M.K. Perker: Kendim yazıp çizdiğimde daha özgür oluyorum
M. K. Perker’in 2004’te Uykusuz ismiyle Lemanyak’ta tefrika edilen, daha sonra 2099 yılında Dark Horse etiketiyle Amerika’da kitap olarak yayınlanan İnsomnia Café’si Karakarga Yayınları tarafından Türkiye’de de yayımlandı. Perker, "Çizgilerim her zaman başka bir yazarın yazdıklarını çizerken daha da gelişti" dedi.
DUVAR - İnsomnia Café, bir müzayede evinde nadir kitap uzmanı olarak çalışan ve Oblomov adındaki mafya babasıyla tanışarak karanlık tarafa geçen Peter Kolinsky’nin hikayesini anlatıyor… Oblomov’la çevirdiği iş yüzünden müzayede evindeki işinden kovulan Kolinksy, hapse girmekten Federallerle yaptığı anlaşma sayesinde kurtulur. Kurtulur kurtulmasına ama, evi ve nefret ettiği yeni işi arasında gidip gelirken, Oblomov tekrar kapısını çalar. Kolinsky’den, Suriye’de buldukları el yazması bir Kur'an’ı kontrol ederek değerini söylemesini isteyen Oblomov istediğini elde etme konusunda kararlıdır. Bu arada, uykusuz gecelerinden birinde gittiği Insomnia Café’de tanıştığı Angela, Kolinsky’ye Yazılmamış Kitaplar Arşivi’nin kapılarını açar. Hâlâ ünlü yazarlar tarafından yazılmakta olan kitapların, dünya edebiyatının harikalarının bulunduğu bu arşiv Kolinsky’nin aklını başından alır.
Çizimleriyle olduğu gibi anlatımıyla da okuyucuyu baştan çıkaran İnsomnia Café’nin hikayesinin diğer ayrıntılarını okuyacakların hevesini kaçırmamak için kendime saklıyor, Perker’le söyleşimize geçiyorum.
Sadece çizgi roman sanatçısı, karikatürist, ilüstratör sıfatlarını kullsan da, çizmek kadar anlatmak derdini de taşıyan bir sanatçısın. Bu noktadan koyulalım mı sohbete? Hem benim de bildiğim, anladığım yerden başlamış oluruz.
Ben karikatür ve çizgi roman yazıp çizerek başladım profesyonel hayatıma. Çizgi roman bir hikaye anlatır ama aslında karikatür de bir hikaye anlatır. Tek farkı çok ekonomik yollardan yapar bunu. Hatta önceden çizdiğim bir karikatürü yıllar sonra çizgi romana dönüştürmüşlüğüm bile vardır. Ayrıca ben sohbet ederken de hikaye anlatmayı ve dinlemeyi severim.
Birçok yazarla çalışmış, hâlâ da çalışan bir ilüstratörsün tabii ama İnsomnia Café’de hem çizerliğini hem yazarlığını konuşturuyorsun. Çizdiğin hikayenin yazarı da olmanın artıları eksileri neler senin için? Daha büyük bir özgürlük alanı veriyor herhalde bu durum sana?
Yazıp çizmeyi daha çok seviyorum. Daha çok özgürlük verdiği doğru ama daha çok sorumluluk da verdiği için, biraz daha yorucu ve yıpratıcı oluyor yazıp çizmek. Ama şunu fark ettim ki çizgilerim her zaman başka bir yazarın yazdıklarını çizerken daha da gelişti. Çünkü ancak o zaman insan kendi güvenli sularından çıkıp başka bir yazarın dili oluyor. Ve bu durum sizi refleksleriniz dışında çözümler bulmaya yönlendiriyor.
Peter Kolinsky dünyanın sayılı antika kitap uzmanlarından biri. Nasıl bir psikolojiyse benimki, kitaplarla bu kadar haşır neşir olan ve nadir kitaplardan bu derece anlayan Kolinsky gibi bir adamın, hikayenin başkahramanı olduğu halde korkak, karanlık bir tip çıkmasına, onu itici bulmama şaşırdım! Bu hissiyatıma dair bir şeyler söylemek ister misin?
Şöyle düşün, bir doktor her şeyden önce insanların sağlığına ve iyileşmesine kendisini adayacağına dair Hipokrat yemini etmiştir. Ama Hannibal Lecter da bir doktor ve insanları öldürüp yiyor. Kolinsky de Lecter gibi bir anti kahraman. Anti kahramanlar da genellikle zeki olur. Onları sadece zekaları yüzünden önemseriz. Severiz, sevmeyiz ayrı ama muhakkak ilgimizi çeker. Seri katillere olan aşırı ilginin de nedeni budur.
Oblomov’un günahı neydi de kötü adam oldu kitapta?
O bir kontrast. İnsomnia Café’deki Oblomov, kitapları ve kitap sevenleri kullanarak kötülük yapıyor. Ve Gonçarov’un Oblomov’unun tersine çok kararlı. Bunların yanı sıra ben hikayelerimde veya ilüstrayonlarımda bile, sevdiğim ve benim için önemli eserlere göndermeler yapmaktan hoşlanıyorum.
Hikayedeki Yazılmamış Kitaplar Kütüphanesi’nden yola çıkarak kimlerin henüz yazılmamış kitaplarını okumak istediğin soruldu sana. Ben de aynı soruyu çizerler üzerinden sorsam, kimleri, neden sayardın?
Galip Tekin, Charles M. Schulz, Moebius. Çünkü artık yoklar. Bir de İlban Ertem bir roman adaptasyonu yerine, yeniden yazıp çizse kendimden geçerdim.
Senin hiç, bir insomnia café’n oldu mu ya da iyi kötü onun yerine geçen bir mekanın var mı?
Masam var.
Çizgi roman sanatçılığının ve ilüstratörlüğünün yanı sıra çok da iyi bir hikaye anlatıcısının. Sen hangi hikayecileri seviyorsun onu merak ediyor insan.
Ben genellikle sinemacı ve yazarları seviyorum. Norman Mailer, Elmore Leonard, Metin Kaçan, Paul Thomas Anderson, Wes Anderson, Neil Labute, David Mamet, Neil Simon, Taylor Sheridan, Stephen King’i başta sayabilirim.
Günde kaç saat çiziyorsun? peki hep takım elbiseyle mi!
Sabah altıda başlayıp akşam sekize kadar yazıp çiziyorum. Ve evet, hep takım elbiseyle.
Son olarak… Türk mucizesi misin gerçekten?
Yok yahu, estağfirullah. O isim de az evvel konuştuğumuz gibi bir göndermeydi. Harvey Pekar’ın kendi sıradan hayatını anlattığı çizgi roman serisinin adı ‘American Splendor’dur. Ben de ona gönderme yapmıştım.