Kim diyebilir ki Ursula K. Le Guin öldü
Ursula K. Le Guin, dünyaya büyülü dokunuşlar yaparak, en ince ayrıntılarını hissederek, “başka dünyayı” yaratarak gitti, ona temas edenler, yakın bir dostu kaybetmenin acısını duyuyor olsa da bıraktıkları düşünüldüğünde, kim diyebilir ki Le Guin öldü, bizi bırakıp gitti.
DUVAR - Ursula K. Le Guin’i kaybettik. Hayatımızın üzerinde cadı süpürgesiyle dolaşıp büyüler yapan, bize dünyanın başka türlü olabileceğini hatırlatan, hiçbir övgü cümlesinin tam olarak karşılaşamayacağı bir isimdi. Anarşist, feminist, Tao’cu, başka dünyaların kurucusu bambaşka bir insan; rüyacı, hayalci, ütopyaların şimdide kurucusu, dostumuz, arkadaşımız. “Mülksüzler”, “Yerdeniz Büyücüsü”, “Rüyanın Öte Yakası”, “Karanlığın Sol Eli”, “Hep Yuvaya Dönmek”, “Lavinia”, “Dünyaya Orman Denir”, Rocannon’un Dünyası”, “Rüzgarın On İki Köşesi”, “Başlama Yeri” gibi buraya sığdıramayacağımız onlarca kitabın yazarı.
LE GUİN’İN YAZISI
Le Guin yazmayı yaşamda “yemek yapmak” kadar doğal kabul ettiğini söylüyordu bir söyleşisinde. Yani onun için yazmanın afili anlamları yoktu, tam da yaşamının ortasında bir yerde duruyordu. Babası, Franz Boas’ın öğrencisi ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi ise yazar Theodora Kroeber'di. Belki de bu nedenle Le Guin metinlerinde hep bir antropoloji tadı vardır. Ama o bu konuda da eleştirildi. Kim olursa olsun birilerinin gidip insanlar üzerinde araştırmalar yapıp, onlara “vahşi”, “ilkel” gibi yakıştırmalar yapmasına razı gelemezdi. Babasını Kızılderili kültür ve dilleri ile ilgili yaptığı araştırmalarda “bilimin dilinde” ve “işgalcinin dilinde” onları kayda aldığı için eleştirdi. Annesine “Kuzey Amerika’daki Son Vahşi Yerlinin Biyografisi” adlı kitabında kullandığı “vahşi” kelimesinden çok rahatsızlık duyduğunu belirtti. Bu konudaki eleştirisini metinlerinde ustaca yansıttı. Örneğin, “Dünyaya Orman Denir” bu konudaki eleştirilerini çok iyi gösterebildiği kitaplarındandır. Yazarın 1970’lerde yazdığı kitabın ABD’nin Vietnam Savaşı politikasına göndermeler yaptığı da söylenir ancak belirgin tema Arz adı verilen uygarlığın, Athshe’ye “uygarlık” götürmesidir. Le Guin, bir yere uygarlık götürmenin anlamının o yerin kaynaklarını, doğasını, sömürmek olduğunu kitap boyunca eleştirel bir üslupla anlatır, karakterlerinin diyaloglarına yansıtır, sömürgeciliği, insan yanlı bakışı deşifre eder.
ANARŞİST LE GUİN
Le Guin’in anarşist düşünceye yaptığı katkılardan da bahsetmemiz gerekir. Lewis Call, “Ursula K. Le Guin’in Postmodern Anarşizmi” adlı kitabında onun anarşizme katkısını şöyle ifade eder: “Le Guin anarşist fikirleri hem anarşist geleneğe sadık hem de çağdaş okuyucunun anlayabileceği şekilde anlatarak büyük bir hizmette bulunur. Anarşizmi, sürüldüğü kültürel gettodan kurtarır. Belki de asla eline Kropotkin alıp okumayacak bilim kurgu okuyucusunu anarşist vizyon ile tanıştırır. Anarşizmi (biraz da olsa) entelektüel söylemin ana akımına taşır.” Bu çok haklı bir tespittir. Çünkü sahiden de yazar metinleriyle anarşizmin felsefesini geçerli kılan bir dünya yaratır ve onu genel okur kitlesi ile tanıştırır. “Mülksüzler”de Kropotkin, Emma Goldman, Proudhon gibi anarşist felsefenin önemli isimlerinin düşüncesini açıkça görürüz.
Özellikle, Kropotkin’in “Karşılıklı Yardımlaşma” kitabındaki fikirler diyaloglarda da yer eder. Kropotkin bu metninde, dünyada tüm türler mücadele içerisinde, zayıf olan güçlü olanı eleyerek hayatta kalacak fikrini öne süren, Darwincilere karşı doğada güç mücadelesinden çok yardımlaşma ve dayanışma olduğunu, pek çok hayvan türü üzerinde yaptığı çalışmalarla göstermeye çalışır. İşte, Le Guin bu fikirlerden yola çıkarak bize dayanışmanın ve yardımlaşmanın önemini hatırlatır, “Mülksüzler”de. “Mülksüzler” klasik bir ütopya değildir. Yani düz bir çizgide ilerleyen, tasarlanmış, en mükemmel olana ulaşılmış olan yerde durmaz. “İkircikli”dir, yazarın kendi deyimiyle, iki farklı dünyayı bir arada sunar. En önemli yanı ise bu yerlerin tamamlanmış, mükemmel, ideal iyi veya kötü olmanın ötesinde “oluş” hâlinde devam etmekte olan, bir sürece gönderme yapmasıdır.
