Suat Derviş'in romanı İpek sabahlık: Hayata altın kaşıkla merhaba dedi
Sarayda başlayıp yoksullukla biten bir hayat. Osman Balcıgil, İpek Sabahlık'ta Suat Derviş'i anlatıyor.
DUVAR - Osman Balcıgil, yazdığı biyografik romanlarla Türkiye edebiyatına soluk aldırıyor.
Önce 'Ela Gözlü Pars' yani Nâzım Hikmet’in annesi ve Yahya Kemal’in sevgilisi Celile Hanım, ardından Sabahattin Ali’nin 'Yeşil Mürekkep'i ve şimdi de Bir Suat Derviş romanı olan 'İpek Sabahlık.”
İpek Sabahlık, 431 sayfadan oluşuyor.
Balcıgil’in kitaplarını elinize aldığınızda mıknatıs etkisi yaratıyor. Kitabı bırakmak isteseniz de kitap sizi bırakmıyor.
Balcıgil, şu ana kadar 10 kitaba imza attı. Son üç kitabı dönem romanı olma özelliği taşıyor. Ve özellikle de siyasi olayları sade bir dille öne çıkıyor.
Kitaplarını biyografiden çok roman olarak değerlendiriyor Balcıgil “Çünkü kronolojiyi kullanıyorum ama hayal de kuruyorum. Böyle olunca, çalışmam biyografiden uzaklaşıyor, romana yaklaşıyor” diyor.
Daha adından söz ettiren sıra dışı insanların hayatlarından bahsediyor yazar. Onların içinde bulunduğu dönemin tarihi arka planlarını anlatıyor. Nasıl bir tarihi zeminin içinde, hangi birikimle oraya düştüklerini irdeliyor. Ne tür ilişkiler onları oraya götürdü anlamaya çalışıyor. O insanlar ne yer ne içerlerdi? Davranış şekilleri, siyasi hayatları nasıldı?
Balcıgil şahsiyetleri yaşadıkları tarihi dönemde, bir hikâye ile anlatmaya çalışıyor. Ve bunu aşkla, macera ile besliyor.
'HAYATA AĞZINDA ALTIN KAŞIKLA MERHABA DEDİ'
Yeni romanın kahramanı olan Suat Derviş, yazarın deyimiyle “hayata ağzında altın kaşıkla merhaba dedi.” Son nefesini yoksulluk içinde verirken, üzerinde saraylı annesinin hediyesi İpek Sabahlık örtülüydü. Ülkesi için en iyiyi isteyen aydınların gördüğü eziyetten nasibini fazlasıyla aldı. Bu yolda, doğurmak üzere olduğu oğlunu kaybetti.
Onlarca kez beyaz perdeye uyarlanan 'Fosforlu Cevriye' isimli romanında 'hayatının aşkı'nı betimledi. Bu eseriyle sadece kedi ülkesinde değil, pek çok ülkede gönülleri fethetti.
Nâzım Hikmet’in “Başını eğemedim, gölgesini çiğnedim” diye şiirler yazdığı yıl, Suat Derviş sadece 16 yaşında.
Almanya’da Suzet Doli ismiyle Almanların, Fransa da Suat Derwish adıyla Fransızların kalbini çalıyor Suat Hanım. Yaşadığı dönemin en iyi en iyi gazetecilerinden ve en çok okunan romancılarından biri.
Suat Derviş dört kez evlenir (Seyfi Cenap Berksoy, Selami izzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenli, Reşat Fuat Baraner). Bu isimlerin yanı sıra hayatında etkili olan, bir isim daha var ki o da Nâzım Hikmet’tir.
NAZIM HİKMET'LE TANIŞMA
İlk kez 1. Dünya Savaşı sırasında babasına hastaneye yardım etmeye gittiğinde tanışır ünlü şairle. Arkadaşlıkları tek taraflı aşka dönüşür. Her ne kadar Suat Derviş bu aşka karşılık vermese de hayatının dönüm noktalarında Nâzım Hikmet yanında olur. Nâzım Hikmet 'Gölgesi' isimli şiirini Suat Derviş için yazar.
Derviş’in ilk eseri olan 'Hezeyan' şiiri 1918’de Alemdar Gazetesi’nde yayınlanır. İlk romanı Kara Kitap 1920 yılında okurla buluşur.
Yazdığı eserlerin büyük bir bölümü tefrikalar halinde çeşitli gazetelerde yayınlanır. Latin Alfabesiyle yazdığı ilk eser 'Emine' (1931), en bilinen eseri ise 'Fosforlu Cevriye'dir. 1944-45 yılları arasında tefrika olarak yayınlanır. Bunların dışında yazdığı romanlar şunlardır: Hiçbiri, Ne bir Ses Ne Bir Nefes, Çılgın Gibi, Buhran Gecesi, Fatma’nın Günahı, Gönül Gibi, Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, İstanbul’un Bir Gecesi, Biz Üç Kardeşiz, Kendine Tapan Kadın, Zeynep İçin, Ankara Mahpusu, Ankara’dan Bir Perihan.
Suat Derviş, İleri, Alemdar, İkdam, Süs, Resimli Ay, Cumhuriyet, Son Posta, Yeni Ay, Haber, Son Telgraf gazetelerinde çalışır. 1922’de Ankara Hükümeti’nin temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Bele’yle ilk röportajı Alemdar gazetesi için yapar. Son Posta gazetesinde çalışırken 1936 yılında Montrö Konferansı’nı izlemeye gider ve böylece yurt dışına giden ilk kadın gazetecidir.
TOKAT'TA OKUMA GRUBU
Okur profili arasında kadınların ağırlıkta olduğunu kaydeden Balcıgil, Tokat’ta kadınlarla buluştu. Tokatlı okurların Yayınevi aracılığı ile kendisine ulaşıldığını aktaran Balcıgil, şunları anlattı:
“Bir grup kadın, Tokat’ta okuma grubu kurmuşlar. Beni çağırdılar. Çok ilginç geldi. ‘Olur, gelirim’ dedim. 'Bodrum, Kuşadası olur ama, Tokat nereden çıktı' demeye başladım kendi kendime. Gittiğimde gözlerime inanamadım. Bir kafede yüze yakın kadın. Şahane sorular soruyorlar. İçlerinde son derece modern görünüşlü olanlar da var, muhafazakar olanlar da. Ela Gözlü Pars Celile ve Yeşil Mürekkep’i eleştirel gözle okumuşlar. Celile’nin Yahya Kemal ilişkisinde Yahya Kemal’i eleştiriyorlar. Sabahattin Ali’nin aşklarını konuyorlar. Tokat’ta kadınların sordukları sorular Türkiye’nin geleceği açısından beni umutlandırdı, moral verdi, enerji depoladım.”
Osman Balcıgil’e , Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN’e üye olup olmadığı sordum. Balcıgil’in cevabı ise “Hayır Ahmet, her iki kurumada üye değilim” oldu. Bugün özellikle Yazarlar Sendikası’nda olup bitenleri bilse eminim işini gücünü bırakır, üye olur TYS’yi layık olduğu yere getirmek için çalışmalara başlar.