En mahrem olanı şeffaflaştırmak

'Şeffaflık Toplumu', Metis Yayınlarından çıktı. Byung-Chul Han'ın 'Şeffaflık Toplumu', 'gizli' olanın anlamını yitirmesini irdeliyor.

Google Haberlere Abone ol

Muhammed Taha Tunç [email protected]

“Bir psikiyatri yapıtında hastaların sözlerine bakarım sadece;

bir eleştiri kitabında ise alıntılara.”

Emil Cioran, Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne

DUVAR -Nurdan Gürbilek Sessizin Payı’nın giriş yazısında Walter Benjamin’den mülhem şöyle diyordu (s. 12): “Uçarak mı geçmeliyim malzemenin üzerinden, yoksa içinde mi dolaşmalıyım?” Denemecinin, eleştirmenin hal-i pürmelalini yansıtır bu cümle. Yazı yazarken çekilen sıkıntıyla (“Yazmak, olup olabilecek en az çileci eylemdir” diyor Emil Cioran Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne’de) bittiğinde alınacak hazzın arasında kalmış yazarı ele verir bu cümle. Yazı malzemesinin içinde dolaşmak mümkün müdür – önce bunu sormak gerekir.

Byung-Chul Han. Byung-Chul Han.

YAZI MALZEMELERİNİN İÇİNDE DOLAŞMAK MÜMKÜN MÜDÜR?

Bizim olmayan acıları sahiplenmek, yeri geldiğinde hazzın ve heyecanın doruklarına çıkmak bize mi düşer yazıda? “Mısra her şeye imkân tanırken, onun üzerine gözyaşlarınızı, utançlarınızı, vecdlerinizi -özellikle de yakınlarınızı- dökebilirken, düz yazı içinizi dökmenize veya ağlaşmanıza izin vermez: İtibarî soyutluğu bundan tiksinir” diyen Emil Cioran haklıdır bir anlamda (Çürümenin Kitabı, s. 97). Düz yazının malzemeleri arasında gezmeye çıkarsınız, ama bir de bakmışsınız uçak havalanmış; malzemeleri uzaktan izliyor, kâh onlara üzülüyor kâh seviniyorsunuz. Yine Emil Cioran: “Hayatın keşfi, hayatı yok eder” (s. 107).

Şeffaflık Toplumu, Byung-Chul Han, Metis Yayınları, 2017. Şeffaflık Toplumu, Byung-Chul Han, Haluk Barışcan, 84sy, Metis Yayınları, 2017.

Yeni maceralara atılmayı, içinde bulunulan yaşamdan kaçıp kurtulmayı salık veren neoliberal ve dijital dünya, akılcılaştırmanın mutlak düzeyde işlemesiyle ayakta durur. Byung-Chul Han Şeffaflık Toplumu’nda her şeyiyle “apaçık”, “samimi”, “neyse o” olan toplumun sürekli olumluluk üzerinden işlediğini iddia ediyor: “Şeyler her türlü olumsuzluktan arındıklarında, pürüzsüzleştirildiklerinde, düzleştirildiklerinde, sermayenin, iletişim ve enformasyonun pürüzsüz akıntılarına direnç göstermeksizin katıldıklarında şeffaflaşırlar.

Eylemler işlemsel, hale geldiklerinde, hesaplanabilir, yönlendirilebilir ve kontrol edilebilir süreçlere tabi olduklarında şeffaflaşırlar” (s. 15). Yine Cioran: “Herkes sizden iyi söz ettiği zaman, vay halinize!” (Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne, s. 146).

Olumsuzluğa yer vermeyen toplum öteki olana da yer vermez. “Yabancı olma durumu elbette tamamen olumlu bir ilişkidir; etkileşimin özel bir formudur” diyor Georg Simmel Yabancı'da (Yabancı: Bir İlişki Biçimi Olarak Ötekilik İçinde, s. 28). Byung-Chul Han da Hegel’den mülhem, benzer bir şey söylüyor: “Diyalektik olumsuzluğa dayanır. Hegel’in ‘tin’i olumsuz olana sırtını dönmez, ona katlanır ve varlığını onun içinde sürdürür.

