Başka bir futbol taraftarlığı mümkün!
Nick Davidson'ın kaleme aldığı Korsanlar, Punk ve Siyaset kitabı İthaki Yayınları'ndan çıktı. Nick Davidson, St. Pauli’nin en sevdiği evlatlık çocuğu olarak tanımladığı Deniz Naki’den, onun Türkiye’de siyasi sebeplerle gördüğü baskıdan ve Amed Spor’dan da epey bahsediyor kitabın Türkçe baskısına yazdığı önsözde. Ve şöyle söylüyor; “St Pauli taraftarları en sevdikleri oğullarının etnik kökeni veya inançları sebebiyle zulüm görmemesini umuyorlar. Bütün risklere rağmen, Deniz Naki de St. Pauli taraftarları gibi inandığı şeyler için ayakta durmaya çalışıyor. St. Pauli sokaklarındaki duvarlarda görebileceğiniz Almanca çıkartmalarda yazdığı gibi: ‘Hepimiz Deniz Naki’yiz!’”
Futbolun siyasi ve kültürel anlamları üzerine son yıllarda daha fazla tartışıyoruz gibi geliyor bana. Belki de durum benim açımdan böyledir ancak şu görülüyor ki biraz klişe de olsa futbol sadece futbol olarak değerlendirilmiyor artık. Genellikle milliyetçilikle birlikte anılsa da aslında tam tersi yönde tavır alan ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, yabancı düşmanlığına kendi coğrafyamızda olduğu gibi dünyada da karşı çıkan futbol takımlarına rastlıyoruz. Hâttâ artık sadece insana dair haklara değil, hayvanların haklarını korumaya yönelik futbol takımları olduğunu görüyor, seviniyoruz.
Örneğin; Gaia Dergi’de yer alan habere göre, İngiliz futbol takımı Forest Green Rovers, 31 Ekim’de resmen, dünyanın ilk vegan futbol takımı olduğunu açıkladı. Menülerinden eti 2011’de çoktan çıkarmış olan bu takım habere göre; geçtiğimiz temmuz ayında aynısını balık eti için yaptı ve destekleyicilerine tamamen bir vegan deneyimi yaşatmak için süt ürünleri ve bal da dahil hayvansal tüm ürünleri bıraktılar. Futbol gittikçe daha fazla politik anlam kazanıyor, coğrafyamızda özellikle Gezi Parkı Direnişi sırasında buna çok yakından tanık olduğumuzu da söyleyebiliriz.
KORSANLAR PUNKLAR ve SİYASET
Tüm bunlardan bahsetme sebebim ise geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından basılan, “Korsanlar Punklar ve Siyaset ‘Fc. St. Pauli: Radikal Bir Futbol Kulübüne Âşık Olmak’” adlı kitap nedeniyle. Nick Davidson tarafından St. Pauli takımı üzerinden futbolun siyasetle ilişkisine değinen metin, aslında yukarıdaki yazdıklarımızı desteklercesine futbolun nasıl politik anlamları olabileceği üzerine düşünmemizi sağlıyor. Yazar kitabı farklı temalarla yazmış, tarihi bilgilerin yanı sıra maç deneyimleri, stat atmosferi, takım sloganları ve tüm bunların kültürel ve politik anlamları üzerinde ayrıntılıca durmuş. Kitabın en iyi yanı sanırım atmosferin okuyucuya geçmesini sağlaması. Bu nedenle de birdenbire kendinizi bir maçın ortasında slogan atıyorken bulabilir veya maç kaybedildiği için hüzünlenmiş bir durumda hissedebilirsiniz.
NEDEN St. PAULİ?
Nick Davidson kendi taraftarlığının nedenini anlatırken, bir futbol takımının nasıl olup da dünyada solun, anarşistlerin, punkların, seks işçilerinin takımı haline gelebildiğini sorguluyor. Ve tüm bunları sorgularken kendi St. Pauli taraftarlığının sebeplerini de içeriden bir anlatıyla sunuyor. Ona göre bu takım futbol sahalarında görmek istediğimiz hareketleri neredeyse tamamını bir araya getiriyor. Öylesine coşkulu bir taraftar grubuna sahip olan bu takımın statlarında maç esnasında tek bir cinsiyetçi küfre, ırkçı tavra rastlanmaması mesela hem ona göre hem de benim fikrimce epey önemli ve ilginç. Çünkü kendi coğrafyamızda özellikle “büyük takım” olarak değerlendirebileceğimiz takımların maçlarının sadece sosyal medya yorumlarının bile epey sorunlu olduğunu görebiliyoruz.
HÂLÂ AYAKTA OLDUĞUNU GÖSTERMEYE ÇALIŞAN KÜÇÜK KARDEŞ
Peki bu nasıl oluyor? Bu sorunun cevabı sanırım futbol kulübünün tarihiyle St. Pauli bölgesinin tarihinin örtüşmesiyle ilgili. Davidson’un da belirttiği gibi bu bölge belli açılardan “dışlanmış” olma özelliğini paylaşıyor. Kitabın anlatımıyla arafta kalmış bir bölge burası, Hamburg ve Altona şehirlerinin surları dışında yer alan; daima beklenenden daha azını gösteren bu yer gibi kulüp de tarihi boyunca aynı şehrin temsilcisi, ezeli rakibi HSV’nin gölgesinden kurtulamıyor.
