Bu kez vapuru Kaptan Kâzım kaçırıyor!

Ayşe Güren'in son kitabı Kaptan Kâzım’ın Sağ Yanağı Can Çocuk Yayınları'ndan çıktı. Güren, "Hayata, sanata bakışım Marksist felsefenin penceresindendir. Eşit, özgür, dayanışmacı bir dünyanın dışında bir mutluluk imkânı olabileceğini düşünmüyorum. Böyle bir dünyaya ise gerçeklerle yüzleşen, kaçmayan, sorgulayan, bilimden yana tavır alan, cesur, diğerkâm, mücadeleci insanların üretimleriyle varılabilir" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ayşe Güren, çevirileriyle, yetişkinler için yazdığı öykülerle ve çocuklar için kaleme aldığı romanlarla oldukça üretken bir yazar. Güren, metinlerde eşit, özgür, dayanışmacı bir dünyanın imkanlarını arıyor. Kaleme aldığı son kitabı Kaptan Kâzım’ın Sağ Yanağı Can Çocuk Yayınları'ndan çıktı. Güren'le Kaptan Kâzım'ı, edebiyatta mizahı, kentli olmanın zorluklarını, imgenin önemini ve yeni çalışmalarını konuştuk.

Ayşe Güren, "Metnin dili, yani kumaşı mizahtan dokundu. “Saçma”, “abartı” gibi çocukların sevdiği yöntemlere başvurdum. Ama zaten öykü de böyle yazılmayı daha ilk cümleden talep etti. Vikingler ve Tenten de, kendileri de çizgi film karakterlerine benzeyen Hâkim, Profesör ve Kaptan’la birlikte öyküde yer aldı. Çok coşkulu, neşe dolu bir metin oldu" dedi.

Kaptan Kâzım, yaşadığı dönemin gizli bir kahramanı… Kaptan Kâzım karakterini yaratma süreciniz nasıl gelişti?

Bu bir haklı delirme öyküsü aslında. Öyle çok büyük bir keşif sayılmaz. Bir sürü insanın aklından geçer. Sizi işe, okula götüren servis, dolmuş, tren, vapur vb. çekip gitsin istersiniz: dağlara, kırlara, bayırlara. Bu fikrin peşine düştüm, Kaptan Kâzım öyle ete kemiğe büründü. Kısa mesafedeki iki iskele arasında akşama kadar dönüp duran, kıt kanaat geçinen, çok çalışan bir kaptanın, bahar gelmişken, yanağındaki çocukluk yaraları güneşi görmüşken, İstanbul bu kadar boğucuyken, yapacakları meşrudur artık. Hatta aklı koruyabilmenin yollarından biridir. Eminönü-Üsküdar vapuru, sabah, işine okuluna giden öğrenci ve çalışanlarla doludur. Ama bahar gelmiştir. Bahar güneşini karşılamak tüm hayvanların, bitkilerin, hatta suların bile hakkıyken, insanlar neden bu haktan mahrumdur? İşte Kaptan, bu sorunun peşine düşer. Ben de onun peşine. O Şehir Hatları vapurunun dümenini Ege’ye kırdığında, ben de onun nasıl biri olduğunu düşünmeye başladım. Kaptan Kâzım karakteri böylelikle derinleşmeye başladı.

Metropol yaşamına dair tutarlı bir eleştiriyle açılıyor Kaptan Kâzım’ın Sağ Yanağı, şehirli bir yazar olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Miryalı Sarp Sakin'e Göre Dünya 1-Gökten Yağan İkizler Aşkına, Ayşe Güren, çizim: Sedat Girgin, 80 syf., Can Çocuk Yayınları, 2016.

Büyük şehirlere daha sert vuruyor kapitalizm. Çalışanları otomatikleştiriyor, kendi sorunlarına yabancılaştırıyor, gün geçtikçe daha hızlı bir döngünün içinde olmaya zorluyor, bir insan hakkı olan zamanı gasp ediyor. Şehirde yaşayan bir yazarsanız, şehrin sıkıntılarını da, insan -şehir ilişkisini de daha fazla görür, içeriden yaşarsınız. Behiç Ak’ın geçenlerde bir karikatürü vardı. Karikatürde, bir yaşlı, yolculuğa çıktığı belli olan bir gence: “Demek İstanbul’a gidiyorsun evlat, yatırım amaçlı mı kullanım amaçlı mı?” diye soruyordu. “Yaşamak” amacıyla bu şehirde değiliz yani. Kaptan Kâzım, birlikte “yaşamayı” , yani en doğal hakkımızı öne çıkarıyor. Buna bir de toplumsal adaleti ekleyip yepyeni öykülere açılmak gerek elbette.

