Can Çocuk editörleri: 'Çocuğa göre' diye sözcükler fakirleştiriliyor
Can Çocuk Yayınları'ndan editörler Mehmet Erkurt ve Tuğçe Özdeniz Hadzibegovic ile çocuk edebiyatına ve Can Çocuk'un çeviri edebiyatı kapsamında basacağı kitaplara dair sohbet ettik. Tuğçe Özdeniz Hadzibegovic "Önceliğimiz yaratıcı, özgün bir anlatımı olan kitaplar" dedi.
Can Çocuk Yayınları’ndan Mehmet Erkurt ve Tuğçe Özdeniz Hadzibegovic ile çocuk edebiyatına, çeviri edebiyatın niteliğine ve editör- yazar ilişkine dair kapsamlı bir röportaj yaptık.
İlk kitabını yazan bir yazar size nasıl ulaşıyor?
Mehmet Erkurt: Elimize pek çok kanaldan ilk kitap dosyaları ulaşıyor. Bunlardan en bilineni ve yaygın olanı doğrudan, aracısız yapılan başvurular. Dosya, doğrudan yazar tarafından posta ya da e-mail yoluyla yayınevine gönderiliyor. Bazı yazarlar dosyasını ilk aşamada gönderiyor, bazıları da yazdığı metni içerik, tür, konu açısından önce kısaca anlatıp, dosyayı göndermeden önce yayınevinin ilgisini öğrenmek istiyor.
Bu ikinci durum, eğer yayınevinin yayın anlayışının ve tercihlerinin çok dışında kalan bir eser söz konusuysa, hem yazar hem de yayınevi için kolaylayıcı olabiliyor. Söz konusu yazar önce yayınevinin diğer yayınlarına, seçtiği eserlere şöyle bir bakmıyor mu da bu soruyu doğrudan yayınevine yöneltiyor diye soracaksınız haklı olarak, ne yazık ki bir yayınevi bilinciyle dosya gönderen yazarlara çocuk edebiyatı alanında pek az rastlıyoruz. Edebiyat kitapları yayımlayan bir yayınevine eğitim malzemesi niteliğinde metinler gönderildiğini sık sık görüyor, duyuyoruz… Yazarın yayınevine doğrudan ulaşması dışında, aracılıkla, tanıdık yoluyla gelen metinler de var.
Yayınevindeki yazarlardan birinin aracılığıyla ya da yayınevinde çalışan bir tanıdığı üzerinden dosya gönderenler de oluyor. Bu aracılığın bir tavsiye ve/ya yakınlık duygusu yarattığı, dosyanın yayın programına alınışında kolaylayıcı ya da hızlandırıcı bir rol oynadığı düşünülüyor. Aslında bu doğru değil. Çünkü her yayıncı bu aracılık sürecinde tavsiyeden çok arkadaşlıktan doğan sorumluluğun ve görev duygusunun farkında. Kararı yine metnin kendisi, yayın programına uygunluğu ve niteliği belirliyor… Yazarlar bir diğer ulaşım noktası olarak kitap fuarlarını tercih edebiliyorlar çünkü doğrudan bir editöre, hatta mümkünse yayın yönetmenine ulaşmayı hedefliyorlar.
Pek çok yazar bunu istiyor aslında; yayınevlerine yazarken bile, aslında dosyasını bir görüşme esnasında teslim etmek isteyen çok sayıda yazara rastlıyoruz. Naçizane tavsiyem, ilk sözü her zaman, ama her zaman metne bırakmaları. Yüzün ve “kitaba dair” sözün bir ikna edicilik unsuru olarak her zaman işe yaramadığını bilmeleri. Özellikle de kitap fuarları gibi bambaşka bir trafiğin, yoğunluğun ve programın işlediği bağlamlarda.
Çeviri edebiyatta kitap seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Tuğçe Özdeniz Hadzibegovic: Yaratıcı, özgün bir anlatımı olan kitaplar bulmayı amaçlıyoruz. Katı kuralların ve mutlak doğruların dayatılmadığı, özgürlükçü, eşitlikçi, hayal gücünü harekete geçiren kitaplar yayımlamak önceliğimiz.
Günümüzün değişen koşullarında, modern dünyada karşılaştıkları sorunlara çözüm bulma konusunda çocuklara ilham veren, yol gösteren ama asla çözümleri dayatmayan kitaplar arıyoruz. Kendilerini keşfetmelerine yardımcı olan ve kendileri olmaktan korkmamaları konusunda cesaret veren kitaplar bulmayı hedefliyoruz.
Çocukların her birinin farklı ilgi alanları, zevkleri, kişisel özellikleri olduğunu göz ardı etmeden yayın programındaki çeşitliliği mümkün olabildiğince geniş tutmaya çalışıyoruz.
İlk kitap özelinde çalışma yapan yazarlar öyküye mi ağırlık veriyor, romana mı?
Mehmet Erkurt: Çocuk kitaplarında bu türün seçimini biraz da yazarın amaçladığı yaş belirliyor. Okul öncesi gruba yazan yazarlardan genelde tek bir öykü metni geliyor. Çünkü yayın durumunda o tek öykünün zaten bol miktarda resimle kitaplaşacağı öngörülüyor.