Davidson’un deyimiyle; “Eğer HSV, damarlarında Bundesliga aristokrasinin asil kanı akan bir soyluysa, FC. St. Pauli de HSV’nin bir köşeye bırakılmış, dünyayla tek başına mücadele veren kardeşidir: Arada bir düzenlenen aile toplantılarına uygunsuz katılan, tavırları kaba “ağabeyine” hâlâ ayakta olduğunu göstermeye çalışan bir küçük kardeş.”
Çok kereler ekonomik sıkıntı nedeniyle iflasın eşiğine gelen bu takımı diğerlerinden farklı kılan şey her ne olursa olsun onun arkasında durmayı başaran taraftarı sanırım. “Her ne olursa olsun” derken şunu da belirtmek gerekiyor bu takım yönetimini eleştirmemek anlamında değil çünkü gerektiği yerde özellikle endüstriyel futbola dönüşmesi ihtimali gördüklerinde sonuna kadar karşı çıkan, eleştiren ve buna direnen bir taraftar grubu bahsettiğimiz.
ANARŞİSTLER, PUNKLAR, İŞGAL EVLERİ
Fc. St. Pauli taraftarını bu kadar özel kılan nedenin başlıca sebebi bana kalırsa takımın bulunduğu bölge ile yaşadığı sıkıntılar arasında bağlantı olması. Çünkü bu bölge merkezde kabul görmeyen ya da parası burasının dışında ev kiralamaya ve yaşamaya yetmeyen insanların yaşadığı bir yer. Bu nedenle de göçmenler, fahişeler, punklar, anarşistler bu bölgeyi mesken tutmuşlar. Burası aynı zamanda 1980’lerde işgal evi hareketlerine de ev sahipliği yapıyor. 1981 yılı sonbaharında, iş yerine dönüşmesi planlanan belediyeye ait evlere yönelik başlatılan işgaller: Punkları, anarşistleri ve yasal haklarından mahrum bırakılmış gençleri bir araya getiriyor.
Bu işgal hareketi kitabın aktardığına göre anarşistlere ait bir site de şöyle tanımlanmış: “Bu toplulukların amacı komünal yaşamı teşvik etmek ve radikal sosyal merkezler oluşturmak. Tartışma atölyesi, kütüphane, kahve evi, buluşma salonu, bar, konser salonu, sanat galerisi ve başka birçok amaç için kullanılabilen bu merkezlerde halk siyasi, sanatsal ve sosyal kültürünü geliştiriyor; böylece çekirdek aile yaşantısına, televizyon masallarına ve toplumun icat ettiği popüler kültüre yeni bir alternatif doğuyor.” Kısacası şu söylenebilir, belki de St Pauli takımının kült bir takım hâline gelmesinin altında yatan, başka bir dünya hayaline inanan insanların, başka bir futbolu mümkün hâle getirebilmelerinin sonucu.
'HEPİMİZ DENİZ NAKİ'YİZ!'
Nick Davidson, St. Pauli’nin en sevdiği evlatlık çocuğu olarak tanımladığı Deniz Naki’den, onun Türkiye’de siyasi sebeplerle gördüğü baskıdan ve Amed Spor’dan da epey bahsediyor kitabın Türkçe baskısına yazdığı önsözde. Ve şöyle söylüyor; “St Pauli taraftarları en sevdikleri oğullarının etnik kökeni veya inançları sebebiyle zulüm görmemesini umuyorlar. Bütün risklere rağmen, Deniz Naki de St. Pauli taraftarları gibi inandığı şeyler için ayakta durmaya çalışıyor. St. Pauli sokaklarındaki duvarlarda görebileceğiniz Almanca çıkartmalarda yazdığı gibi: ‘Hepimiz Deniz Naki’yiz!’”
“Korsanlar Punklar ve Siyaset ‘Fc. St. Pauli: Radikal Bir Futbol Kulübüne Âşık Olmak'" adlı kitabı okurken, Nick Davidson’ın St. Pauli takımına neden âşık olduğuna tanıklık edip, futbolun siyasetle nasıl yakından ilişkili olabileceğini, cinsiyetçilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi konularda bir futbol takımının neler başarabileceğini görüyorsunuz. Amed Spor, Adana Demirspor, Gençlerbirliği Karakızıl taraftar grubu, Gezi’de tanıdığım Ankaragücü’nün anarşizan taraftarları ve Çarşı’dan sonra sanırım bir de St Pauli taraftarıyla gönül bağı kurdum, bu kitap vesilesiyle. Tek bir takımın fanatiği olmamanın güzelliği ve benim futbola yüklediğim anlam da bu takımlarla ve onların futbolun siyasetle ilişkisini muhalif yönden kurabilen taraftarlarıyla şekilleniyor sanırım.