Olay örgüsünde katmanlı bir yapıyı tercih ediyorsunuz. Kaptan Kâzım’ın dışında birçok karakteri hikâyenin anlatıcısı olarak görüyoruz. Edebi bir metinde kurguya bakış açınız nedir?

Aslında öykünün atmosferi kurguyu belirliyor. Vapurdasınız, bir iş ya da okul günü. Birden Kaptan, karşı kıyıya geçtiğinde, “Hava güzel Ege’ye baharı karşılamaya gidiyorum, hadi siz de gelin,” diyor. Olabilecek tüm konuşmalar aklınızdan geçiyor. İnsanlar, tepkiler tek tek gözünüzde canlanıyor. Öykü sadece Kaptan’ın öyküsü değil, bunu yaşayanların da öyküsü. Liseli gençler var vapurda örneğin. Memnunlar Güvertesi müzik grubunu kuran gençler. Onlar için müthiş bir macera bu. Öyle olunca öyküye dâhil olan insanların da konuşması gerekiyor. Ben özel olarak öyküyü şöyle kurarsam iyi olur, demedim. Kendimi öyküye bıraktım. Talebi neyse onu yaptım. Tek anlatıcılı, tek yönlü bir öykü de pekâlâ muhteşem olabilir. Ama bu öykü, zaten çok insanlı bir öykü. Öykü, böyle bir kurguyu kendi talep etti. Ben de yaptım.

Kaptan Kâzım, sorgulayan, sorgulatan bir karakter. Şehirle, mutsuzlukla derdi olan bir kaptan… Metinde mutlu olmayı bir gaye ediniyorsunuz ve bir felsefenin peşinde gidiyorsunuz. Yazma sürecinde sizi etkileyen felsefi akımlar ve sanat disiplinleri nelerdi?

Ben Marksistim. Hayata, sanata bakışım Marksist felsefenin penceresindendir. Eşit, özgür, dayanışmacı bir dünyanın dışında bir mutluluk imkânı olabileceğini düşünmüyorum. Böyle bir dünyaya ise gerçeklerle yüzleşen, kaçmayan, sorgulayan, bilimden yana tavır alan, cesur, diğerkâm, mücadeleci insanların üretimleriyle varılabilir. İnsanlar ağır psikolojik deneylerden geçiriliyor. Ne kadar daha yük çeker, yalnızlığa daha ne kadar katlanır, tüketimle, kariyerle vb. daha ne kadar uyuşturulabilir diye bakılıyor. Hayvan deneyi yapılır gibi her konuda ama her konuda deneye tabiyiz. Yakında, sosyal medya aracılığıyla birkaç şirketin sınır tanımaz denetiminin altına da gireceğiz. Bunları açığa çıkaran, bunlara dikkat çeken, bunlarla mücadele eden tüm bilim insanlarının, araştırmacıların, edebiyatçıların ve sanatçıların takipçisiyim. Eleştirel akla inanır güvenirim. Bütünlüklü yaklaşımı, anlamayı ve açık seçik anlatmayı dert edinen insanların yanındayım.

'METNİN DİLİ MİZAHTAN DOKUNDU'

Kaptan Kâzım'ın Sağ Yanağı, Ayşe Güren, resimleyen: Merve Atılgan, Can Çocuk Yayınları, 2018.

Güneş ve deniz metnin geneline hakim birer imge… Çocuklar için yazarken kurduğunuz dilde ve imgelerde nelere dikkat ettiniz?

Mizah beni çok kurtarıyor. Böyle bir metni çocuklar için okunur kılmanın yolu mizahtı. Metnin dili, yani kumaşı mizahtan dokundu. “Saçma”, “abartı” gibi çocukların sevdiği yöntemlere başvurdum. Ama zaten öykü de böyle yazılmayı daha ilk cümleden talep etti. Vikingler ve Tenten de, kendileri de çizgi film karakterlerine benzeyen Hâkim, Profesör ve Kaptan’la birlikte öyküde yer aldı. Çok coşkulu, neşe dolu bir metin oldu. Oysaki daha ilk bölüm, çok ciddi bir yerde, mahkemede başlıyor. Ama hâkim, Hakan Mara olunca, mahkeme kontrolden çıkıyor! Mizah dili, hemen durumu derleyip topluyor, o ağırlığı üzerimizden alıyor.