Le Guin’in, bir diğer kitabı, “Rüyanın Öte Yakası” yazarın fantastik edebiyat alanındaki önemli metinlerinden olmasının yanı sıra taocu anarşizan izler taşır, doğa ve insanın bütünlüğüne vurgu yapar. Bunun yanı sıra kitap benim fikrimce, dünyanın doğasına müdahale ederek, dönüştürerek onu bir deney alanına çeviren bilime de karakterleri üzerinden derin bir eleştiri getirir. Bir yanda dünyayı bilim ve teknoloji ile değiştirmeye çalışan, rüyalara müdahale eden Doktor Harber, diğer yanda rüyalarıyla farkında olmadan dünyayı değiştiren Orr, bize bu anlamda çok şey anlatır. Le Guin’in anarşizmi bir dönemle veya düşünceyle sınırlanamaz yazar, her konuda olduğu gibi bana kalırsa bu alanda da tekil bir düşünceye hapsetmemiştir kendisini. Onun metinlerinde bir yandan on dokuzuncu yüzyılın siyasi ortamında doğan modern anarşizmin devlete ve sermayeye yönelen kesinlikli eleştirisini görürken, diğer yandan yirmi birinci yüzyılın farklı fikirleri ile yorumlanan anarşizmi görebiliriz.
FEMİNİST LE GUİN
Le Guin metinlerinde feminist teorinin izlerine de çok sık rastlarız. Yazar, toplumsal cinsiyet rollerini sorgular, kadın-erkek eşitliği gibi konularda yapılan ayrımcılıkları metinlerinin içerisine ustalıkla yerleştirir. Ve cinsiyet kategorilerini aşındırarak verili kimliği sorgular. Le Guin’in feminizm anlamında en önemli kitabının “Karanlığın Sol Eli” olduğu kabul edilir. Metin, getirdiği cinsiyet anlayışıyla post-modern bir başyapıt olarak da tanımlanabilir. Yazar bu kitapta cinsiyet kimliğini belirsizleştirir, verili erkekliği ve kadınlığı yerinden eder. Kimliği sabit bir kategori olmaktan çıkarır. Toplumsal cinsiyet rollerini yıkar. Örneğin, çocuk bakımı kadına özgü bir pratik olmaktan çıkar. On yedi ile otuz beş yaş arasındaki herkes çocuk bakımına bağlanabilir.
Le Guin’in feminizmi de anarşizmi gibi tek bir kategoride anlaşılmamalı benim fikrimce, o tüm fikirlerinde olduğu gibi bu konuda da devamlı kendisini geliştirmiş, geçmişin ve şimdinin fikirlerini birleştirerek kendi perspektifini ortaya koyabilmiştir.
BAŞKA OLANA BAKTIRMAK
Ursula K. Le Guin, yaratıcıdır. Başka dünyalar yaratır, yeni diller kurgular onun dünyasında her şey çoğuldur. Yarattığı dünyalarla ütopyayı ertelememeyi, hemen şimdi burada onun gerçekleşebileceğini hatırlatır. Zamanı çizginin dışına çıkarır, aklın sınırlarını oyar, hayalcidir, rüyaları gerçek olan karakterler yaratarak bizi buna inandırır. Çocuklara bir şey anlatmanın büyüklere anlatmaktan “basit” olduğunun altını çizer, onların düşlerine inanır. Masallardan hisseler çıkarıp, bizi “gölgemizle” yüzleştirir. Kurguladığı cihanda “başka” olana baktırır, farklı dillere, farklı insanlara, farklı yaşamlara, geleneklere böylece dünyanın tekil bir yer olmadığını gösterir, “yabancıya” bakışı değiştirir. Doğayı her zaman önceler kendisini “en arboreal bilim kurgu yazarı” olarak tanımlar ve bir röportajında konuya dair şunu söyler; “Ağaçlar hakkında yazmak çok ilginçtir, çünkü özellikle Kuzeybatı Pasifik'te her tarafımız ağaçlarla çevrili birçok insanın görmeden geçip gittiği varlıklardır ağaçlar. Mesela ağaçların farklı yaprakları olduğunu bile fark etmezler. Bizim varolduğumuz bu evrende etrafımızdaki sessiz varlıklardır.”
Ursula K. Le Guin, dünyaya büyülü dokunuşlar yaparak, en ince ayrıntılarını hissederek, “başka dünyayı” yaratarak gitti, ona temas edenler, yakın bir dostu kaybetmenin acısını duyuyor olsa da bıraktıkları düşünüldüğünde, kim diyebilir ki Le Guin öldü, bizi bırakıp gitti.