Ödüller ve cezalar: Doğmuş olma laneti
Joss Sheldon'ın, 'Küçük Ses' kitabı, Heretik Yayıncılık etiketiyle Türkçe'de. KahramanımızYew Shodkin, kendiyle toplum arasında kalmış biridir.
DUVAR - Emil Cioran, 'Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne'de insanın probleminin ölüm değil, doğum olduğunu gösteriyordu. Aforizmaların sistemsiz ve dağınık bir felsefe (“parçaları”) oluşturduğu kanısı oldukça belirgindir; ama Cioran gibi hem aforizmayı, hem de bildiğimiz "düz yazı"yı yeniden keşfetmiş, bununla da kalmayıp kendine yabancı bir dilde kendi üslubunu bulmuş bir yazar için geçerli sayılmaz bu düşünce.
"Ölüme doğru koşmuyoruz, doğum felaketinden kaçıyoruz" derken de, "Dünyaya geldiğimden beri’ – bu ...den beri bana öyle korkunç bir anlamla yüklü görünüyor ki, katlanılmaz oluyor" derken de aynı düşünceyi işler Cioran: doğmuş olma laneti. Bu kitabıyla da kalmaz, 'Gözyaşları ve Azizler'de daha öteye gidip, doğum öncesini tasvire kalkışır. Bir öz arayışıdır onunki — bize şimdilerde beyhude bir çaba olarak görünse bile.
TOPLUM MU, YOKSA KENDİ ÖZÜN MÜ?
Joss Sheldon da 'Küçük Ses'te Yew Shodkin’in hikâyesini anlatırken benzer bir çaba gösterir. Yew Shodkin kendiyle (özü) toplum arasında kalmış biridir. Hikâyesi 6 yaşında okulda başlar ve yaşamını devam ettirdiği ormanda devam eder. Özünü, ya da kendini başlangıçta bulmuştur Shodkin. Ancak onun serüveni bu kadarıyla özetlenemez.
Yew Shodkin, 6'ncı yaş gününde bir sesle tanışır. Bu tanışması hemen akıllara Joanne Greenberg’in 'Sana Gül Bahçesi Vadetmedim' kitabını veya Jenni Fagan’ın 'Panoptikon'unu hatırlatabilir. Gerçekten de “küçük ses” Egot’un varlığını devam ettirdiği süreç (en azından semptomatik anlamda) tıpkı bu kitaplarda olduğu gibi işler.
'Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'deki içsel sürecin dışarıyla ilişkiyi değiştirmesi, 'Panoptikon'da sanrılar gören “patolojik” çocukların sosyal hizmet uzmanlarınca kapatılmasının, onlara yasaklar konulmasının ve bizim hikâyemiz olan 'Küçük Ses'teki Egot’u dinleme, toplumsal normlara karşı çıkma çabası bir yerlerde kesişmektedir. Elbette ayrıldıkları noktalar da var, ancak onlara burada değinmeyeceğiz.
'KÜÇÜK SES' HAYATIMIZIN BİR FİLM ŞERİDİ
Yew Shodkin’in hikâyesi yalnızca, şizofreni denince akla gelen kurgu eserler ('Sana Gül Bahçesi Vadetmedim', 'Panoptikon', vs.) arasında yer almakla kalmayıp bize belki de rehberlik edebilecek bir kitap. Sık sık kendimize pay çıkarıp zevkle takip edeceğimiz bir zaman çizelgesi. Çünkü 'Küçük Ses' çocukluktan itibaren bu yaşımıza kadar gördüklerimizi bir şerit halinde, kâh ayrıntılarıyla kâh yüzeysel olarak anlatıyor.
Düşüncelerimizin topluma ne kadar aykırı olabileceğini, sınırlarımızın ne olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu sınırı aşınca başımıza gelecekleri elbette.
Shodkin’e göre toplumsal öğrenme süreci adeta bir edimsel koşullanmadır: bir yanda ödüller, öte yanda cezalar. Yapıp yapmayacağımızı biz değil, otorite belirliyor. Bizler sadece Shodkin’in ilk okulda kafesini açıp kaçmasına izin verdiği fareyiz, ya da Skinner’in üzerinde “oynadığı” fareler. Shodkin Milgram deneyinden bahsederken, “Psikologların elektrik şokuna olan bu düşkünlüğünün sebebi nedir bilmiyorum. Sanırım biraz sadistler” (s. 84) diyor. Aynı şey, onların hayvanlar üzerinde “oynamaları” için de geçerlidir. Sahi, çocukken oyuncağı yok muydu bunların?
Shodkin’in çocukluk yılları Egot’uyla (iç sesiyle) toplumsal normlar arasında kalmakla geçer. Ama nihayetinde psikologlar kazanır ve Shodkin’e uygulanan koşullama yaklaşımlı terapiler işe yarar. Shodkin artık, her ne kadar istemeyerek yapsa da topluma itaat etmektedir: “Toplumumuz, bizi otoriteye itaat etmeye teşvik ediyor. Bu bir Edimsel Koşullanma örneği; otoritenin kurallarına uyduğumuzda ödüllendiriliyor, dışına çıktığımızdaysa cezalandırılıyoruz. Yavaş yavaş ama muhakkak, tam bir itaate zorlanıyoruz” (s. 85).
Shodkin’in hikâyesi, belki de cesurca ilerleyip bir nihayete eriyor. Belki hepimizin yapabileceği türden bir cesaret sergisi değil, ancak bu süreçte bize göstereceği isimler (Colombus’tan Skinner’a, Lao Tzu’dan Orwell’a) merakımızı daha artıracak, hikâyenin etkisini kalıcı hale getirecek gibi. Buna engel teşkil edecek bir şey varsa, o da toplumsallaşmış bir birey oluşumuzdur.
Kaynakça
Cioran, Emil Michel. Gözyaşları ve Azizler. çev. İsmail Yerguz, İstanbul: Jaguar, 2016
---. Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne. çev. Kenan Sarıalioğlu, İstanbul: Metis, 2017
Fagan, Jenni. Panoptikon. çev. Şeyda İşler. İstanbul: Sel, 2015
Greenberg, Joanne. Sana Gül Bahçesi Vadetmedim. İstanbul: Metis, 2017.
Renard, Jules. Yazmak Üzerine Notlar. çev. Orçun Türkay, İstanbul: Sel, 2014
Sheldon, Joss. Küçük Ses. çev. Duygu Toprak, Ankara: Heretik, 2017.