Kirpiler Otlukbeli Savaşı'nı anlatıyor
Bedia Ceylan Güzelce'nin Otlukbeli Savaşı'nı iki kirpinin gözünden anlattığı 1473 romanının Çınar Yayınları tarafından üçüncü baskısı yapıldı. Güzelce'yle romanını konuştuk.
Hasankeyf'teki Zeynel Bey Türbesi'nin sular altında kalmaması için olaylı bir şekilde taşınmasını halen hatırlıyoruz. Otlukbeli Savaşı sırasında hayatını kaybeden "Kör Zeynel" için babası Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından yaptırılan anıt mezar mimari açıdan türünün tek örneği. Bedia Ceylan Güzelce'nin 1453 romanı da bu tarihin derinliklerine iniyor.
Tarih kitaplarında ufak şekilde yer alan ancak on binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve Osmanlı'yı Türk-Müslüman dünyasının lideri haline getiren bu savaşı iki küçük kirpinin gözünden anlatıyor Güzelce. Kitap Kingston Üniversitesi tarafından İngilizce olarak yayımlandı ve Çınar Yayınları da Türkçe üçüncü baskıyı gerçekleştirdi. Bu vesileyle Güzelce'yle tarihi romanlarla olan ilişkimizi konuştuk.
1473 ilk olarak 2011 yılında basıldı. Bu üçüncü baskıyı Çınar Yayınları devraldı. Öncelikle bu altı yıllık süreçte kitap nasıl tepkiler aldı? Yeni baskıyla nasıl bir kitleye seslenecek sizce?
Biliyorsunuz tarih hep kahramanlardan ve kahramanlıklardan bahseder. Oysa kahramanların dışında kalan koca bir dünya ve bu dünyanın içinde de hiç bahsedilmeyen niceleri var. “Tarihte adı geçmeyen, tarih yazarlarının bahsetmeye değer bulmadığı o nicelerine eğer kendilerini anlatma imkanı verebilseydik acaba ne derlerdi?” sorusuyla yola çıktım ve bu romanı yazdım. Yeni yayınevim Çınar Yayınları ile çalışmaktan çok mutluyum, umuyorum ki bir ömür birlikte çalışacağız kendileriyle. Bu roman hiçbir zaman çok okunanlar listesine girmedi ya da büyük bir ilgi görmedi.
Ama ben garip bir şekilde bu romanın doğru zamanda, doğru insanların ellerinde olduğunu fark ettim. Bir eser siz onunla vedalaştıktan sonra kendi kaderini, kendi yolculuğunu yaşamaya başlar, tıpkı 1473 örneğinde olduğu gibi. Ve bu yolculuk sonsuza dek sürer.
Kitap Kingston Üniversitesi tarafından İngilizceye çevrilip yayımlandı. Bu çevirinin ve katıldığı koleksiyonun önemi nedir? Çeviri süreci nasıl gelişti? Sizce neden bu kitaba ilgi gösterdiler?
Bu çevirinin dahil olduğu koleksiyona katılmak demek, kitabın dünyanın en büyük kütüphanelerinden birinin arşivine girmiş olması demek. En basit ifadeyle dünya tarihinde kendinize tek bir kitaplık da olsa yer açmış oluyorsunuz. Bu kitabı kıymetli çevirmen Mark David Wyers İngilizceye tercüme etti, ona bir kez daha teşekkür ediyorum. Mark her iki dile de hakim olan nadir çevirmenlerden.
Çeviri süreci çok sorunsuz geçti. Bu kitaba ilgi göstermelerinin sebebi, tarihin en büyük savaşlarından birini, iki kirpinin gözünden anlatmış olmam. Bu fikir onları etkiledi. Mevcut bir meseleye, çarpıcı bir bakış açısı getirdiğinizde dünyanın neresi olursa olsun ilgi çekiyor. Gerek İngiltere'deki editörüm, gerekse yayıncımı en çok şaşırtan, böyle bir savaşın bizim tarih kitaplarımızda bir paragraf yer bulmuş olmasıydı.
