Sevim Ak: Edebiyatta ayrıntı avcılığına çıkıyorum
Sevim Ak ile ilk kitabı "Uçurtmam Bulut Şimdi" üzerine konuştuk. Ak, 30 yıllık birikimini anlattı.
DUVAR - Yazar Sevim Ak'ın ilk kitabı Uçurtmam Bulut Şimdi 30 yıl önce yayımlandı. Ak, geçtiğimiz 30 yılda 36 kitap kaleme alarak Türkçe edebiyata önemli bir katkıda bulundu. Çocuklar için yazmanın dışında onları kendine dert de edinen Sevim Ak, çocukların kitap okuyabileceği, ödünç alabileceği bir "Ev Kütüphanesi" açtı.
Ak ile, çocuk edebiyatını, tabiri caizse 'büyük mevzular' denilen mülteci haklarını, 30 yıllık birikimini, yatılı bölge okullarla ilgili izlenimlerini ve yeni çalışmalarını konuştuk.
Uçurtmam Bulut Şimdi kitabınızın üzerinden 30 yıl geçti. Bu süreçte 36'ıncı kitabınıza imza attınız. 30 yıl nasıl geçti?
Her yıla neredeyse bir kitap sığdırmışım. Çocuk edebiyatını izleyerek, farklı kesimlerden çocukları tanımaya çalışarak, yeni hikayeler kurarak, onları değişik yaş grubuyla konuşarak… Yaşamın ritmine dahil oldum. Sesler, imgeler, yanılsamalar dünyası ile gerçek dünyanın iniş çıkışları arasında gidip geldim. Gece gündüz yazmadım ama kulağımın biri çocuk seslerine hep açık oldu.
'AYRINTI AVCILIĞINA ÇIKMAKTAN HOŞLANIYORUM'
Yazı yazmayı, oyuna benzetiyorsunuz. Bu oyunda en zorlandığınız durumlar neler oldu? Oyununuzu keyifli kılan unsurlar neler?
Oyuna benzetiyorum çünkü bir öykü kurarken karakterler yaratıyorsunuz, onlara ses, ruh, tavır vererek bir kurgu içinde olaylara karıştırıyorsunuz. Önceden planlar yapsam, taslaklar hazırlasam da karakterlerin birbiriyle iletişiminden, etkileşimlerinden nereye gideceği belirsiz bir yola sürüklenebiliyorum.
Çoğu zaman anlatıcı olarak bakış açımı güçlendirecek okumalar yapma gereği hissediyorum. Bir kitap başka bir kitabı işaret ediyor, o da bir başkasını… Bu esnada dağılıp asıl konudan kopuyor, günlerce metnime odaklanamıyorum. Ama yine de en geliştirici ve en keyif verici sürecin de bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca herhangi hikayem için ayrıntı avcılığına çıkmaktan da hoşlanıyorum.
'UYGUN DİLLE ANLATILIRSA ÇOCUKLAR DAHA KOLAY EMPATİ KURUYORLAR'
Yeni kitabınızda kahramanımız Melo, tanıştığı yeni insanlar sayesinde, mülteci sorunu üzerine ilk kez düşünüyor. Bugün çocukların küresel bir kriz haline gelmiş bu kritik meseleye dair farkındalığı nedir sizce? Melo’nun annesi Zülüş Hanım gibi barıştan yana olmak, barıştan yana nesiller yetiştirmek bu “korku dünyası”nda ne kadar mümkün?
Mülteci sorunu bugün televizyon, gazete ve sosyal medya haberlerinde sıklıkla yer alıyor. Sahile vurmuş ölü bebekler, batmış teknelerden savrulan göçmen görüntüleri kaçılamayacak kadar yakınımızdalar. Yolda yürürken bir köşede boynunda 'açım' yazısı, çocuklarıyla oturmuş bir kadın ya da adam görebiliyoruz. Okullarda sınıf arkadaşları arasında savaş mağdurlarını görüyor çocuklar. Kimi anne baba çocuğunu bu sorunların dışında tutmaya çalışıyor. Bu insanların dramlarını konuşmuyor, hatta huzur bozucu, güvenliği sarsıcı anlamlar yükleyip dışlayabiliyor.
