Sahi ne olmuştu o gün?

Polat Özlüoğlu’nun Nota Bene Yayınları’ndan çıkan ikinci öykü kitabı Hevesi Kirpiği’nde, çok tanıdık mekanlarda, çok tanıdık karakterlerin kahramanı olduğu 10 öykü anlatıyor. Yüreğin üzerindeki bir ağırlıkla okunup bitiyor Hevesi Kirpiğinde.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yıl bitiyor. Bomboş yeni ajandalar çıkıyor, geride kalan yıl almanaklara not ediliyor. Tüm bunlara rağmen biz unutmakla meşhur bir memleketiz. Baştan aşağı yara izleriyle kaplı gövdemizde hangi yaranın hangi kazaya ait olduğunu anlatamayız. Hatırlamayız. Ajandalara da zaten hep doğum günlerini not ederiz, ölüm yıldönümlerini not etmek adetten değil. Almanaklar çoğunlukla güzel anları anımsar. Kötü anılarımızı çabuk siliyoruz.

Polat Özlüoğlu

Polat Özlüoğlu’nun Nota Bene Yayınları’ndan çıkan son kitabı Hevesi Kirpiğinde sızısını yüreğimizin derinine gömdüğümüz nice acının dökümü. Çok tanıdık mekanlarda, çok tanıdık karakterlerin kahramanı olduğu 10 öyküden oluşan kitap, “Elimi Tuttun” adlı öyküyle başlıyor. Ankara Garı önünde o bayram sabahı gibi başlayıp kıyamet günü gibi sona eren Ekim gününü genç bir kızın gözünden anlatan Özlüoğlu, hepimiz oradaymışız, kendisi de oradaymış ve hatta orada ölmüş gibi içselleştirerek anlatıyor. Okurken unutmanın zehrini ne kolay yuttuğumuzu anımsadığımız “sahi ne olmuştu o gün” diye hatırlamaya çalışırken gözümüzün önüne nice insan portrelerinin geldiği, hatıralarımızı “yok yahu o Suruç’tu, o Roboski’ydi” diye elemek zorunda kalacak kadar karıştırdığımız bir öykü bu.

POLEN'İN GÜLÜMSEYİŞİ, VEYSEL'İN GÜZELİM YEŞİL GÖZLERİ

Hevesi Kirpiğinde, Polat Özlüoğlu, 112 syf., Notabane Yayınları, 2017.

Polat Özlüoğlu, kitabı yine aynı zaman ve mekanda “Elini Tuttum” öyküsüyle bitiriyor. Acıyla açılıp kapanan bir parantez gibi bu açılışla kapanışın arasında zihin aynalarımızdaki buğuları silen öyküler anlatıyor. Gazete kupürlerini kesip de biriktiren birinin albümüne konuk olmuşuz gibi hissettiğimiz Hevesi Kirpiği’nde terk edilmiş kadınların, yaşından önce büyümüş çocukların, sevilmemiş transların, nice patlamada sönüp gitmiş hayatların peşinden gidiyor.

Çoğumuz için birer üçüncü sayfa haberi, en iyi ihtimalle birer gazete manşeti olarak yaşanmış tüm bu gerçeklerin bize de ait olduğunu anımsatıyor. Hande Kader’in direnişi, Polen’in gülümseyişi, Veysel’in güzelim yeşil gözleri ve daha niceleri...

Özlüoğlu, toplumun yaralı olduğu noktaları tek tek bulup parmaklarını bu kabuk bağlamış yaralar üzerinde gezdiriyor. Hatta bazen o kabukları kaldırıyor. Böyle sessizce, tedavisizce iyileşmesini kabul etmiyor. Yaralarımız açık kalırsa gerçekten iyileşmeleri için bir şeyler yapacakmışız gibi üzerine gitmeyi deniyor.

MADAK'LA HİSSEDİLİR GÖNÜL BAĞI

Hevesi Kirpiğinde, tüm bunların yanında, son yıllarda hepimizin yüreğinde alevlenen gitmek tutkusunu da sorgulatan bir kitap. Peki, gidelim gitmesine de arkadaşlarımız burada ölürken biz oralardan izleyebilecek miyiz, diye düşündürten, burada ölmek, hep beraber ölmek olasılığını kabullendiren bir eser. Yaşanan bu keşmekeş içindeki psikolojik eşiği bir kez daha sorgulatıyor. Tüm bu yaşananları, gerçeğimiz, kaderimiz ya da sınavımız olarak kabullenişimizin altındaki duygularımızı irdeliyor.

Yüreğin üzerindeki bir ağırlıkla okunup bitiyor Hevesi Kirpiğinde. Bu anlamda okurda bir iz bıraktığını söylemek güç değil. Derin bir nefes ihtiyacı duyuruyor. Yine de anlattığı durumların aksine dilini hoyrat kullanmıyor. Sırf anlatısını daha da etkili kılmak için ajitasyona kaçmıyor. Bunca karmaşanın içinde doğallığıyla var olan güzelliklere gözünü yummuyor.

Polat Özlüoğlu’nun Didem Madak’la hissedilir bir gönül bağı var. Çoğunlukla şiirsel bir akışla kaleme alınmış hikâyelerdeki betimlemeler de şiir diline çok yakın. Zaten “Elini Tuttum” ve “Elimi Tuttun” öyküleriyle açtığı parantezin dışına bir parantez de Madak’ın mısralarıyla ekliyor. Bu demir leblebiyi Madak’ın sözcükleriyle pamuklara sarmayı deniyor.

Polat Özlüoğlu’nun ikinci öykü kitabı olarak karşımıza çıkan Hevesi Kirpiğinde, maalesef sayısı pek de az olmayan üzücü imla hataları dışında övgüye değer bir öykü kitabı.