Kitaba geçelim yavaş yavaş. Bölüm aralarında aforizmalarınız var. En dikkat çeken de şu: "Tarih, kimseyi hatırlamayan bir ihtiyar. Ona yalnızca yazanlar inanıyor." Sizce tarihle ve tarihsel romanlarla nasıl bir ilişki kuruyoruz? Bu kadar sevmemizin, söz üretmemizin sebebi nedir sizce?
Ben tarihi sevdiğimizi düşünmüyorum; tarihi bildiğimizi de düşünmüyorum açıkçası. Bu kadar söz üretmemizin sebebi de bilmemektendir belki. Tarihin sadece parlak kağıda yazılan, göz kamaştıran kısımlarıyla ilgileniyoruz, pek çok şeyde olduğu gibi. Oysa tarih; bugün sebepsiz yere içimiz sıkılarak uyanmamızın sebebidir. Tarih, çok neşeli bir masada gözlerimizin uzaklara dalıp gitmesidir. Tarih yan yana durabildiğimiz ve duramadığımız insanlarla hikayemizin tam ortasından geçer. Hiç karşılaşmadığımız, sadece insanlık bağıyla tanıştığımız uzak akrabalarımızın bizde bıraktığı histir. Ve bu hisle yüzleşmek her zaman kolay değildir.
Romanda fon olarak Otlukbeli Savaşı'nı anlatıyorsunuz. Genel kültürel bilgi sıralamasında çok gerilerde bir olay; ortaokulda, lisede okunan ancak pek de hatırlanmayan bir olay. Siz neden bu savaşı seçtiniz? Romana kaynak oluşturacak kadar neden önemli sizce?
Bu savaşı seçme sebebim 1453'ten sadece yirmi yıl sonra gerçekleşmesine rağmen, Anadolu ve Ortadoğu'nun kaderini baştan sona değiştirmiş olması. Sekiz saat içinde yüz bin insanın hayatını kaybettiği bir olaydan bahsediyoruz; bir afet gibi, felaket gibi, geçmişte yüz bin aileyi etkilemiş bir savaş… Böyle bir olayın, tarih yazınında kendine sadece bir paragraflık yer bulması beni hep düşündürmüştür. Tarih yazarlığının güvenirliğine dair de hep şüphe içinde bırakmıştır. Övgülerle, destanlarla adından bahsedilmediğine göre aslında kaybedeni ya da kazananı, en azından taraflardaki hissiyat bakımından, bulunmayan bir savaş.
Romanı bir kirpinin gözünden anlatıyorsunuz. Kirpi basit bir metafor mu? Yoksa çok daha büyük anlamlar yükleyebilir miyiz?
Kirpiler tek eşli, doğada 18 yıl yaşayabilen, kış uykusuna yatan hayvanlar. Okları vardır, tıpkı savaşlara giden askerler gibi. Doğru yaklaşmasını bilmezseniz canınızı fena halde acıtabilecek hayvanlardır. Peride Celal'in Gecenin Ucunda romanında, Macide'nin lakabı 'kirpi'dir mesela. Kirpi kanı, Osmanlı döneminde aşk derdine iyi geldiği söylenen reçetenin ilk malzemesidir. Kirpi toprak demektir, taş demektir, saklanmak, gizlenmek, geceleri görünür olmak demektir. Bu dünyayı anlamaya ve içinden sağ çıkmaya çalışan her insanın kirpice bir tarafı olduğunu görüyorum. Mesele bir savaşa farklı açılardan bakabilmekse, kirpiler boyut itibariyle de askerlerin ayaklarının hizasından görürler olan biteni. Bu da bir yazar için kendini yerine koyabileceği yeni bir çift göz demektir.
Yakın zamanda Kör Zeynel'in türbesi olaylı bir şekilde taşındı. Bu türbe neden inşa edilmişti? Ne düşünüyorsunuz bu taşıma konusunda?