Çocuklara mülteci hikayeleri uygun dille anlatılırsa büyüklerden daha kolay empati kurabilirler oysa. Hatta dışlamayı öğretmezseniz bilmezler de. Çocuk kitaplarında savaş ve mağdurları sorunlarının konu edinmesi bu gerekçelerle de çok değerli. Barışa güçlü bir şekilde sarılmak, savaşın ne olduğunu, nelere mal olduğunu görmekle mümkün ancak.
Balık Tarlası Sokağı insanları, büyük bir uyanışın ardından etkili bir direniş hareketi yaratmayı başarıyor. Oysa sekiz yıldır mahallelerindeki fabrikanın atıkları yavaş yavaş denizi kirletirken bunun farkında bile değillerdi. “Biri bizim duyularımızı kör mü etti? Yoksa biz canıgönülden körlüğe mi koşuyorduk? Elimizi eteğimizi sokaktan, denizden çektik de küçük kulübelerimizde mutlu yaşadık mı?” Ve mahalleli soruyor, “Mutluluk nedir sence?” Sizce mutluluk nedir?
Günümüz çatışmalar, eşitsizlikler, dengesizlikler, vahşetler dünyasında kendi küçük evrenimizde düşündüğümüz gibi yaşamaya çabalıyoruz. Paylaşmayı, dayanışmayı, sevgi temelli ilişkileri önemseyerek, yaratıcı olabildiğimiz, iyi hissettiğimiz, kendimiz olabildiğimiz alanlar açarak sakinleşmeye, mutlu olmaya çalışıyoruz. Bu dar çevrelerin dışına çıkıldığında, toplumda güven, sosyal adalet ve barış gerçekleşmedikçe uzun süreli mutluluk mümkün gözükmüyor. Daha uzunca bir süre umutsuz çığlıklar ata ata rahatlayacağız.
Hız çağını yaşayan dünyaya uyum sağlamakta zorlanan Melo gibi bugünün çocukları da diğerlerinden daha yavaş olunca “oyun-dışı” kaldığını hissediyor. Birlikte düşler ormanında gezindiği Tisu’yla tanışınca Melo’nun hayatı değişiyor. Tisu gibi yaratıcılıkla şahane sonuçlar yaratacak ebeveynler ve eğitimcilere bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tisu yaratıcı ve hayallerinin peşinden koşmayı seven bir kadın. Önceki yaşantısının ayrıntılarını bilmiyoruz. Savaş mağduru oluşu yaratıcılığını daha da bilemiş, bunu hissediyoruz. Sığınaklarda farelere bakıp öyküler yazan, kendi kendini terapi eden, hayata bağlayan yanını görüyoruz. Çocuklar 'beceremeyeceğim' korkusunu sıklıkla yaşar, kendini başkalarıyla kıyaslar. Hayallerinin özgür bırakılmasına, kendilerine güvenmeleri konusunda desteğe ihtiyaç duyarlar.
Yaratıcı, üretken, hayata alışılmış, klişe gözlüklerin dışından bakan, farklı sesleri olan kişilerle tanışmaları, eserlerini görüp üzerinde düşünmeleri ufuk açıcı, geliştiricidir. Bu bakışla davranan yetişkinler ve öğretmenler var ama mevcut eğitim sistemindeki başarıyı hedef olarak gören, kendi içine bakmayı, sesindeki farklılığı duymayı önemsemeyen büyükler maalesef çok daha fazla.
Bir başka kitabınız Gazete Fısıltıları’ndaki anlatımınızda çocuklara diyalektik felsefeyi sezdiriyorsunuz. Konu seçimlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz?
Çocukların bakışlarını genel geçer ilişkiler ve yaşantılardan başka yönlere çekmeye, farklıyı göstermeye çalışırım. Bu aynı zamanda benim de etraflıca düşünmek istediğim bir konu çerçevesine gerçekleşir.
Doğadaki matematiği mahalleliye düşündürten sayıların dilini iyi bilen adam, anne babasının varlığından 10 yıl sonra haberi olan kız, ses teknisyenliğine giden yoldaki sağır dilsiz çocuk, ağabeyinin genetik hastalığını tedavi etmek için dünyaya getirilen oğlan, otistik kardeşinin akıl almaz taşkınlıklarının peşinden koşarken kendi hayatını ıskalayan abla, savaş sırasında sığınaklardaki fareleri gözlerken oyunlar, öyküler yazan, düş kuklaları üreten bir kadın, bir lodos rüzgarıyla birbirine karışan yaşamlar, teknoloji bağımlılığıyla dar ekranlara hapsolurken bitki dünyasının sesine kulak veren çocuk … Konuların içine sızarlar. Böylece birbiriyle bağlantılı birden çok hikaye oluşmaya başlar.
