Tanrı hakkında konuşmanın imkânları

Abrurrahman Aliy'in yeni kitabı 'Felsefe Tanrısı' çıktı. Kitap Pinhan Yayıncılık etiketini taşıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İnsanın dünyadaki anlamına dair merakı sürdükçe Tanrı’ya dair sorgulamaları da hep olacak gibi görünüyor. Tanrı’nın ölümünün ilan edildiği nihilist bir çağda yaşıyoruz, hatta onun dünyayı terk ettiğini yoksa bunca acıya bir dur derdi diye düşündüğümüz zamanlar oluyor.

Bu ilginç mesele, Tanrı’ya inanan ya da inanmayan herkes bir şekilde onun hakkında konuşuyor diyebiliriz. Peki, Tanrı üzerine felsefi anlamda söz söylemek mümkün mü? Mesela felsefenin Tanrı’ya dair konuşması ile dinin Tanrı’ya dair konuşması aynı şey mi? Felsefi teoloji mi, dini teoloji mi aralarında kesin bir ayrım yapılabilir mi? Tanrı bir anlamda en üst otoriteyken onun hakkında felsefi radikal sorular sormak ne kadar mümkün? Verili dini bilgilerin dışında Tanrı hakkında konuşmanın imkânları neler?

FELSEFENİN TANRISI 'FELSEFİ TEOLOJİYE GİRİŞ' 

Geçtiğimiz günlerde Pinhan Yayıncılık tarafından basılan Abdurrahman Aliy’in Felsefenin Tanrısı ‘Felsefi Teolojiye Giriş’  adlı kitabı sorduğumuz bu soruları tartışıyor. Kitap, vahiy dışında Tanrı hakkında konuşmanın mümkünlüğünü sorun edinen felsefi teolojiye teorik bir giriş metni olarak hazırlanmış. Bu nedenle de daha çok konuya dair fikir ve görüşlere, tartışmaların dayanak noktalarına, din-felsefe ilişkisine ve bu konuda soru sorma formlarının farklılıklarına ve ortaklıklarına değinilmiş.

Kitabın amacı genel olarak felsefenin Tanrı hakkında düşünme, konuşma imkânı hakkında teorik bir çerçeve oluşturmak olduğu için konuya dair öznel yorumlardan çok felsefe ve din ilişkisini tartışan fikirlere ve tarihsel süreç içerisinde konuya dair süren tartışmalara değinilmiş. Böylece konunun kesişme noktaları, temel kavramlar, farklılıklar belirlenerek aslında bir bakıma devam ettirilmesi gereken bir tartışmanın önü açılmış.

Abdurrahman Aliy. Abdurrahman Aliy.

DİN CEVAP OLABİLDİ Mİ? 

Tanrı’ya dair konuşmanın alanı daha çok din olmuştur denilebilir. Aliy’in bahsettiği gibi; “dinin insanın felsefe, bilim, sanat gibi diğer düşünme ve deneyimleme biçimlerinin hepsinden daha bütünlüklü ifadeler kullandığını söyleyebiliriz. Bu önermemizin temelinde, dinin insani olana dair hemen her şeyi içerme iddiasında olması yatmaktadır: Düşünme, duyumsama, deneyimleme, eyleme. Kurumsallaşarak da din, bireyin yaşam alanlarının tamamını şekillendiren en temel fenomen olmuştur.” Burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor, bana kalırsa insani olana dair hemen her şeyi içerme iddiasında olan din, gerçekten de insani olana dair her şeye cevap olabilmiş midir?

Bana kalırsa bunun cevabı olumsuz. Çünkü dini söylem tüm soruların cevapları verebilmiş olsaydı insan türünün hiç geçmeyen anlam krizinden söz edemezdik. Oysa dünyaya dair, yaşama dair, varlık ve hiçliğe dair sorular gün geçtikçe daha çok artıyor. Ve dünyadaki tüm gizemleri çözmeye kendini adamış insan varlık krizlerinden bir türlü kurtulamıyor. Yine Aliy’in söylediği üzere: “Her din, varlık ve gerçekliğin bir yorumunu içerir ve de insanı bu yorumun sınırları bağlamında değerlendirir. Dini bilinç, dinin bütünsellik iddiasının sonucunda, bireyin kendi bilincini ve dünya-varlık bilincini şekillendirmek zorundadır. Bu da anlam arayışı ve neden sorusu ile son bulur.

