'Bu dünyada mutlu değiliz!'
Laurent Quintreau'nün 'Cennet Cehennem Araf' kitabı Dedalus Yayınları tarafından Türkçe'de. 'Cennet Cehennem ve Araf' Dante’nin 'İlahi Komedya'sından ilham alınmış.
DUVAR - Çok uluslu şirketlerin adlarını haberlerde, ekonomi bültenlerinde sık sık duyuyoruz. Peki, hiç bu şirket çalışanları üzerine düşündünüz mü? Tüm gün kapatıldıkları bu iş yerlerinde akıllarından ne geçiyor? Boynundaki kravatın izin verdiği kadar özgürlüğe razı olmak nasıl bir his? Hayal edilen ile içinde bulunulan durumun çelişkisi nasıl bir kırıklığa yol açar? Laurent Quintreau tüm bunları düşünmüş olmalı ki “Cennet Cehennem ve Araf” romanını yazmış, kitap Dedalus tarafından Aslı Anar çevirisi ile basıldı.
"DOĞRU YOLU YİTİRMİŞTİM"
'Cennet Cehennem ve Araf' Dante’nin 'İlahi Komedya'sından ilham alınmış. Ve karakterler Dante’nin şu dizelerini hatırlatıyor; “Bu, yaşam yolunun yarısı idi; ışıksız bir ortamda buldum kendimi. Doğru yolu yitirmiştim.” Kitap, gündemi nasıl kâr ederiz, yeniden yapılanma ve işten çıkarma olan bir yönetim kurulu toplantısını konu edinirken, toplantıdaki on bir karakterin kafalarından geçirdikleri asıl düşünceler toplantıda konuşulanlarla harmanlıyor. Bu on bir kişi bedensel olarak bulundukları toplantıda ruhen yoklar.
Roman daha çok toplantıdaki kişilerin bilinç dışı durumlarına odaklanıyor. Ve görüyoruz ki aslında ortamda bulunan herkesin kafasında ayrı ayrı düşünceler, çıkmaz sokaklar var. Zihinlerinde başka hayaller, bastırılmış arzular, gündelik sıkıntılar, özel yaşamları, eskiden oldukları kişiler ve şimdi bu ortamda sunmak zorunda oldukları benliklerinin çelişkisi ve daha pek çok düşünce barınıyor. Kısacası çoğunluğunda “doğru yolu yitirmişim” dizesinde olduğu gibi bir çıkışsız bir hâl var.
DENEYİMDEN YOLA ÇIKILARAK KURGULANAN ANLATI
Quintreau’nun, zamanının yarısını sendikal faaliyetlere ayıran, iş dünyasını yakından bilen bir yazar olduğu ve metinlerini deneyimlerinden beslediği söyleniyor biyografisinde. Bu açıdan düşündüğümüzde yazarın karakterlerini içeriden bir bakışla oluşturduğunu söyleyebiliriz. İş yaşamını, plazaları, çok uluslu şirketleri gözlemleyen ve bunlar üzerine üreten bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu bilmek “deneyim yıkımının” olduğu bu hızlı çağda önemli bana kalırsa. Bu nedenle anlatı sahici ve aslında kapitalist bir dünyada iş mantığını, insanların bu dünya içerisinde kaç benlikle birden yaşadığını görmemizi sağlıyor.
Kitap, çalışanların birbirinin gözündeki anlamını, birbirinden nefret eden insanların bir arada kapatıldıkları binalarda nasıl yaşamak zorunda kaldıklarını, sahtelikler üzerine kurulu ilişkileri, birisinden hiç hoşlanmazken ona gülümsemek zorunda kalmayı, birer robota dönüşen, kendilik kaygılarını bir kenara bırakmış, şirket içi ilişkiler insani yanlarını sömürmüş çalışanların, asıl kaygılarını, “sapkın” fikirlerini, aile ilişkilerini anlamamıza yardımcı oluyor. Bahsettiğimiz gibi yazarın bu dünyayı bilmesi, kurguladığı metnin, karakterlerine dair olabilecekleri kendi deneyiminden beslemesi, okur açısından bu çalışanların hissiyatlarını daha yakından görmek gibi bir sonuç da doğuruyor.
KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİ
Quintreau, kitabın bölümlerini karakterlerin düşüncelerinden yola çıkarak oluşturmuş. Şirketi cennet gibi gören, arada kalan ve cehennemde hissedenler bir arada. Cehennem bölümü sert bir kapitalizm eleştirisi sunuyor denilebilir. Hep daha iyisini, daha fazlasını isteyen bir sistemde bireyin konumlandığı yerin adeta cehennemi andırdığını hissediyorsunuz. “Hepimiz aynı gemideyiz” diye başlayan neredeyse varlığınızı şirkete armağan edin diyen bir yaklaşım içerisinde insanların kaygıları, çalışma arkadaşları hakkındaki düşünceleri, bastırılmış arzuları bir bir ortaya çıkıyor.
Şu var ki bu çalışanların kafasındaki en önemli düşünce orada olmamak. Çünkü kitabın sloganını oluşturan şu cümle onların durumunu özetliyor aslında; “Bu dünyada mutlu değiliz.” Bu toplantının tek anlamı sadece bedensel olarak orada bulunmak zorunda bırakan yaşam mecburiyetleri. Yüzdeki sahte bir gülümsemeyle, zihinde karşılıklı nefret sözlerinin havada uçuştuğu, karşısındakine dair fanteziler kuran, karısı ile ilişkisini düşünen, çocuğunun dadısıyla ilgili sorunu kafasından geçiren bu insanlar bir anlamda orada olmanın zorunluluğunun temsili gibiler.
ARADA KALMAK
Kitabın arada kalmayı en iyi yansıtan karakteri Roussel şu cümlelerle anlatıyor durumu: “Ne işim var benim burada, bu kadar delinin içinde, neden beni stratejik bir kurullarına alıyorlar ki, daha deneme sürem bile bitmedi, daha iyi, ihbar vermeden ayrılabilirim, belki de vakti gelmiştir, kurumsal dünyanın zor olduğunu biliyordum ama bu kadarını, bu kadar hoşnutsuzluğu, ıstırabı, kırgınlığı, ve grotesk iktidar merakını görünce kaçasım geliyor…” Roussel diğer karakterlerden biraz daha farklı olarak içinde bulunduğu durumdan şikâyet ederken, kaçmayı buradan ne yaparsam kurtulurum şeklindeki alternatifleri düşünüyor.
Cehennem bölümündeki karakterler evet devamlı şikâyet içerisindeler ancak orada yaşamayı yani cehennemde olmayı kabul etmiş gibiler. Şirket içi güç ilişkilerinin farkında olan Roussel, gitmek ve kalmak arasında kalmış çünkü “metotları kendilerini doğrulamaktan başka işe yaramayan bir potulat edinip ben güçlüyüm, sen zavallısın…” şeklinde yürüyüp giden ilişkilerin, devamlı gözetim altında olmanın neler getireceğinin farkında olan, en azından içinde bulunduğu ortamın sistemle ilişkisini de kurabilen bir karakter. Roussel, dünyanın durumunun farkında olup, çeşitli korkularla adım atmakla atmamak arasında gidip gelen günümüz bireyinin iş dünyasından temsili gibi.
CENNET
Kitabın cenneti temsil eden karakteri Alighieri içerisinde bulunduğu ortamdan memnun görünüyor. Onun bu memnuniyetinin altında yatan ise sanırım vaz geçmişlik duygusu veya körlük. Hiçbir yerde olmaktansa orada olmak, çünkü ona göre her şey aynı ölçüde güzel. Başka bir yerde olmak da ona aynı şeyleri hissettirecek bu nedenle bulunduğu yere, bu ikiyüzlü insanlara sempatiyle yaklaşıyor. Sanırım Quintreau’nun bu karakteri de dünyada varlığının anlamını bir şirkette olmaya, sistemin bir köşesinde yer edinmeye adamış binlerce kişinin göstergesi.
Quintreau’nun “Cennet Cehennem ve Araf” adlı kitabı öncelikle deneyimden beslendiği için önemli bir metin bana kalırsa. Bunun yanı sıra çok uluslu şirketlere, kapitalizme getirdiği eleştiri ve sistemin içerisinde kaybolmuş, kendi varlığına dair çok çabası kalmamış, kendisi ve şirket dışındaki dünyanın sorunlarının farkında olmayan, tatminsiz, küçük gündelik kaygılarla hareket eden karakterlerin oldukça yerinde tahlili dikkat çekici. Özetle kitap, cehennemi şirketlerde bulanlar, içinde bulunduğu durum ile başka durumlar arasında kalanlar ve dünyayı cennet sananlar arasında gelip giden yoğun bir metin.