Kaptan Kâzım, aynı zamanda dostluğa da fazlasıyla önem veren bir karakter ve bu duyguyu anlatırken didaktik olmaktan kaçınıyor. Sizce Türkçe edebiyatta çocuklar için kaleme alınan metinlerin eksikleri neler?

Didaktiklik konusu konuşulmayı hak ediyor. Bu klişe bir eleştiriye dönüştü artık. Ben didaktik olmaktan ya da olmamaktan kaçınmıyorum. Aklıma hiç gelmiyor bile. Öyküyü iyi kurmak için çok çabalıyorum, hepsi bu. Sizin didaktik dediğiniz metinler, büyük ihtimalle kötü edebiyattır. Bir sürü şeyi ben de öne çıkarıyorum. Dostluk gibi, tatil hakkı, birlikte eğlenmenin önemi gibi… Yani ben mesaj veriyorum. Kesinlikle veriyorum! Bu da beni hiç rahatsız etmiyor. Diyorum ki Kaptan Kâzım’da, insanların bahar güneşini bile fark edemeyecek kadar çalışması adil değildir. Ben de bu gördüğüm şeyi size bildirmek isterim. Dolayısıyla birileri didaktik diyebilir buna. Ama derdiniz öğretmek değil de göstermek, anlatmaksa, hatta iyi anlatmaksa mesele biter. Gösterdikleriniz, insanların gündelik döngüde fark etmedikleri şeylerse ve fark etmeleri uzun vadede iyi yönlü bir değişime neden olma potansiyeli taşıyorsa hele, ne mutlu size!

Dinozor Kuşları 2-Miryalı Sarp Sakin'e Göre Dünya, Ayşe Güren, çizim: Sedat Girgin, syf., 92, Can Çocuk Yayınları, 2017.

Sorunun ikinci kısmına gelirsek, çocuk edebiyatı metinlerindeki eksikliklerden çok, edebiyat piyasası sorunu diye bir sorunumuz var. Çocuk edebiyatını güçlendirecek teorik çalışmalara, tartışmalara ihtiyacımız var. Okul ve yayıncılar arasındaki ilişkide güç dengesi sorunu var. Metinlerin gerçek değerlerinin üstünü kapatan, konuşulmasını engelleyen bir sürü ilişki var. Ayrıca, kitapların çocuklardaki gerçek yankısını bilememek gibi bir sorunumuz var. Aslında bir yazardan çok, bir yayıncı ya da editör daha iyi yanıtlar bu soruyu.

Yetişkinler için kaleme aldığınız öyküleriniz ve çevirileriniz de var. Yeni çalışmalarınız neler olacak?

Şimdi göçmen kuşlarla ilgili, yine çocuklar için bir kitap çevirisi yapıyorum, bitmek üzere. Miryalı Sarp Sakin’e Göre Dünya serisinin üçüncü kitabına devam edeceğim. Arada bir sürpriz kitap daha var. Yetişkinde, sanırım araştırma, eleştiri devam edecek. Postmodernist edebiyat eleştirisi üzerine çalışıyorum. Biri bitince yerine yenileri sökün ediyor zaten. Yapacak işten yana hiç sıkıntım yok ama zamandan yana çok.

*Kitapla ile ilgili diyeceğim bir iki şey daha var. Özellikle kitap kapağında harikalar yaratan illüstratör arkadaşımız Merve Atılgan’ın büyük teşekkürle anmak isterim. Kitap onun emeğiyle çok değer kazandı. Öykü çok zenginleşti. Sağ olsun, var olsun. Yine tanıştığımız ilk günden beri, beni yüreklendiren, destekleyen İpek Şoran ve Mehmet Erkurt; bu söyleşiye aracı olan Deniz Mete başta olmak üzere yayınevinin tüm çalışanlarının kitapta emeği var. Hepsine tek tek teşekkür etmeyi bir borç bilirim.