8 yaş ve üzeri okurlar düşünülerek yazılan metinlerde ise, dediğiniz türdeki ayrım biraz daha belirginleşiyor. Kendi deneyimim ışığında, çocuklar için roman, uzun öykü ve kısa öyküler olmak üzere üç türün, aşağı yukarı eşit bir dağılımla, yine belli bir yaş algısı gözetilerek yayınevlerine ulaştığını görüyorum. Konu çocuk kitapları oldu mu, bu üç yaygın türe bir de, roman ya da uzun öykü türünde “diziler” ekleniyor. Kimi yazar edebiyata diziyle başlamak istiyor.
Genelde birinci kitabın tam metnini gönderip, dizinin devamına ilişkin bilgileri, konunun kitaplar arasında nasıl dağılacağını gösteren sinopsisleri dosyanın ekine koyuyorlar. İlk seferde dizinin iki kitabını gönderen yazarlar da var.
İlk kitabını yayımlatmak isteyen bir yazarın editöre bakış açısı nedir?
Mehmet Erkurt: Bu konuda, garip bir biçimde şanslıydım. Dolayısıyla size vereceğim “deneyimden yola çıkan” yanıt da verimli ve keyifli bir işbirliğinin tasviri olacak. Genellikle metin yayınevi tarafından, editoryal bir çalışma koşuluyla kabul edildiğinde, ilk metnini yazmış yazardan bu editoryal çalışmaya ilişkin hep olumlu ve yapıcı tepkiler aldım.
Alanımız çocuk kitapları olunca, yazdığı bu ilk metnin özel bir okur kitlesine ulaşacağının bilincinde olan, heyecan ve merak duyan, yapıcı önerilere ve görüşlere açık yazarlarla çalıştım. Bu yazarlar öncelikle kurguya, karakterlere, diyaloglara, konunun işlenişine ve olay örgüsünün mantığına dair bir şeyler duymak istiyorlar.
Oralarda yaşanabilecek sorunlar ve aksamalar ya da bu noktalar üzerine yapılacak sağaltımlar onları özellikle ilgilendiriyor. Dilsel düzelti boyutunda yayınevinden zaten doğal bir titizlik beklediklerinden, noktalamaya ya da yazıma dair kararlarda yayınevine güveniyorlar. Konudaki, ifadede ve kelime seçimlerindeki “çocuğa görelik” meselesi ise, aslında yayınevine en çok güvenmek istedikleri ama kendilerini ve metinlerini de en çok savunma ihtiyacı duydukları alan. Haklılar da. Çünkü çocuğa görelik adı altında yapılan önerilerde metni sasılaştırıcı, sözcükleri fakirleştirici, ifadeleri düzleyici eğilimlere rastlayabiliyoruz.
Büyük ölçüde sansür ve otosansür engellerini aşabildiği ölçüde hayat bulan çocuk edebiyatı, sürekli bir azaltma, eksiltme, basitleştirme eğilimine maruz kalıyor. “Çocuk anlamaz” ve “ebeveyn/öğretmen hoşlanmaz” kaygısının biçimlediği bu üretim sürecinde, okur algısına dönük kararlarda da yazarın ve editörün hararetli tartışmaları olabiliyor… İlk kitabını yazan bir yazarla editörün çalışması, genel olarak her iki tarafın da birbirini dinlediği ve alışverişte bulunduğu bir süreç.
Yeni kitaplarla devam eden sonraki süreçte de bu editör algısının değişmemesi, yazarın gözünde editörün kısıtlayıcı, engelleyici ya da yerici bir aracıya dönüşmemesi hem yazara hem de editöre bağlı. Editöre düşen kısım, hem yazarın ve metnin iyiliği için içten duygularla çalışmak, hem de bu içtenliği her daim hissettirmek.
Geçen seneki üretiminiz nasıldı? Ekonomik krizin yaptırımı oldu mu? Krizin sürekliliğinden ve üretiminizin niteliğini etkilediğinden bahsetmek mümkün mü?
Mehmet Erkurt: Ekonomik krizin yaptırımları yayınevlerini özellikle üretim aşamasında zorlar. Kâğıt ve benzeri üretim malzemesinin fiyatlarındaki dövize bağlı artış, yayınevlerine ilk darbeyi vurur. Ardından, kültüre ayrılan maddi harcamanın azaltılması, geri plana atılması gelir. Kültür yayınlarının yaşadığı daralma, kitap tanıtımlarını da zora sokar. Krizin sürekliliği, algıyı uzun süre bu negatif yönde besler ne yazık ki. Ama Can Çocuk’un bir şansı, çocuk kitapları yayımlayan bir yayınevi olması.
