Beyaz yaka dar geldi, uçmaya başladı
Mehmet Coral'ın kaleme aldığı "Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla” geçtiğimiz günlerde Doğan Kitap’tan çıktı. Coral, "Uçuşlarımın neredeyse her saati görkemli bir libido taşkını yarattı" dedi.
DUVAR - “Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla” isimli kitabı geçtiğimiz günlerde Doğan Kitap’tan yayımlanan Mehmet Coral ile beyaz yakalı olma hadisesini ve uçma eyleminin coşkusunu konuştuk. Yaptığı gezileri etnografik ve coğrafi ögeleriyle kaleme alan ve duyguları da eksik etmeden bir anı kitabı ortaya çıkaran Coral, deneyimlerini okuyucuya sunuyor.
Bir yandan tarih bilimiyle olan ilgisini de kaybetmeyen ve bu alanda da çalışmaya ve eser üretmeye devam eden Coral’ın detaylardan beslendiği aşikâr. Uçtuğu bölgelere dair araştırmalar yapan ve bu araştırmaları yaptığı diğer çalışmalar ile de derleyen Coral, ilerleyen yaşına rağmen üretmeye devam ediyor.
Dünyanın prestijli üniversitelerinde öğrenim gördükten ve sıkı bir beyaz yakalı olduktan sonra sizi uçmaya teşvik eden şey ne oldu?
Beyaz yakanın dar gelmesi, şans eseri tanıştığım “kişiye özel uçuş”un anında tutkuya dönüşmesi, uçmanın yazmayı tetiklemesi, bir iş adamından yazın âlemine doğru spiral döngülü dönüşüm, bu vorteksin içinde dünyevi olanla, ethereal olana doğru savrulmam ve artık geriye dönüşsüzlüğün mümkün olmadığı bir çizgide hayatın son dönemecine girmem...
“Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla” isimli kitabınız uçmanın coşkusunu paylaştığınız bir anı kitabı olma özelliği taşıyor. “Hava”dan “yer”e bakmanın, hazzını nasıl tarif edersiniz?
Kadın cinayetleri... Zincire vurulan özgürlükler... Siyasilerin bıkkınlık veren atışmaları... Tarihe, doğaya, havaya, denizlere, yaşama olan düşmanlıklar, ihanetler... Yerde günü birlik yaşadıklarımız bunlar. Yerçekiminden kurtulduğunuzda altınızdaki dünya giderek küçülüyor. Her şey geride kalıyor. Bulut tarlalarında yıldız çiçekleri topluyorsunuz. Kendini aldatıyorsun diyebilirsiniz. Belki de haklısınız. Ama en azından yere döndüğümde çevreme gök sevdayı yaşamış biri olarak biraz daha hoş görülü bakabiliyorum. Bu da bana yetiyor.
Yaklaşık 700 saat boyunca kişisel uçuş yaptığınızı söylüyorsunuz. Hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Pek çok anım var. Birkaçını sıralayayım. Delta kanatlarla Himalayalar’ın derin vadilerinde gazı keserek, mutlak sessizlik içinde yaptığım uçuşları, aynı yerlerde balon içinde güneşle birlikte yükselmeyi, Yaradan’ın en ince dantel örgüsüyle şekillendirdiği Güney Ege'nin antik kentleri üzerinde yaptığım uçuşları unutamam. Bir de Bermuda Şeytan Üçgeni'ne uçağımla girişimi...
Kitapta yer alan yazılarınızda Türkiye’nin ve dünyanın pek çok bölgesinde uçuş yaptığınız görülüyor. Yukarıdan enfes bir manzarası var, dediğiniz bir bölge oldu mu?
Ege kıyılarını bir tarafa koyarsak, Güney Afrika'nın güneyini, Capetown’daki Masa Dağı’ndan günbatımlarında çavlanlar gibi akan bulutları, Kirstenbosch'un çiçek denizlerini, Drakensberg Dağları’nın zaman ötesine taşan kıvrımlarını, ayrıca büyük şelalelerin üzerinde yaptığım gezintiler, hala daha belleğimin duvarlarına çivilenmiş olarak duruyorlar. Victoria Falls, İguazu, Niagara… Urubamba Nehri’nin izleğinden Macchu Picchu'ya tırmanış, Mısırda Üç büyük piramit ile Sfenks arasında slalom çizmem… Uçuşlarımın neredeyse her saati görkemli bir libido taşkını yarattı diyebilirim.
Kitabınız, bir uçma sevdalısının anılarından öte, geniş bir tarih ve coğrafya bilgisi de sunuyor. Bir yere seyahat yapmadan önce araştırılmış bilgiler mi bunlar, yoksa gidip gördükten sonra mı tarihe ve coğrafyaya merak saldınız?
Kendimi iyi bir okur, bilgiye sevdalı bir gnostik olarak görürüm. Şahsi kitaplığımda da 5000’den fazla kitap vardır. Yazılarıma konu ettiğim olaylar bana üzerinde uçtuğum kentlerin, yapıların, tarihsel olaylarının uçarken çağrıştırdıklarının yere indikten sonra spontane olarak kağıda dökülerek hacim kazanmış formlarıdır diyebilirim. Delphoi üzerinde uçarken, Lysippos'un önce İstanbul’daki Bizans hipodromuna, oradan Venedik’e taşınan “Mahşerin Kısrakları” aklıma düşüyor. Efes üzerindeyken farklı, Likya yolunu havadan kat ederken bambaşka şeyler akıyor gözlerimin önünden, aşağıda hepsi harman oluyor ve okuduğunuz yazılar çıkıyor ortaya.
Kitapta konu edinen her bölümden önce bir yazarın/düşünürün sözlerine de yer veriyorsunuz. Anı anlatan pek çok duyguyu, o sözlerde bulmak mümkün. Bu bağlamıyla düşünürsek söz’ün ve uçma eyleminin paralel bir ilişkisi var mı sizce?
Sanırım, sorunuza yanıtı, kitabımı şu sözlerle değerlendiren yazar dostum, Dr. Cihat Levent veriyor: “Söz”ün, lineer zamanın ötesine uzandığını anlatan rüzgâr kokulu bir balad. “Verba volent, scripta manent”. Söz uçar yazı kalır... Uçarken yer çekiminden kurtulan düşünce ethereal, yani dünya halinin ötesine taşıyor. Aristo'nun Poetika’sında ana hatları betimlenen bir çizgiye ulaşıyor. Bu yüzden kitabımın alt başlığını “Bir Göksevda Poetikası” koydum.
Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı?
“Bizans'ta Kayıp Zaman”ın ikinci bölümünü yazdım. Mayıs - Haziran gibi yayına hazırlanıyor. Adı, İstanbul'un kentlerin kraliçesi olmasına vurgu yaparak, “Kraliçe'nin Hatıra Defteri” olacak. Ayrıca, Arkeo Pera Yayıncılık ile ortak hazırladığımız çok nadide, 125 yıllık anıtsal bir Ayasofya kitabını da Türk kültür yaşamına kazandırmak için çalışmalarımızı sonlandırmak üzereyiz.