sorumluluk yasasından bankacılık sistemine kadar bütün kurumlarının -iddia edilenin aksine- bugünün kalkınmaya çalışan ülkelerinden daha iyi olmadığı -aslında çok daha geri olduğu- gösteriliyor.

Özünde bütün bu önermeler “siz de kalkınırken çok uslu değildiniz, bizden uslu durarak kalkınmamızı beklemeyin” gibi bir bakış açısı yaratıyor. Bence Türkiye’nin güncel ekonomi politikasını,kurumsal gelişmeye ve yapısal reformlara bakışını, bütün bunlarla paralel olarak Avrupa Birliği ile ilişkilerinin dönüşümünü açıklayan ortak bir görüş bu. Ne yazık ki ABD’nin de istekli bir şekilde parçası olduğu yükselen bir trend aynı zamanda.

Bence bu yeni trendin zaafı kalkınmayı ekonomik büyümeye koşut olarak düşünmesinden kaynaklanıyor. Daha baskıcı ve agresif politikaların bir şekilde ekonomik büyüme getirdiği kesin. Sovyetlerin en hızlı büyüyen ekonomilerden biri olduğunu biliyoruz. Bugünün Çin’i, Singapur’u fena büyümüyorlar hani. Ama kalkınmışlık bundan çok daha fazlasını gerektiriyor: gelirin adil dağılımı, toplumsal fırsatlara erişim hakkı, siyasal hayata katılım özgürlüğü vs. TÜİK bugün kalkınma derecesini ölçmek için kişi başına tüketilen et miktarından, kişi başına tüketilen enerjinin niteliğine kadar çok geniş perspektifte bir veri yığınını gözetiyor. Amartya Sen’in açık bir şekilde gösterdiği üzere, demokrasi toplumsal fırsatlardan yararlanma özgürlüğünü artırarak iş gücünü verimli kılıyor. Siyasal hayata katılım özgürlüğü kıtlığı dışlıyor.

Ezcümle, Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü bugünün korumacılık trendini anlamak ve serbest ticaret eşittir kalkınma idealini sorgulamak için birebir. Ama Amartya Sen’in “Özgürlükle Kalkınma” düşüncesi , Ha-Joon Chang’in kalkınma için önerdiği “bizden daha fazla kurumsal gelişme beklemeyin” önermesine tercih edilmeli.