Anlam arayışını ve neden sorusunu insana bırakmayan, kesin ve bütünlüklü bir yanıt vermeyi amaçlayan din ile dini bilinç felsefeden kesin bir biçimde ayrılır.” Burada bir başka soru daha ortaya çıkıyor insan herhangi bir felsefe, inanış biçimi, bilimsel kurum, eğitim kurumu tarafından şekillendirilebilir mi? Kesinlik iddiasındaki bir kurumun ki adı ne olursa olsun insanı istediği bir forma sokabileceği şüpheli geliyor bana.

Çünkü insan bütünlüklü bir anlayışla yorumlanamayacak kadar parçalı ve değişken bir varlık benim fikrimce. Din ile felsefe arasındaki asıl ayrım buradan kaynaklanıyor da olabilir. En azından modernizm sonrası felsefenin insanı bu yönünden hareketle yorumlama çabası olduğunu biliyoruz. Bu konuyu belki de Felsefenin Tanrısı ‘Felsefi Teolojiye Giriş kitabının eğer olursa, devam tartışmalarında daha ayrıntılı görebiliriz diye umuyorum. Çünkü başta da ifade ettiğimiz gibi kitap, vahiy dışında Tanrı hakkında konuşmanın imkânlarını felsefi teoloji bağlamında tartışmanın yolunu açmak için giriş niteliğinde hazırlanmış.

Felsefenin Tanrısı-Felsefi Teolojiye Giriş/ Abdurrahman Aliy, Pinhan Yayıncılık, 2017. Felsefenin Tanrısı-Felsefi Teolojiye Giriş/ Abdurrahman Aliy, Pinhan Yayıncılık, 136, 2017.

VAHİY DIŞINDA TANRI'YI KONUŞMAK 

Felsefi teolojinin vahiy dışında Tanrı’yı konuşması tarihsel olarak epey tartışmaya vesile olmuş kitaptan anladığım kadarıyla. Çünkü sonuçta pek çok anlayışa göre Tanrı, mutlak, kesin, tartışılmaz bir otorite. Sanırım felsefi teolojinin Tanrı hakkında konuşmayı sürdürmesi kendi kavramları, soru sorma biçimleri ve kendisi dışında otorite tanımamasıyla olacak. Belki de felsefe dini anlamından Tanrı’yı çıkarıp, verili yapısını bozup onun üzerine kitapta sıklıkla söz edildiği gibi radikal sorular sormaya devam ederse, dini teolojinin sınırları dışında anlamı olan bir tartışma sunabilecek. Böylece felsefe ve dinin tartıştığı Tanrı kavramsal olarak farklılaşacak.

Aliy’e göre felsefi teoloji: “Tanrı hakkında, felsefenin sınırları içinde kalarak, felsefi soru sorma yöntemini bırakmadan, yani radikal soru sorma biçiminde ilerlemesiyle mümkün olacaktır.” Bence elbette bu sınır kesin hatları belirlenmiş bir sınır olmamalıdır, çünkü kesinlikler tartışmayı kısırlaştırabilir. Ancak Aliy’in burada vurgulamaya çalıştığının, herhangi bir imanı merkeze alarak ortaya konan düşüncenin felsefi teolojinin, dini teolojiye dönüşme riskini barındırmasıyla ilgili olduğunu da söylemek gerek.

TANRI'YA DAİR SUSKUNLUK

Günümüzde Tanrı bir anlamda insanın yaşamından çıkmış görünüyor aslında bu çıkış Tanrı’nın yokluğunun kabulü ile ilgili değil kitapta da bahsedildiği gibi onun konuşulmaması ile ilgili. Modernizm Tanrı’yı inceleme nesnesi haline getirdiği gibi kapitalist çağ, insanın Tanrı’larını metalar üzerinden yeniden üretti diyebiliriz. İnsan Tanrı’yı öldürdü çünkü artık kendisini Tanrı olarak var etmeyi umuyordu. Belki de Tanrı’ya dair suskunluğun en önemli nedenlerinden birisi bu.

Kişisel fikrim Tanrı’ya dair tartışmaların bir şekilde agnostisizm ile sonuçlanacağı yönünde olsa da Tanrı hakkında felsefi tartışmaları sürdürmek açısından Abdurrahman Aliy’in Felsefenin Tanrısı ‘Felsefi Teolojiye Giriş adlı kitabının önemli olduğunu düşünüyorum. Kurumsal ve siyasi anlamda din konusunu çok tartışıldığı bir ortamda, felsefi açıdan da konuyu sorgulamak isteyen okurun ilgisini çekecek bir metin olduğunu da eklemek gerek.