Okyanus sularından İstanbul labirentlerine yolculuk!
Delal Arya'nın son kitabı Kökenler Labirenti, Can Çocuk Yayınları etiketiyle okuyucu ile buluştu. Arya'yla maceralı çocukluğunu ve İstanbul'un sırlarını konuştuk.
DUVAR - Babasının işi nedeniyle denizlerde geçen, heyecanlı bir çocuk kitabını andıran çocukluk. Her gün yeni bir macera, yeni keşifler, yeni dünyalar. Delal Arya'nın Yedi Denizlerde serisinde anlattığı hikayeler aslında çocukluğuna dair anıları çağrıştırıyor. Arya'nın diğer serisi Pera Günlükleri de tam tersine karada, İstanbul'da geçiyor. Agatha Christie'den Osman Hamdi Bey'e İstanbul'a çeşitli şifreler yerleştirmiş kişilerin peşinde dolaşıyoruz. Kökenler Labirenti kitabıyla Pera Günlükleri serisi sona geldi. Bunu fırsat bilip Delal Arya'yla konuştuk.
Belki de her röportajda anlattınız ama yeniden sormak istiyorum. Denizlerde, uluslararası gemilerde çocukluğunuzu geçirmişsiniz. Nasıl bir çocukluğunuz oldu? Bugünkü çocukların yaşamıyla karşılaştırdığımızda sanki sizin çocukluğunuz, çocuk kitabı olabilecek kadar heyecanlı bir roman gibi diye düşünüyorum.
Gemide hayat bir çocuk romanına benziyor. Her gün yeni bir maceraya uyanabiliyorsunuz. Her sabah lumbuzdan Dünya nasıl bir yer diye uyanıyorsunuz, çünkü her sabah gemi bambaşka bir yerde oluyor. Hayat gerçekten de hep akıyor. Bazen ıssız adaların yanından geçiyor gemi, bazen korsanların cirit attığı denizlerden. Bir gün Gine Körfezi’nde bir limanda kurşunlar yağıyor üstüne, ertesi gün yunuslar etrafını sarıyor. Kaçak yolcular ambarlarda saklanıyor, yarasalar konteynerlerin arasında asılı duruyor, on gün süren fırtınaların içinden sarsılmış bir şekilde çıkıyorsunuz veya bir motorla dünyanın en egzotik limanlarında karaya ayak basıyorsunuz. Gemide hayat çok tekdüze görünür dışarıdan insanlara. Fakat aslında her gün yeni bir gündür. Orada yaşadığınızı hissedersiniz. Bu bir çocuk için çok önemli tabii. Bana kattığı en önemli şey özgür düşünce oldu. Hiçbir zaman bir şeyin doğru olduğuna inanmamak. Hep başkalarının açısından bakmak.
'İSTANBUL'U SAHNE OLARAK GÖRDÜM'
Yedi Denizler serisinde gemilerde geçen hikayeler anlatırken, Pera Günlükleri de tam tersine karada, İstanbul'da geçiyor. İstanbul'la nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Gemiyle tüm sınırların ötesinde dünyanın uçlarında yaşıyorsunuz. Fakat İstanbul’daki hayatım bir kar küresinin içindeymiş gibi geçti. Ben İstanbul’u hep bir sahne veya bir hikaye gibi gördüm. İçine kimsenin görmediği, bilmediği küçük ipuçları yerleştirilmiş bir yer burası. Gerçekten de dünyanın en büyük sırrı denilen bir şey olsa onu İstanbul’a saklarlardı diye düşünüyorum. Burası bir şey saklamak için en ideal yer. Benim okullarım Beyoğlu’ndaydı. Her sabah Kadıköy’den vapura biner ve Galata’nın daracık sokaklarından yukarı çıkardım. O eski binalar, labirentimsi sokaklar, bir anda topraktan fışkırırcasına çıkmışa benzeyen Bizans döneminden kalma kalıntılar hayal gücüme büyük oyunlar oynardı. İstanbul benim eski, unutulmuş ve küllü sahnem. Onun tozunu yutmuş olmak biz İstanbulluları değiştiriyor, belki de biraz kitaptaki Lusin gibi bir ejderhaya dönüştürüyor.
Pera Günlükleri serisinde Agatha Christie, mimar Alexander Vallaury, Mata Hari ve Osman Hamdi Bey gibi karakterlere yer veriyorsunuz. Bu karakterler sizin için ne anlam ifade ediyor?
Bunlar Pera Günlükleri’nde sırları taşıyan ve İstanbul’un farklı yerlerine ipuçlarını yerleştiren karakterler. Dediğim gibi İstanbul benim için bir hikaye ve onun büyük anlatıcıları olmuş tarih boyunca. Pera Palas’a bir sır yerleştiren ve böyle yaparak benim gözümde sanki İstanbul’a bir mücevher takan Agatha Christie, Cumhuriyet öncesinde İstanbul’un en muhteşem binalarını yapan Alexander Vallaury ve kendisi de sırların peşinde bir arkeolog olan, şifreli resimler yapan Osman Hamdi Bey. Bence onlardan daha iyi kimse anlatamaz İstanbul’un hikayesini.
