Murat Belge'nin 'yakın'dan okuduğu şiirler!
Murat Belge 70’li yıllardan sonra uzaklaştığı şiire, Bilgi Üniversitesi’nde verdiği derslerle geri döndü. Ancak bu dönüş, anlaşılan o ki 70’li yılların bilgisi ile sınırlı. Daha çok bu nedenle kitap, adının hakkını vermekten hayli uzak bir çalışma olmuş. Eksikleri, yanlışları ve şiiri/şairi tanımaya pek katkısı olmayan “kötü anıları” olan bir kitap “Şairaneden Şiirsele Türkiye’de Modern Şiir”.
DUVAR - Bir dönem şiir eleştirisi/tanıtımı yapan kitaplarla çok ilgilendim. O döneme ait kitapların bir kısmını hâlâ kitaplığımda tutuyorum. Mehmet Kaplan’dan Veysel Çolak’a, Mehmet H. Doğan’dan Orhan Koçak’a kadar şiir üzerine düşünen pek çok yazarın/eleştirmenin kitapları… Şiirini sevdiğim ya da sevmediğim şairleri, bir bakıma, bir de onların gösterdiği pencereden okur ve yeniden öğrenirdim.
“Bir dönem” dedim ama ilgimin büsbütün kaybolduğunu söyleyemem. Şimdi de bu tür kitaplara daha az ilgi duymuyorum aslında. Ama bir şeyler oldu ve ilgim hafif dağıldı sanki. Bunun kişisel nedenleri var elbette, örneğin gazeteciliğin çok zaman alması ve “şiir ortamı” ile arama bir mesafenin girmiş olması gibi. Diğer bir neden de sanırım şiir ortamı dediğimiz, kısmen belirsiz ve değerlendirmeye muhtaç durumla ilgili olmalı. Bunu, kendi açımdan, şöyle tarif edebilirim sanki: Şiire ve şiirle ilgili metinlerle 1980’lerin ikinci yarısında kavuştum. “Kavuştum” diyorum, çünkü çok şiir/şair vardı merak ettiğim ve şiirlere, şiir üzerine yazılmış metinlere yakınlaşmıştım. Mardin’de asla bulunmayan dergiler ve kitaplar vardı kitapçılarda. Üniversite ve İzmir yılları... Dönemin arkadaşlarıyla tartışma konularından biri siyasetse diğeri edebiyat ve özellikle şiirdi. Şiiri keşfetme, tanımlama çabasıyla geçen yıllar.
BAŞLIKLAR İDDİALI OLUNCA…
Bu çabanın uzun sürdüğünü ve hâlâ bir şekilde devam ettiğini ifade etmeliyim. Bu nedenle Murat Belge’nin “Şairaneden Şiirsele Türkiye’de Modern Şiir” kitabı yayımlandığında ufak çaplı bir heyecan yaşadım. “Şairaneden Şiirsele” ne demektir? “Türkiye’de Modern Şiir” de iddialı bir başlıktı elbette. Murat Belge’nin bu başlıklara getireceği açılım, yorum da benim için önemliydi.
Başlıklar iddialı olunca beklenti de büyük oluyor. Ama daha Önsöz’ü okurken elimde tuttuğum kitabın beklentimi karşılamak konusunda yetersiz olduğuyla karşılaştım. Yine de Bilgi Üniversitesi’nde dersler veren Murat Belge’den şiirle ilgili bir metin okumak önemlidir, diye düşündüm. Taraf gazetesinde yazdığı yazılarını, siyasi değerlendirmeler konusunda “zayıf” ve öngörüsüz olarak değerlendirmiş ve okumayı bırakmıştım. Ama şiir başka bir şey, belki bu konuda uzlaşabilirdik.
Kitabı okumaya başlamışken kitapla ilgili ilk eleştiriyi Vivet Kanetti Uluç’tan okudum. Twitter hesabında şöyle diyordu: “Murat Belge İsmet Özel’den sonraki şairlerle ilgilenmediğini söylemiş. Anlamamış, bilmiyor, çok içe kapanık sanıyor… Ne demeli? Sanat ve edebiyat konusunda panjurları pek erken kapatmış biri… bunca erken bir ‘çekilme’ ile onca iddialı konuşmasına hayret ediyorum.” Önsöz, zaten bu eleştiriye hak verir nitelikte.
