Şefik Hüsnü'nün gözünden Türkiye'de sınıflar
Şefik Hüsnü'nün 1921 ile 1925 yılları arasında Aydınlık dergisinde kaleme aldığı makaleler Gökhan Atılgan'ın editörlüğünde derlendi. Yordam Kitap'tan çıkan Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm Türkiye’deki komünist hareketin kurucularından Şefik Hüsnü’nün gözünden Türkiye’de Marksist düşüncenin tarihine ışık tutuyor.
DUVAR - Geçtiğimiz günlerde Yordam Kitap’tan Gökhan Atılgan editörlüğünde çıkan “Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm” isimli Şefik Hüsnü imzalı kitap, Türkiye sol tarihi açısından mihenk taşı niteliğinde kabul edilmesi gereken bir çalışma niteliği taşıyor. Şüphesiz ki Şefik Hüsnü, halihazırda Türkiye sosyalist mücadele tarihi bakımından başlı başına bir araştırma konusu özelliği taşıyor. Çünkü Hüsnü, bu mücadelenin Anadolu topraklarında verilmesini sağlayan, hem pratikte hem de teoride Marksizm’e sıkı sıkıya bağlılığını ölümüne dek sürdüren, ömrünün yarıya yakınını cezaevlerinde ve cephelerde geçiren devrimci bir şahsiyettir.
İlk gençliğinde Paris’te aldığı tıp doktorluğu eğitimi zamanlarından itibaren demokrasi ve özgürlük kavramlarına ilgi duyan, Jön Türkleri yakından takip eden Şefik Hüsnü, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı yıllarında cephelerde doktor olarak çalıştıktan sonra, Marksizm üzerine, sosyalizm üzerine kuramsal yönü ağır basan bir düşünsel çaba içerisine girişir. Bu tarihten sonra da ölümüne dek temel uğraşısı ortaya çıkar: Türkiye’de yaşayan sosyalist devrimcileri tek bir çatı altında toplamak.
1919 yılında, henüz İstanbul işgal altında iken Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın kuruluşuna katılır. İngilizler tarafından faaliyetleri yasaklanan parti ile beraber Hüsnü ve yoldaşları da Anadolu’ya geçerek ulusal kurtuluş savaşını desteklemeye karar verir. Hemen akabinde, takvimler 1921 yılını gösterirken Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organı olan Aydınlık dergisinde yazılar yazmaya başlar. Uzun yıllar TKP’nin genel sekreterliği görevini üstlenir.
Şefik Hüsnü, Cumhuriyet’in ilanı sonrasında da defalarca cezaevine girer. Politik örgütlenme çabası, her defasında mahkemelerde sonuçlanır. TKP’nin illegalize olduğu dönemlerde de çalışmalarından vazgeçmez. Kurtuluş, Aydınlık, Vazife, Orak Çekiç, İnkılap Yolu gibi dergilerde her daim yazmayı sürdürür. Dönem dönem mücadelesini yurtdışında sürdürür. Komünist Manifesto’yu tercüme edip yayımlar. Cezaevlerinde de tercüme yapmaya devam eder. Kapital’in ikinci cildini tercüme eder ancak bu çeviri yayımlanmaz.
TÜRKİYE DEVRİMİ NASIL OLACAK?
1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nın “sınıf esasına dayalı cemiyet kurma” yasağı kaldırılınca Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’ni kurar ancak bu parti de çok geçmeden kapatılır. Şefik Hüsnü bir kez daha cezaevine gönderilir. Akabinde de süregelen TKP davaları da bir bir sonuçlanır ve 1957’ye kadar cezaevinde kalır. 1959’da da yaşamını kaybeder.
Yordam Kitap tarafından yayıma hazırlanan “Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm” isimli kitap, Şefik Hüsnü’nün Aydınlık dergisinde kaleme aldığı “somut durumun somut tahlili”ni yaptığı bir dizi yazının derlemesini sunmaktadır. Kitap, üç bölüme ayrılır: Birinci Bölümde, “Toplumsal Sınıflar” kavramı incelirken, o dönemki işçi sınıfının durumuna, Türk burjuvazisinin konumuna, Köylü hareketine ve bu hareketin kurtuluşuna, Kadın sorununa, sanata ve Türk ekonomisine dair tahliller yapılır.
Özellikle 29. sayıda yazdığı 29 Ocak 1925 tarihli yazıda, bu yazı “Türk Köylüsünün Kurtuluşu” ismini taşır, “Köylülerimiz ve işçilerimiz el ele, omuz omuza vererek hareket etmelidirler. Sıkı bir tarzda birleşmezlerse, hazır yiyici tufeyliler (asalaklar) sınıfı, daha uzun zamanlar, onların sırtından keyif sürecektir.” cümlesi dikkate değerdir. Çünkü Marksizm’in “ithal edilme” meselesinin her daim güncelliğini koruduğu bu tartışmada Şefik Hüsnü, Türkiye proletaryasına bir yazı kaleme alırken, yazının geriye kalan bölümlerinde, Marksizm’i Türkiye üzerinden hem güncelliyor hem de somutluyor.
Kitabın ismiyle müsemma olan diğer bölümlerinde ise Şefik Hüsnü, “Türkiye Devrimi”ni ve “Sosyalizm” mefhumunun plan ve programını şekillendiriyor. Türkiye Devrimi’nin nasıl bir içeriğe sahip olacağını, yollarını irdelediği ve kuramsal altyapısını nitelediği ikinci bölümde Hüsnü, gerçekçiliği hiçbir zaman elden bırakmıyor. “Sosyalizm” isimli üçüncü bölümde ise kavramın pratikliği ve teoriye katkı yapmış isimleri ele alıyor. Olgular ve olaylar üzerine düşüncelerini açıklıyor. Bu bölüm önemli çünkü Şefik Hüsnü’nün, enternasyonal gelişmelerden hiçbir an bağımsız hareket etmediğine ve yaşanan gelişmeleri süzgecinden geçirerek düşünsel sürecine dair güçlü bir izlek sunuyor.
Fakat Şefik Hüsnü’nün yazılarının en dikkat çeken yanı, yeni kurulan hükümetin bir etnik kimliği yurttaşlarına dikte ettiği ve bu kimliğe karşı çıkanları cezalandırdığı o yıllarda (şu anda pek farksız değil) Hüsnü’nün içinden geldiği geleneğe sadık kalarak ve bu geleneği anbean güncelleyerek ulusalcı hamasete hiçbir zaman yeltenmeden sosyalizmin düşünsel altyapısını oluşturma çabasıdır. Bu yanıyla Şefik Hüsnü’nün, Edward Said’in ve Foucault’un altını çizdikleri “entelektüel” nitelemesine –ki her ikisi de henüz hayatta değildir-, kendi kendine kavuştuğunu iddia edebiliriz. Bir entelektüel için milliyet vasatının her daim bela olduğu geçmişte ve bugünde Şefik Hüsnü, bu hamaseti elinin tersiyle itmesini bilmiştir.