Olumsuzluk ‘tinin hayatını’ besler. Olumsuz bir gerilim oluşturan kendindeki öteki, tini canlı tutar” (s. 19). Olumsuzluğu nasıl tasfiye edebiliriz toplumdan? Pek mümkün görünmez bu. “İnsan kendisi için bile şeffaf değildir. Freud’a göre ego tam da id’in kısıntısız olarak olumladığı ve arzuladığını yadsır” diyor Han (s. 18). Olumsuz duyguya da olumsuz patiye de yer yoktur hanemizde, diyordur şeffaflık toplumu.

EN MAHREM OLANI ŞEFFAFLAŞTIRMAK

Şeffaflık gizliliğin yok edilmesi, öznelliğin alt edilmesidir. Resim pornografikleşir, bedenler teşhir edilir: “Kült değeri taşıyan insan siması fotoğraftan kaybolmuş durumdadır. Facebook ve Photosop çağı ‘insan siması’nı tamamen sergi değerinde kendini bulan face haline dönüştürür” (s. 26). En mahrem olanı dahi görünür kılar, onun biricikliğini yok eder, geriye görüntüsü kalır, onu da sömürür şeffaflık toplumu. Sosyal medyada gönderileri sadece olumlar, olumsuzluğa yer bırakmaz (“Beğenmedim” deme hakkı bulunmaz kullanıcının); bu yüzden de sürekli bir ejekülasyondur – sonunda boşluğa, çıplaklığa boşalır. “Libido süredir” diyor Gaston Bachelard Bilimsel Zihnin Oluşumu’nda. Şeffaflık bu süreyi de emer, boşluğu sevmez, ama yine de boşluktur.

Şeffaflık sürekli dolaşma, gezinme halidir ama hiçbir şeyi belleğe almadığı için anısı da yoktur. Zihinle değil makineyle işler, gezen beden değil makinelerdir (fotoğraf makinesi, bilgisayar vs). Şeffaflık toplumu hareketli ve hızlı bir toplumdur, buna rağmen yetişemez. Bu hız duyumsamayı yok eder, çünkü duyumsananın rayihasını varmak için ara vermek gerekir. Şeffaflık sürekli akılcılaştırma olarak işlediği için planlıdır, dolayısıyla da ara verdiğinde dahi mantıkla işler. Boşluğa izin vermeyen bir boşluktur.

Şeffaflık toplumu şeffaflık hariç her şeyi sömürür. Bilinçdışını bile kontrol etmeye çalışır, çünkü kontrol toplumudur: “Şu an panoptikonun sonunu değil, tümüyle yeni, perkspektifsiz bir panoptikonun başlangıcını yaşıyoruz. 21. Yüzyılın dijital panoptikonu artık tek bir merkezden, despotik bakışın her şeye kadir gücü tarafından gözetlenmiyor olması ölçüsünde perspektifsizdir” (s. 67).

Her şeyi açığa çıkarma uğraşında olan şeffaflık çabası gizin anlamını yitirmesine sebep olur, şeyleri donuklaştırıp silikleştirir. Yazıdaki payı da budur. Yazarın payına “açığa çıkarmak” düşmez; yazar gizleyendir: “Ama nesciri, diyor İsa’ya Öykünmek, yani meçhul olmayı sev”; “Sadece gizlenen şey derin ve gerçektir. Bayağı duyguların gücü bundan kaynaklanır” (Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne, s. 33).

Kaynakça

Bachelard, Gaston. Bilimsel Zihnin Oluşumu. Çev. Alp Tümertekin, İstanbul: İthaki, 2013.

Cioran, Emil Michel. Çürümenin Kitabı. Çev. Haldun Bayrı, İstanbul: Metis, 2014. Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne. Çev. Kenan Sarıalioğlu, İstanbul: Metis, 2017.

Gürbilek, Nurdan. Sessizin Payı. İstanbul: Metis, 2015.

Han, Byung-Chul. Şeffaflık Toplumu. Çev. Haluk Barışcan, İstanbul: Metis, 2017.

Simmel, Georg. Yabancı, Yabancı içinde. Çev. Kübra Eren, Ankara: Heretik, 2016.