ÖNSÖZ’DEKİ ‘İTİRAF’ YA DA ‘UYARI’LAR
Kitabı okurken başka eleştiri yazıları da düştü önüme. Yine de eleştirilere ve “eksikliklere” kulak asmadan hacimli kitabı okudum elbette. Önsöz’de, “Örneğin ‘İkinci Yeni’nin Üç Büyükleri’ diyebileceğim Cemal, Edip ve Turgut’un son yıllarında yazdıkları şiirlerin önemli bir kısmını kaçırdım.” deniliyordu. Önsöz’de kitapla ilgili şu bilgiler de veriliyordu: “Son bir ‘itiraf’ ya da ‘uyarı’ olarak, kitaba aldığım her şairi aynı titizlikle inceleyemediğimi söylemeliyim. Örneğin Fazıl Hüsnü’nün uzun şiir hayatı ve mebzul ürünlerinin çok az bir kısmı burada görünüyor. Oktay Rifat’a daha ayrıntılı bakmayı isterdim. İlhan Berk’in şiirine hiç giremedim, ‘yakın okuma’ yapamadım.” Sonra, yine Önsöz’de, birkaç şairin adını yazıyor Murat Belge ve kitapta bunlar hakkında bir değerlendirmenin olmadığı konusunda uyarıyor. Belge, şairlerle ilgili anılarını paylaşacağını da belirtiyordu Önsöz’de.
Diğerlerinin aksine bu anılar uyarısının beni sevindirdiğini itiraf etmeliyim. Çünkü ilk aklıma gelen, Belge’nin, örneğin Turgut Uyar’la şiir üzerine yaptığı bir tartışmayı anlatacak olmasıydı. Ya da şiirlerinin, diyelim içerik olarak değişmesiyle ilgili notlar bulacağımı ve Uyar’ın şiirine biraz daha yaklaşabileceğimi sanmıştım.
Bunlara geri döneceğim. Ama madem bu bir kitap yazısı, kitapta okuru hangi başlıklar bekliyor, önce buna değinmeliyim.
KİTABIN BAŞLIKLARI
“Şiirde Batılılaşma” başlığı ile kitaba başlayan Murat Belge, bunun için Osmanlı’nın Batılılaşma macerasını da irdeliyor. Modernleşmenin çabası içinde olan ve bunlara muhalif olan şairler hakkında yazıyor. Modernleşmenin ilk şairleri kimlerdir, sorusuna Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’i gösteriyor. Bu, Belge’nin de dikkat çektiği gibi, genel kabul görmüş bir tespittir. Ahmet Haşim ile Yahya Kemal’i inceledikten sonra Nâzım Hikmet’e geliyor. Nâzım’ın şiiri ve şiire getirdiği yenilikler uzun uzun (50 sayfa) anlatılıyor. Nâzım’ın şiiri dünya şiiri ile de karşılaştırılıyor ve bir bölümün adı bu nedenle Whitman ve Nâzım Hikmet ve “serbest koşuk”tur. Burada Belge’nin zaman zaman başka şairleri incelerken de Fransız ya da İngiliz şiirine başvurduğunu belirtmek gerekiyor.
Aruzdan Uzaklaşanlar bölümünde 5 şairi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı Tarancı ele alınıyor. Ancak bunlara gelinceye kadar birkaç satırla “Beş Hececiler”, “Yedi Meşaleciler” ve başka şairlerden de söz eder. Bunların üzerinde pek durmuyor Belge. Bu şairlerin bir kısmıyla ilgili şu tespiti yapıyor: “Böylece Namık Kemal kuşağının başlattığı, ağırlığı yenileşme üzerinde olan hareket, daha çok ‘Türkleşme’ye doğru yöneldi. Edebiyat-dışı kaygılar veya gerekçeler edebiyatın alacağı biçimi belirliyordu.” Bunları bir akım olarak görmeyen Belge, grup demeyi tercih ediyor.
Orhan Veli ve Garip adını verdiği bölüm de uzunca. Bu bölümde Garip şiirinin ortaya çıktığı koşullar, ilk tepkiler ve “üç kafadar”dan Orhan Veli anlatılıyor. Ardından diğerleri, Melih Cevdet Anday ile Oktay Rifat. Peşinden Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Cahit Külebi ve Salah Birsel hakkında yazılar geliyor. Burada “Toplumcu Şairler” ya da “1940 Kuşağı” bölümü başlıyor. Ahmed Arif bu bölümde çıkıyor karşımıza ama onu 40 Kuşağı geleneğinden ayrı tutuyor. Başka bir şiir damarı var Ahmed Arif’in ama bunun ne olduğunu da ayrıntılı bir şekilde vermez ve geçer. 40 Kuşağı şairlerini de sevmediği için bu bölüm 10 sayfada biter.