Kör Zeynel, yakın zamanda Hasankeyf'ten türbesi taşınan kişidir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın biricik evladıdır ve kaynaklara göre bir gözü görmemektedir. Zeynel Bey, Otlukbeli Savaşı’nda başı kesilerek öldürülmüştür ve bu kesik baş, savaş sırasında babası Uzun Hasan'a gönderilir. Bunu gören Uzun Hasan elbette yıkılır ve yine bazı kaynaklara göre oğlunun kesik başıyla birlikte ayrılır savaş meydanından; atını Hasankeyf'e kadar sürer. Oğlunun başını burada defneder. Geçen gün tekerleklerin üzerinde Hasankeyf'ten taşınan, bir baba-oğulun hazin hikayesidir aslında.
Osmanlı tarihiyle genelde muhafazakarlar ilgileniyor. Son dönemdeki tartışmalar üzerinden de bir Osmanlı ilgisi var. Sizce bu Osmanlı furyası içinde kitabınız nerede duruyor? Şu an Osmanlı tarihi üzerinden kurmaca bir metin yazmanın nasıl bir anlamı var?
Tarih konusunda bir otorite değilim ama kişisel görüşümü belirteyim. Ben ne sağın ne de solun, ne de ikisinin arasında kalanların tarihle gerçekten ilgilendiğini düşünmüyorum, bunu gözlemlemiyorum da. Tarih dedikodular ve hayal gücü üzerinden değil, karşılaştırmalı kaynaklar üzerinden tartışılmalıdır. Dünya görüşünüzle yarattığınız eser arasında görmezden gelinemez bir bağ vardır.
Ancak bu nereden baktığınızla alakalı. Bu bir Osmanlı romanı değil. Bu, savaşlarda adı bile anılmayanların hikayesi. Benim kirpilerim Anadolu'da, 15. yüzyılda yaşadığı için bu savaşa maruz kaldı. Başka bir yüzyılda başka bir coğrafyada yaşasalar, başka savaşlara maruz kalacaklardı. Günümüz sanatçısının kök arayışı sürmektedir.
Kim bilir, bu kökler belki bu defa toprağa değil de, göğe, suya uzayacaktır ya da kodlar, yazılımlar evrenine… Bunu hep birlikte göreceğiz. Bu romanın tarihsel boyutunda bana danışmanlık etmiş büyük bir tarihçi vardır, Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Mehmet Kalpaklı'ya bu anlamda bir kez daha teşekkür etmiş olayım. Beni cesaretlendirdiği ve destek olduğu için. Ben bu romanı kurmaya başladığımda Osmanlı, kimse için 'gözde' bir konu değildi. Hatta beğenilmeyen bir konuydu. Osmanlı'yla ilgili bir şey yazıyor olmak, kimilerine 'tuhaf' bile geldi.
Bu romanın tüm hikayesi 11 yıl geriye gidiyor, zira 2006'da ilk cümlelerini yazmaya başlamıştım. 2006 Türkiye'sine baktığınızda, Osmanlı tarihine bir parantez açmanın epeyce romantik bir tarafı olduğunu da göreceksiniz. Ancak dünya görüşünüzü bir kenara bırakıp, işin tarihsel boyutunu 'ciddi' bir şekilde ele alıyorsanız, iyi bir tarihsel roman yazabilirsiniz diye düşünüyorum.
Son olarak da bundan sonraki çalışmalarınızı sormak istiyorum. Çınar Yayınları'na geçtiniz. Bundan sonrasına dair planlarınız neler?
Çınar Yayınları ile Ekim ayında yeni romanımı yayımlamak için çalışıyoruz. Kişisel tanışıklığın ötesinde, bir yazar olarak sizinle ilgilenme şekilleri ve bir kitaba yaklaşımları, iletişim yöntemleri gerçekten insanı çok mutlu ediyor. Ben de daha çok üretmek için sabırsızlanıyorum açıkçası. Ayrıca KAFA dergisindeki yazılarım devam ediyor.