Kitaplarınızın çizeri Mert Tugen ve Sedat Girgin'le nasıl bir işbirliği yapıyorsunuz?
Resim yeteneğim yok fakat ben okuma yazma bilmeden önce bile resim çizerek hikaye anlatırdım. Yazarken de hep kafamdaki resmi tarif etmeye çalışıyorum aslında. Bu yüzden daha görsel benim yazılarım sanırım. Öne çıkan sahneleri ayrıntılarıyla yazıp kitabın çizerine iletiyorum. Onlar da kendi tarzlarıyla bunları yorumluyor.
İhtiyar Adam ve Deniz, Moby Dick gibi okyanus sularında geçen romanları kaç yaşında okudunuz? Bu romanlar sizi nasıl etkiledi? Ya da dünya edebiyatından neleri sayabilirsiniz?
Yetişkin kitapları okumaya on dört on beş yaşımdan sonra başlamıştım. Hem de ne başlamak! Elime ne geçiyorsa okuyordum. Hemingway’in ve Melville’in kitapları da bu döneme giriyor. Her zaman macera kitapları okumayı sevdim. Jack London en sevdiğimdi. Jules Verne’in de denizde geçen çok ayrıntılı, gerçek bir denizci gibi yazılmış kitapları var. Fırtınalı gecelerde Joseph Conrad okumak benim için sıcak çikolata içmek kadar büyük bir zevk.
'YETİŞKİNLER İÇİN BİLİMKURGU ROMANI YAZIYORUM'
Yedi Denizlerde serisinde anlattıklarınızda çocukluk anılarınızdan esinler var sanırım. Ancak bu dönemi anlatan ve belki de direkt olarak yetişkinlere hitap edecek bir roman yazmayı düşünüyor musunuz?
Yetişkinlere hitap edecek bir kitap yazıyorum. Çok yavaş ama bir denizaltı gibi derinden ilerliyor. Ama denizde geçmiyor. Bir bilim kurgu romanı.
Pera Günlükleri serisi Kökenler Labirenti isimli beşinci kitapla sona erdi. Bundan sonraki planlarınız neler?
Yedi Denizlerde serisinin son kitabını yazacağım. Fakat araya biraz evvel söylediğim bilim kurgu romanını sokabilirim. Kafamın içi çocuklar için yazabileceğim kitap konularıyla dolu olsa da hepsi şu anda ayrı çekmecelerde yazılmayı bekliyor. Onları düzenli tutmaya ve arada bir o çekmecelere yeni eşyalar koymaya çalışıyorum. Masamın üstündeki kitaplar bitince sanırım o çekmeceleri teker teker açıp yazmaya başlayacağım.
'ÖZGÜR ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK İSTİYORUM'
Yakın zamanda anne oldunuz. Siz çocuklarınızı nasıl yetiştirmeyi düşünüyorsunuz? Onlar sizin kadar şanslı olabilecek mi?
Özgür çocuklar yetiştirmek istiyorum. Mümkün olduğunca hayat şekillendirse keşke onları. Rüzgar, deniz, kumlar, toprak, kar... Bu yüzden elimden geldiğince dışarıya çıkarıyorum. Onlara dışarıdaki dünyayı anlatıyorum. Hayal güçlerinin gelişmesi en büyük dileğim. Birlikte yapraklar, dallar, kestaneler, çiçekler toplayıp onlara karakterler yüklüyoruz, karton kutulardan evler yapıp içlerine koyuyoruz. Yakında Amerika’nın Minnesota eyaletinde yaşamaya başlayacağız. Burası çok soğuk bir yer. Kışın on dakika dışarıda kaldığınızda donuyorsunuz. Dolayısıyla her gün dışarı çıkmak kolay olmayacak. Ama bu da yeni bir dünya. Ben şimdi Pluton’a gitsem, hiç dışarı çıkamasam bile çok heyecanlanırım.
Onlar için de Minnesota kışı böyle olacak diye umut ediyorum. Ben şanslıydım belki ama çocukluğumdaki özgürlüğün özlemini hep çektim. Belki de bu yüzden kafamı hayallere ve kitaplara soktum. Onlar doğayla iç içe yaşasınlar ve mümkünse bunu tüm hayatlarına yaysınlar isterim. Öyle ya da böyle herkese şans bir kez gülüyor. Önemli olan onu cebine koyup en çok ihtiyacın olduğu anlarda çıkarabilmek. Bir kere de olsa yaşadığın bir özgürlüğün senin dünyaya bakış şeklini mefkûreni oluşturmasını sağlamak.