EKSİK ELEŞTİRİ
Ama İkinci Yeni bölümünde bu akımın içinde yer alan ve uzak duran (örneğin Attilâ İlhan İkinci yeni’ye hiç sempatiyle bakmamıştır) şairlere epey yer verdiğini söylemek mümkün. Kitaptaki sırasıyla Özdemir Asaf, Attilâ İlhan, Can Yücel, Metin Eloğlu, Cemal Süreya, İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Kemal Özer ve Ülkü Tamer, Belge’nin kitabında inceleme konusu olmuş.
Murat Belge’nin “yakın okuma” yaptığı yazılar, kitaptaki yazıların en iyileri. Çünkü bu kitabın adıyla başlayan iddiası bu yöndedir zaten. Öte yandan bazı şairleri/şiirleri incelerken, okurun zihnini açmaya yönelik bazı esintiler de fark ediliyor. Ama örneğin, Yahya Kemal’le ilgili bildiklerimize yeni ne katıyor diye sorulursa, kendi adıma susarım. Turgut Uyar için de aynı şey geçerli, Edip Cansever için de. Ama şöyle bir şey var: Bu yazılar, şiire heves etmiş gençlerin ya da edebiyat bölümünde okuyan öğrencilerin başka türlü bir okuma biçimi edinmesi için yararlı olabilir. Ve zaten kitap, teorik kısmı hızla geçilen, kimi zaman birkaç şiiriyle şairi tanıtmaya çalışan nitelikte. Bir de yazarın, kitabına aldığı şairlerin son ürünleri hakkında bir fikrinin olmaması da düşündürücü. Örneğin ölünceye kadar şiir yazmış bir şair olan Edip Cansever’i okumayı 70’li yıllardan sonra bırakmış olmak ve buna rağmen şiirini değerlendirmeye kalkmak sorunlu bir durumdur.
Bu sorunlu durum, bir tarihte arkadaşlık kurduğu ve şiirlerini sevdiği diğer İkinci Yeni şairleri için de geçerli. Kemal Özer’in İkinci Yeni içinde değerlendirilen ilk şiirlerini sevmiş Belge. Ama ancak Kemal Özer’in politik şiirlerinin yer aldığı “Kavganın Yüreği” kitabına kadar. Bundan sonra pek okumuyor Kemal Özer’i, “Sonuçta olan Kemal Özer’in parlak şiirine oldu.” diyerek bitiriyor yazıyı. Kemal Özer’in onca yıl ve birikimle yazdığı bütün şiirleri ‘gömüyor’. Gömdüğü şiirlerin içinde “parlak” bir şiir var mı diye dönüp bakmıyor. Bu, bana haksızlık gibi geliyor. En başta da Kemal Özer artık yaşamıyor ve şiirini savunacak durumda değil.
ŞİİRİNDEN SÖZ ETMEDEN ELEŞTİRMEK
Kitapta bazı yazılar var, şairin şiirinden neredeyse hiç söz etmeden şiirini eleştirmeye girişiyor. Necip Fazıl Kısakürek bunlardan biridir. Şiirinden çok tiyatro oyunlarından söz ederek, Kısakürek’in kişiliğini analiz etmeye çalışıyor. Sonra Kısakürek’in en bilinen şiiri “Kaldırımlar”ı “yakın okuma”ya geçiyor. Hiç kuşku yok, bu yaklaşım Kısakürek şiirini merak eden kimseyi tatmin etmez. Kitapta keşke İlhan Berk yazısı olmasaydı, çünkü bu yazıda sadece Berk’in şiirini okuyamama hali var.
Sonra Attilâ İlhan. İlhan’ı ve şiirini sevmediğini gizleme gereği duymuyor Belge. Bu sevgisizliği okura da geçirmeye çalışıyor, üstelik bir başka şairi yardıma çağırarak. Belge, bir gün Cemal Süreya’ya Attilâ İlhan’ı sormuş. Cemal Süreya, “Adiye beş kala” diye cevap vermiş. Belge soruyor, çünkü ona göre şairlerle her şey hakkında konuşulur “ama bunların en keyiflisi başka şairlerin dedikodusunu yapmaktır.” Buradan, bu dedikodudan bir şair/bir şiir hakkında yargıya varmak ne kadar doğru olabilir? Yazıya bu anekdotla başlıyor Belge ve İlhan’ın “Aysel Git Başımdan” şiirine değiniyor. Yazının geriye kalan kısmında İlhan’ın Kemalist olmasını, sosyalizmi anlamamış olmasını vs ele alıyor. Bir de yine bir başka eleştirmenden, Fethi Naci’den destek alarak romanlarını eleştiriyor.