Edebiyatınızda kendinize uyguladığınız otosansürler var mı?
Masamın başında istediğim kadar özgürüm diyemeyeceğim. Sert konulara hala uzak duruyorum. Uygun dili aradığım için belki.
Günümüz çocuk edebiyatında, mutsuzluğa çok sık yer verilmediğini görüyoruz. Oysa sizin karakterleriniz pek çok durumla karşı karşıya kalıyor, kimiz zaman kulağı çekiliyor, kimi ağlıyor. Çocuk edebiyatındaki bu tavır hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çocuğun dünyasında ne yaşanıyorsa öyküler de onlardan söz edebilmeli. Öykü karakteri mızmızlanırsa, yalan söylerse ya da annesine karşı çıkarsa okurlar da onu örnek alır, diye düşünenler var hala. Ben edebiyatı kendimizi anlamamız, tanımamız için bir araç olarak görüyorum. Elbette başka dünyaları da… Çocuk kendi gibi düşünen, hayal kırıklıkları, küçük planları olan çocukların dünyasına girerken kendini de keşfe çıkıyor. Sorduğu sorularla, eleştirerek, hak vererek, hayal kurarak… okuma sürecinde ilerlemesi ancak hayatın kendisi gibi kitaplarla olabilir.
Kitaplarınız birçok çocuğun kütüphanesinde bulunuyor. Çocukların hayatına nasıl dokunuyorsunuz?
Kitaplarımdaki karakterler mükemmel değil. Sorunlar yaşıyorlar, gündelik hayatın içinde sorularla, hayallerle yol bulmaya çalışıyorlar. Umutlarını kaybetmeden mizahın da gücüyle hikayelerini anlatıyorlar. Nasıl oluyor bilmiyorum ama fuarlarda, yollarda rastladığım gençler, 'Siz beni kitaplarınızla büyüttünüz' diye boynuma sarılıyorlar. Asıl bu soruyu onlara sormak gerekir.
Güneşin Çocukları adlı kitabınızda yazar kimliğinizin dışına çıkıp kendinize bir dert ediniyorsunuz. Bu deneyim hayatınıza, edebiyatınıza neler kattı?
Köy çocuklarının dünyasını yakından gözleme şansı buldum. Bazılarıyla uzun yıllar süren dostluklar gelişti. Yaşadıkları çevrenin, aile ilişkilerinin, dertlerinin bir parçası olduğumu hissettim. Anadolu’nun ücra köşelerine gidip o çocuklarla tanışmak sorunlarına çözüm ortağı olmak gibi bir misyona da yöneltti beni. Çocuk meseleleriyle ilgili kitaplarımı bu yolculuktan sonra daha cesaretle yazdım. Şarkını Denizlere Söyle, Gazete Fısıltıları, Saçlarında soru İşaretleri, Horoz Adam ve Korsan…bu etkilenmelerden sonra çıktı.
İlk kitabınızın ardından, Erdal Öz'ün sizi yüreklendirdiğini ve hep bu motivasyona tutunduğunuzu ifade ediyorsunuz. Genç kuşaktan kimleri okuyorsunuz? Tabiri caizse, yoldaşlık ettiğiniz genç yazarlar var mı?
Çocuk edebiyatını izlemeye çalışıyorum. Genç kuşaktan izlediğim, şimdi ne yazacak diye merak ettiğim yazarlar var: Delal Arya, Şiirsel Taş ve Yeşim Armutak kitaplarını severek okurum.
Çocuklar için tiyatro metinleri kaleme aldınız. Kitaplar yazdınız. Şu an çocuk kitapları kütüphanenizde her hafta çocuklarla bir araya geliyorsunuz. Bundan sonraki çalışmalarınız neler olacak?
Ev Kütüphanemiz’i haftanın belli günleri açıyoruz. Çocuklar kitapları orada okuyor, ödünç alıyor, günün aktivitesine katılıyorlar. Deneyimli çocuk kitapları editörlerinin önderliğinde seçilen kitapları tartışıyorlar. Bu girişim çocukları, anne babaları ve en önemlisi de beni çok olumlu etkiliyor. Bu bol paylaşımlı, dayanışmaya açık ortamın sürmesini, yeni ilişkilerle daha da yaygınlaşmasını isterim.