Çocuk kitaplarının okullarda okutulması, eğitim dahilinde algılanması ve “çocuk için gerekli” görülmesi, kitap sektörünün geneline kıyasla krizlerden bir nebze daha az zarar görmesini sağlıyor -ki bu eğitim algısı, konumuz edebiyat ve kültürel gelişim olduğunda bambaşka bir sorunu ifade ediyor: Edebiyat, ebeveynlerin çocuklarıyla paylaştıkları bir unsur olmaktan uzaklaşıp okulların tasarrufuna sunulduğunda, algıda bir eğitim malzemesine dönüşebiliyor. Bu da metne ve illüstrasyona bu anlamda yüklenegelmiş yanlış tanım ve sorumlulukları pekiştiriyor. Ekonomik krizin niteliğimize dönük bir yaptırımı olmadı. Yıllık kitap sayımızdaki değişiklik krizden önce alınmış, salt editoryal bir karardı. Ekonomik anlamda da bize yararı oldu elbette.
Yeni dönem edebiyatta içeriksel yaklaşımların ve biçimsel arayışların ortaklığından söz edilebilir mi? Kent ve kır denkleminde geçen hikâyelerin hısımlığı mümkün müdür? Yeni dönem edebiyatçılarının birbirinden beslendiğini iddia edebilir miyiz?
Mehmet Erkurt: Çocuk kitapları alanında bu türde tematik ya da bağlamsal bir ilişkiden söz etmek ne yazık ki zor. Gelen yeni dosyalarda hayalimiz, öncelikle “edebi” bir metin bulmak. “Edebi” derken burada büyük yeniliklerden, arayışlardan, anlatım zenginliklerinden söz edemiyoruz henüz. Çocuğa edebi metin yazmayı basit, ahlakçı ve didaktik metinler yazmakla karıştırmayan yazarların, belli bir öyküsü, kurgusu, mantık bütünlüğü, kelime ve ifade zenginliği olan metinlerini bulmaya çalışma aşamasındayız.
Elimize ulaşan metinlerde kentin de kırsal yaşamın da konu edildiğini görüyoruz elbette, sadece baktığımız öncelikler yukarıda saydıklarım düzeyinde kalıyor. Yine de ilk kez çocuk kitabı yazan yazarların, belki bu durum benim karşılaştıklarımla sınırlıdır ama, alanı takip ettiklerini görüyorum. Yalnızca çocukluklarındaki okumalarla sınırlı kalmayıp yeni, çağdaş çocuk kitaplarını ciddi ciddi takip ettiklerine, okuduklarına, hatta okuma önerileri istediklerine şahit oluyorum. Burada karşılıklı bir etkileşimin, eleştirinin ve bunlardan beslenecek bir özeleştirinin varlığı kaçınılmaz.
Yeni sezonda Can Çocuk Yayınları çeviri edebiyat kapsamında hangi kitapları basacak?
Tuğçe Özdeniz Hadzibegovic: Yeni sezonda bizi en çok heyecanlandıran yazarlarımızdan biri David Walliams. 2018’in ilk aylarında “Grandpa’s Great Escape” ve “World’s Worst Children” adlı kitaplarını yayımlayacağız. İngiltere’de 27 hafta üst üste çok satanların başında yer alan ve 53 dile çevrilen kitaplarıyla David Walliams, İngiltere’de en az J.K. Rowling kadar konuşulan bir fenomene dönüşmüş durumda. Yazarın kitaplarını ülkemizde de çok sevilen illüstratör Tony Ross resimliyor. Bu yıl Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’nda her ikisiyle de tanışma fırsatı bulduk, işbirliği yaptıkları bu kitapları yayımlamak için sabırsızlanıyoruz.
Yine heyecanla seçtiğimiz kitaplardan biri olan “Mon Tout Petit” 2016 yılında kurgu alanında Bologna Ragazzi Ödülü’ne değer görüldü. Germano Zullo’nun yazıp Albertine’in resimlediği bu kitap şiirsel bir sadelikle yaşam döngüsünü anlatıyor. “Mon Tout Petit” önümüzdeki aylarda raflardaki yerini alacak.
Ülkemizde yetişkin kitaplarıyla tanınan Ingvar Ambjörnsen’in çocuk kitapları da 2018 sürprizleri arasında. “Samson and Roberto” çocuklarla birlikte bütün ailenin keyifle okuyabileceği dört kitaplık bir dizi. Ambjörnsen’in köpeği Samson ve kedisi Roberto’dan ilham alarak yazdığı bu kitaplar Norveç’te en sevilen çocuk kitapları arasında gösteriliyor.
Bunlara ek olarak, ilk kitabıyla güzel eleştiriler alan bilimkurgu dizimiz Kepler62 de bu ay “Gerisayım”la kaldığı yerden devam ediyor.
Edebiyat dışı alanında da güzel sürprizlerimiz olacak. Birbirinden eğlenceli deneylerle dolu Kola Fıskiyeleri ve Sıçrayan Boya Bombaları ile tanıdığımız yazar Jesse Goosens ve illüstratör Linde Faas’ın birlikte çalıştıkları yeni kitap, başımıza gelen küçük kazalar ve doğal afetlerde ne yapmamız gerektiğiyle ilgili bir ilkyardım kitabı. Sıra dışı çizimleri ve basit ama faydalı bilgi ve talimatlarıyla, bu kitabın da en az Kola Fıskiyeleri ve Sıçrayan Boya Bombaları kadar sevileceğini düşünüyoruz.