Bu çeşit değerlendirmeler için özneldir deyip geçmek mümkün. Ama elimizin altında bulunan kitabın kapağında “Şairaneden Şiirsele Türkiye’de Modern Şiir” yazıyorsa, öyle kolay geçemiyorsunuz. Bir dergide yayımlansa bu yazılar, ancak “meraklısı” için iyi olabilir. Ama bu kitapta? Olmuyor.
DEDİKODU DEMİŞKEN…
Yukarıda şairlerle yaptığı ve keyif aldığı dedikodulardan söz ediyordu Belge. Aslında kitabın önsözünde de değiniyor buna. Önsöz’de, arkadaşlık yaptığı şairlerle ilgili anılarını da kitapta paylaştığını yazıyor. Şöyle diyor: “Sözünü ettiğim kişinin şiiri bakımından, şu ya da bu şekilde, açıklayıcı bir özelliği olduğunu düşündüğüm anılarıma ağırlık verdim. Yani sorun ‘biyografik bilgi vermek’ değil, şiire bakışa biyografiden katkı sağlamak.” Ardından, yine konuyla ilgili olarak, “’Dedikodu kitabı’ yapmamak da benim elimde.” diyor.
Ama öyle görünüyor ki Murat Belge dedikodudan kaçamamış ya da belki kaçmak istememiş. Kimi şairlerle ilgili öyle şeyler anlatıyor ki bu satırlar ancak kötücül bir duyguyla yazılır hissine neden oluyor. Anlattıklarının (ya da yaptığı dedikodunun) şiiri anlamak için nasıl bir katkısı var? Bir “yakın okuma” yapmaya nerede yardımcı oluyor? Anılarının şairin şiirini nasıl zenginleştirdiği ile ne gibi bir bağlantısı var da burada yer vermiş? Anlamak mümkün değil.
En başta yazmıştım, anı kitaplarını severim. Yakın zamanda Belge’nin kitabında nedense şiirinden söz edilmeyen Ahmet Oktay’ın “Gizli Çekmece”, Refik Durbaş’ın “Şiirin Gizli Tarihi” ile Ülkü Uluırmak’ın hazırladığı “Edip’in Lastik Topu” adlı kitapları okumuştum. İki kitabı da sevdiğimi belirtmeliyim. “Edip’in Lastik Topu” ile herkesin bir Edip Cansever’i olduğuna dair bir kanıya varmıştım. Bu şaşırtıcı değildi ve sanki zaten böyle olmalıydı. “Şiirin Gizli Tarihi” ile bir dönemin edebiyat camiası içinde bulmuştum kendimi ve bundan da hoşlanmıştım. “Şairin Tokadı” başlıklı yazıya gelinceye kadar. Bir şair bir yazarı tokatlamış, bir eleştirmen bir şairi tokatlamış… Bana neydi bundan? Bunun edebiyat tarihi içindeki değeri ne olabilir ki? Murat Belge’nin (burada anmak istemediğim) anılarının bir kısmı da bu nitelikte. Bu bir kısım anıların kitaba hiçbir katkısı olmadığını düşünüyorum.
Murat Belge 70’li yıllardan sonra uzaklaştığı şiire, Bilgi Üniversitesi’nde verdiği derslerle geri döndü. Ancak bu dönüş, anlaşılan o ki 70’li yılların bilgisi ile sınırlı. Daha çok bu nedenle kitap, adının hakkını vermekten hayli uzak bir çalışma olmuş. Eksikleri, yanlışları ve şiiri/şairi tanımaya pek katkısı olmayan “kötü anıları” olan bir kitap “Şairaneden Şiirsele Türkiye’de Modern Şiir”. Bu uzunca yazıda bunların bir bölümüne kısaca değinmeye çalıştım. Kuşkusuz başkaları başka eksik gedikler de bulabilir.
Ama insanın elinin tersiyle iteceği bir kitap olmadığını da belirtmeliyim. Bir defa kitap raflarda ve edebiyat tarihi içinde yerini aldı çünkü.